Türkiye’nin Toplumsal Haritası

Din, birey ve toplum arasında nasıl bir ilişki vardır? Türkiye Genel Sosyal Saha Araştırması’nın (TGSS) hazırladığı Türkiye’de sosyo-kültürel, inanç ve dindarlık raporu (Türkiye’nin toplumsal haritası)…

İstanbul Eğitim ve Araştırma Merkezi (İSAR) tarafından 2024 yılında gerçekleştirilen Türkiye Genel Sosyal Saha Araştırmasının (TGSS) sonuçları geçtiğimiz şubat ayında “Türkiye’nin Toplumsal Haritası” adıyla yayınlandı.

Gelişmiş ülkelerde yaygın bir şekilde yapılan bu tür çalışmalar dinamik toplum yapısının sosyal, kültürel, ekonomik ve politik yönleri hakkında bir fotoğraf ortaya koyar. Ülkenin geleceği ile ilgili önemli ipuçları veren bu fotoğraf çok zaman kamu politikalarına da mesnet teşkil eder.  

İSAR’ın bu çalışması Türkiye’nin bugünü ve geleceği ile ilgilenen her kesimden insana önemli veriler sunuyor. Türkiye’de bu kapsam ve ölçekte gerçekleştirilen ilk sosyal araştırmalardan birisi olan çalışma, eğitim, aile dinamikleri, dini inançlar, politik tutumlar, oy verme davranışları, çevresel kaygılar, sağlık, sosyal ilişkiler, kimlik, iş hayatı ve boş zaman faaliyetleri gibi konuları ele almış.

TGSS, Türkiye’nin sosyal yapısını temsil eden geniş yelpazede bir katılımcı grubunun oluşturduğu örneklemle gerçekleştirilmiş. Araştırma, katılımcılarının cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi ve yerleşim yerleri bakımından Türkiye’yi temsil eden bir yapıya sahip. Bu da araştırma sonuçlarının güvenilirliğini artırıyor.

TOPLUMUN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU ALLAH’A İNANIYOR

Araştırma bulgularına göre Türkiye’deki fertlerin Allah inancına yönelik tutumları şu şekildedir:

Büyük çoğunluk (%94,05) Allah’a inandığını ifade etmiştir.

Bu grubun içinde, “Şüphelerim olsa da Allah’a inandığımı hissediyorum.” diyenler %4,60 oranında yer alırken, “Allah’ın gerçekten var olduğunu biliyorum ve bundan hiç şüphem yok.” diyenler %89,45 oranıyla yüksek bir çoğunluğu temsil etmektedir.

Bu sonuçlar, Türkiye toplumunda Allah’a olan inancın son derece yaygın ve güçlü bir şekilde yerleştiğini ortaya koymaktadır.

İNANÇSIZLAR OLDUKÇA KÜÇÜK BİR KESİMİ TEMSİL EDİYOR

Diğer taraftan, katılımcıların %4,29’u Allah inancına sahip olmadığını dile getirmiştir. Bu grupta yer alan bireyler arasında “Allah’a inanmıyorum.” diyenlerin oranı %1,51, “Allah’ın varlığı hakkında net bir fikrim yok ve Allah’ın varlığını bilmenin bir yolu olduğunu düşünmüyorum” diyenlerin oranı %1,85 ve “Allah’a inanmıyorum ancak bir tür yüksek güce inanıyorum.” diyenlerin oranı ise %0,93 olarak ölçülmüştür. Bu oranlar, Allah inancını reddeden veya bu konuda net bir tutum sergilemeyen bireylerin toplum içinde oldukça küçük bir kesimi oluşturduğunu göstermektedir.

ALLAH İNANCI İLE AHİRET İNANCI AYNI NİSPETTE DEĞİL

Ahirete inanıp inanmama oranları ise şöyle: Katılımcıların büyük bir kısmı (%77), “tamamen inanıyorum” ya da “inanıyorum” cevaplarını vererek ölümden sonra hayata inandığını belirtmiştir.

%9’u ise “ne inanıyorum ne inanmıyorum” cevabıyla bu konuda tarafsız bir tutum sergilemiştir.

Öte yandan, katılımcıların %14’ü, “hiç inanmıyorum” ya da “inanmıyorum” cevaplarını vererek ölümden sonra hayata inanmadığını ifade etmiştir.

Bu verilerine göre, Türkiye genelinde ölümden sonra hayata olan inancın, Allah inancı kadar yüksek bir seviyede olmadığı görülmektedir.

EĞİTİLEN NAMAZDAN UZAKLAŞIYOR

Bir okul bitirmeyen katılımcılar arasında “sık sık” veya “her zaman” düzenli namaz kıldığını belirtenlerin oranı %72 ile en yüksek seviyede yer almaktadır.

Buna karşılık, bu grupta “hiçbir zaman” namaz kılmayan ve “nadiren” namaz kılanların oranı ise %12 ile en düşük seviyede kalmıştır.

İlkokul mezunları arasında düzenli namaz kılma oranı %55 olarak ölçülmüş, namaz kılmayanların oranı ise %24 olmuştur.

Ortaokul/ilköğretim mezunları grubunda düzenli namaz kılma oranı %41, namaz kılmayanların oranı ise %31 olarak gerçekleşmiştir.

Lise mezunları arasında “sık sık” veya “her zaman” namaz kılma oranı %33 olurken, “hiçbir zaman” namaz kılmayan ve “nadiren” namaz kılanların oranı %41 ile dikkat çekmektedir.

Üniversite mezunları arasında ise düzenli namaz kılma oranı %34, namaz kılmayanların oranı ise %42 olarak gerçekleşmiştir.

Lisansüstü eğitim düzeyine sahip bireylerde ise düzenli namaz kılma oranı %22 ile en düşük seviyede yer almış, “hiçbir zaman” namaz kılmayan ve “nadiren” namaz kılanların oranı ise %63 gibi yüksek bir seviyeye ulaşmıştır.

Bu bulgular, eğitim düzeyi yükseldikçe düzenli namaz kılma oranlarının azaldığını, buna karşılık namaz kılmama oranlarının arttığını göstermektedir. Özellikle bir okul bitirmeyen ve ilkokul mezunları arasında namaz kılma sıklığının daha yüksek olduğu, üniversite ve lisansüstü eğitim düzeylerinde ise dini pratiklere katılımın belirgin şekilde azaldığı dikkat çekmektedir.

ORUCU SEVİYORUZ

Katılımcıların büyük çoğunluğu (%76) Ramazan ayında “her zaman” ya da “sık sık” oruç tuttuğunu ifade ederken, %16’sı “hiçbir zaman” oruç tutmadığını ya da “nadiren” oruç tuttuğunu dile getirmiştir. Bu oranlar, toplumun büyük çoğunluğunun oruç ibadetini düzenli olarak yerine getirdiğini göstermektedir. Ramazan ayında “ara sıra” oruç tuttuğunu belirten katılımcıların oranı ise %9 olarak kaydedilmiştir. Bu bulgular, Ramazan orucunun toplumda yaygın olarak yerine getirilen bir dini pratik olduğunu ortaya koymaktadır.

KADINLARIN YARIDAN FAZLASI BAŞÖRTÜLÜ

Sık sık veya her zaman dışarıda başörtüsü taktığını belirten kadınların oranı %54’tür. Buna karşın %44’lük bir kesim dışarıda hiçbir zaman başörtüsü takmadığını veya nadiren başörtüsü taktığını belirtmektedir. Bu %44’lük kesim içinde hem hiç başörtüsü takmadığını belirtenler hem de başörtüsü taktıkları olsa da dışarıda başörtüsü takmayanlar bulunmaktadır. Bu sonuçlar göstermektedir ki toplumdaki kadınların takriben yarısı her zaman ya da sıklıkla dışarıda başörtüsü takarken diğer yarısı da dışarıda başörtüsü hiç takmamakta ya da nadiren takmaktadır.

LAİKLİĞE BAKIŞ

“Laik bir ülkede din rahatlıkla yaşanabilir.” ifadesine verilen cevaplar, laiklik ile din arasında bir uyum olduğu yönünde güçlü bir toplumsal algıya işaret etmektedir. Katılımcıların %84’ü bu ifadeye destek verirken, karşıt görüş bildirenlerin oranı %9 ile sınırlı kalmıştır. Tarafsız kalanların oranı ise %7’dir. Bu veriler, laiklik kavramının din özgürlüğü ile çelişmediği, aksine birlikte var olabileceği düşüncesinin toplumda yaygın bir kabul gördüğünü göstermektedir.

DİN VE SİYASET İLİŞKİSİ

“Din ve siyaset ayrı tutulmalıdır.” ifadesine verilen cevaplar, bu konuda geniş bir toplumsal mutabakat olduğunu ortaya koymaktadır. Katılımcıların %82’si bu görüşü desteklerken, %12’si karşı çıkmış ve %6’sı da bu görüşe karşı tarafsız kalmıştır. Bu bulgular, toplumun genelinde dinin siyaset alanından bağımsız olması gerektiği fikrinin benimsendiğini ve bu konuda güçlü bir uzlaşı bulunduğunu göstermektedir.

DİNİ LİDERLER VE SEÇİM

“Dini liderler, insanların seçimlerde nasıl oy kullanacakları konusunda etkide bulunmamalıdır.” ifadesine verilen cevaplar, toplumun bu konuda net bir tutum sergilediğini göstermektedir. Katılımcıların %78’i bu ifadeye destek verirken, karşıt görüş bildirenlerin oranı %15’tir. Tarafsız kalanların oranı ise %7 olmuştur. Bu sonuçlar, seçim süreçlerinin dini etkilerden bağımsız olması gerektiği yönünde geniş bir kabul olduğunu ortaya koymaktadır.

ANAYASA VE KUR'AN

“Anayasanın hiçbir maddesi Kur’an ile çelişmemelidir.” ifadesine verilen cevaplar, bu konuda toplumun ikiye bölündüğünü göstermektedir. Katılımcıların %56’sı bu görüşü desteklerken, %31’i karşı çıkmıştır. Tarafsız kalanların oranı ise %13’tür. Bu bulgular, anayasa ve dini referanslar arasındaki ilişkinin toplumda hassas bir tartışma alanı olduğunu ve bu konuda önemli bir görüş ayrılığı bulunduğunu göstermektedir.

MEDENİ KANUN

“Meclis, medeni kanunu (evlilik, boşanma) İslami hukuka uygun olarak çıkarmalıdır.” ifadesine verilen cevaplar, toplumda ciddi bir görüş ayrılığına işaret etmektedir. Katılımcıların %48’i bu ifadeyi desteklerken, %35’i karşı çıkmıştır. %17’lik bir kesim ise tarafsız kalmıştır. Bu sonuçlar, İslami referansların medeni hukuka yansıtılmasına dair tartışmaların toplumda belirli bir denge içinde sürdüğünü göstermektedir.

DİN ETKİSİ AZALMALI MI?

“Türkiye dinin daha az etkisi olsa daha iyi bir ülke olur.” ifadesine verilen cevaplar, bu konuda karşıt bir tutumun baskın olduğunu göstermektedir. Katılımcıların %57’si bu ifadeye karşı çıkarken, %32’si destek vermiştir. %12’lik bir kesim ise tarafsız kalmıştır.

Buna göre toplumun gözünde bu olguların birbirini dışlayan olgular olmadığı tespiti yapılabilmektedir. Nitekim katılımcıların ciddi bir çoğunluğunun laik bir ülkede dinin rahatlıkla yaşanabileceğini söylemesi de bireylerin din, siyaset ve toplum ekseninde keskin bir ayrıştırmaya gitmediğine işaret etmektedir.

*

TGSS verilerine göre, Türkiye’de dini inançlar ve pratikler, toplumun büyük bir kısmı için önemli bir yere sahiptir. Genel olarak, laiklik ve dinin bir arada var olabileceği inancı toplumda geniş bir destek bulurken, dini değerlerin hukuki ve toplumsal alanlarda temsil edilmesi gerektiğini savunan önemli bir kesimin de varlığı dikkat çekmektedir.

Bu bulgular, Türkiye’deki dini yapının çeşitliliğini ve dinin fertlerin hayatındaki yerinin farklı şekillerde tezahür ettiğini ortaya koymaktadır. Toplumun, din ve laiklik arasında bir denge arayışı içinde olduğu ve bu ilişkinin toplumsal yapı ile bireysel tercihler üzerinde etkili olmaya devam ettiği görülmektedir.

(Editörler: Zübeyir Nişancı, M. Tahir Kılavuz, Türkiye’nin Toplumsal Haritası: TGSS 2024, İsar Yayınları, Şubat 2025, İstanbul)

Kaynak: Bilal Akyol, Altınoluk Dergisi, Sayı: 469

İslam ve İhsan

TOPLUMSAL GÖREVLERİMİZ NELERDİR?

Toplumsal Görevlerimiz Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.