Türkiye'ye Oynanan Son Oyun!

Türkiye üzerine oyun oynayanlar ellerindeki son oyuncuyu da terör aracılığıyla sahneye sürdü. PKK terörünün hamiliğini yapan Batılıların Türkiye'nin Suriyeleştirilmesi ya da Iraklaşması için göstermiş olduğu gayretler bu kez kader savaşı veriyor.

Terör örgütüne yön verenler Ortadoğu’da Arap isyanları denilen süreçle birlikte özellikle Suriye’de ortaya çıkan konjonktürün Kürtlere altın tepside bulunmaz bir fırsat sunduğunu düşündüler. Tarihin Kürtlerin önlerine çıkardığı bu fırsatın heba edilmemesi gerektiğini savundular.

Sözüm ona “destan” olarak yorumladıkları Kobani olaylarından sonra Suriye’deki kanton yapısının Türkiye’ye uyarlanabileceği fikri akıllarını iyiden iyiye çeldi. İleride Türkiye’de kuracakları kantonların bir gün Suriye’dekilerle birleşebileceği hayallerine daldılar. Ardından da bu hayali gerçekleştirmeye koyuldular. Bunun siyasi uzlaşıyla olmayacağını, Türkiye’nin Suriyeleştirilmesi ya da Iraklaşması ile mümkün olacağını çok iyi biliyorlardı. Türklerin ve Kürtlerin birbirine girmesini, Kürt halkının duygusal kopuşunun sağlanmasını temel strateji olarak benimsediler ve harekete geçtiler.

Evet belki bunu bu yalınlıkla ifade etmediler ama geriye dönüp yaşanılanlara bakıldığında takip ettikleri bu stratejiyi görmek hiç de zor değil.

TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ÜST AKLI…

Tabiî bu noktada Kandil’deki yönetim kadrolarını bu hedef doğrultusunda cesaretlendiren, yönlendiren bir üst aklın olduğunu ve bu aklın yıllardır PKK terörünün hamiliğini yapan Batılı dostları olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?

Yıllardır terör örgütünü Türkiye’ye karşı, daha geniş ölçekte bölgeye yönelik stratejik hesapları için onu oldukça verimli bir taşeron olarak kullanan Batı, terör örgütünün gördüğü kanton rüyasının gerçekleşebileceği konusunda onu cesaretlendirecek bir rol üstlendi. Bunu, gerek Batılı siyasilerin PKK terörünü meşrulaştırmaya yönelik demeçleri, gerek medyasının manipülatif haberleri üzerinden yürüttü.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Ekim 2015, 356. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.