Ubeydullah Ahrâr Hazretleri’nden Hikmetli Sözler ve Tavsiyeler
Ubeydullah Ahrâr -rahmetullâhi aleyh- Hazretleri’nden hikmetli sözler ve tavsiyeler...
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur: “Din, nasihattir.” (Müslim, Îmân, 95)
Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa muhteşem ikrâmı, ebedî ve mükemmel mûcizesi olan Kur’ân-ı Kerim; baştan sona hikmettir, öğüttür, nasihattir, ibret dolu kıssa ve bin bir hissedir.
Başta sahâbî efendilerimiz olmak üzere, bütün Hak dostları Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in zamana yayılmış zirve mâhiyette, müstesnâ talebeleridir.
Altından kalkamayacağını anladığın mevzuları Allâh’a ve Rasûlü’ne havale et!
- Allâh’a havale, O’nun Kitâbı’na;
- Rasûlü’ne havale de O’nun Sünneti’ne müracaat etmek demektir.
“Boynuna ağır yük yüklenmiş bir kuş düşün;
bu kuş hiç uçabilir mi?!.
- Bunun gibi;
➢Sâlikte de dünyaya bağlılık çoksa, o da Allâh’a doğru kanat açamaz ve talep vâdisine adım atamaz!”
(Ârif Rîvgerî, Ârifnâme, s. 6)
UBEYDULLAH AHRÂR HAZRETLERİ’NDEN HİKMETLİ SÖZLER VE TAVSİYELER
“İnsanın akrabalarına üzüldüğü gibi, Allâh’ın yarattığı herhangi bir şeye zarar geldiğinde ona da üzülmesi lâzımdır.” (Reşahât, s. 487)
ŞU SARIĞIMI AL!
Ubeydullah Ahrâr -rahmetullâhi aleyh- varlıkta ve yoklukta mütevâzı ve müstağnî yaşamayı tercih etmiş, dünya nimetlerinden el çekerek kendini bütünüyle «mârifetullâh»a teksîf etmişti. O fakr u zarûret günlerinden bir hâtırasını şöyle anlatır:
“Bir gün pazara gitmiştim. Bir kişi yanıma geldi ve;
«−Açım, beni Allah rızâsı için doyurur musun?..» dedi.
O an, hiçbir imkânım yoktu. Sadece eski bir sarığım vardı. Bir aşhâneye girip aşçıya;
«−Şu sarığımı al! Eski, ama temizdir. Bulaşıklarını kurularsın. Bunun karşılığında şu aç insanı doyuruver!» dedim.
Aşçı, o fakire yemek verdi; sarığımı da bana iâde etmek istedi. Bütün ısrarlarına rağmen kabul etmedim. Kendim de aç olduğum hâlde o fakir doyuncaya kadar bekledim.
Gençliğimde birçok kimseye hizmet ederdim. Ne atım ne de bir merkebim vardı. Senede bir hırka giyerdim, onun da eskimekten pamukları dışarı çıkardı. Her üç senede bir kürk ve basit bir ayakkabıyla idare ederdim.” (Bkz. Reşahât, s. 419)
Ubeydullah Ahrâr Hazretleri insanlara her fırsatta hizmet eder, aralarında hiçbir ayrım yapmazdı. Hizmetine karşılık bir şey vermesinler diye de gizlice oradan ayrılırdı. (Muhammed Kādî, Silsiletü’l-Ârifîn, vr. 37b; Reşahât, s. 425)
Türkistan bölgesinde kıtlık baş gösterip halk Taşkent’e geldiği zaman Ubeydullah Ahrâr -rahmetullâhi aleyh- müridlerinden Muhammed Kādî’yi insanları doyurmakla vazifelendirdi. Muhammed Kādî -rahmetullâhi aleyh-, her gün yedi koyun kesip 700 ekmek pişirir ve köylerden gelen kavunlarla birlikte fakirlere ikrâm ederdi. Hâce-i Ahrâr Hazretleri, ona bu hizmetinden dolayı iltifât ederek şöyle buyurdu:
“–Hocalarımız, istikbâlinden ümitvâr oldukları kişileri hizmet ile meşgul ederlerdi.” (Kişmî, Nesemâtü’l-Kuds, s. 244)
YOLUMUZ HİZMET
- Ben bu yolu, sûfîlerin kitaplarından öğrendiklerimi yaşamak sûretiyle, bilhassa halka hizmet ederek katettim...
- İşte hizmet, bu derece fazîletlidir.
- Herkesi farklı bir yoldan götürdüler, bizi de hizmet yolundan götürdüler.
İşte bu yüzden hizmet; benim râzı olduğum, tercih ettiğim ve sevdiğim bir usûldür. İstîdat ve liyâkat gördüğüm kişilere hizmeti tavsiye ederim. (Reşahât, s. 426-427)
KUR’ÂNÎ KAİDE
- Hâcegân yolunda halvet der
-encümen (halk içinde Hak ile olmak) esastır.
Bu yüce tâife, yollarını bu esas üzerine binâ etmişlerdir.
Bu kaide;
“Öyle erler vardır ki onları ne ticaret ne de alışveriş Allâh’ın zikrinden alıkoyabilir...” (en-Nûr, 37) âyetinin saâdet dolu mânâsından çıkarılmıştır. (Reşahât, s. 621-622)
İSTANBUL’UN FETHİ’NDE
Ubeydullah Ahrâr Hazretleri’nin, Orta Asya’dan tayy-i mekân ederek İstanbul’un fethine iştirâk ettiğini, torununun oğlu Hâce Muhammed Kāsım şöyle nakleder:
“Ubeydullah Ahrâr -rahmetullâhi aleyh-, perşembe günü öğleden sonra ânîden atının hazırlanmasını emretti. Atına binip süratle Semerkant’tan dışarı çıktı. Talebelerine;
«–Siz burada oturunuz!» buyurdu.
Mevlânâ Şeyh isminde bir talebesi, kendisini bir müddet takip etti. Ubeydullah Ahrâr Hazretleri’nin, atının üzerinde bir sağa, bir sola meylinden sonra kaybolduğu haberini verdi. Ubeydullah Ahrâr -rahmetullâhi aleyh- bir müddet sonra döndü. Talebeleri, heyecanla bu ânî yolculuğun hikmetini sordular. O da;
«–Türk sultanı Mehmed Han, benden istiânede bulundu (yardım talep etti). Ben de O’na yardıma gittim. Allâh’ın izniyle zafer kazanıldı.» buyurdular.”
Ubeydullah Ahrâr Hazretleri’nin torunu Hâce Abdülhâdî şöyle anlatır:
“İstanbul’a gittiğimde Sultan İkinci Bâyezîd şöyle demişti:
–Babam Fatih anlattı:
«Fethin en şiddetli zamanında Rabbime ilticâ ederek, zamanın kutbunun imdâda yetişmesini istedim. O zât, şu şu vasıfta, bir beyaz atın üzerinde karşıma geldi:
‘–Korkma! Zafer senindir!..’ buyurdu.
O zâta;
‘–Küffâr askeri çok fazla!’ dedim.
O da bana cübbesini açarak;
‘–İçine bak!’ dedi.
Cübbesinin yeninin içinden sel gibi akan bir ordu görünce hayretler içinde kaldım:
‘–Onların hepsi İslâm ordusuna yardım etmek için geldi.’ buyurdu ve devam etti:
‘–Şimdi şu tepenin üzerinden üç defa «kös»e vur ve bütün askere hücum emrini ver!’
Ben de aynen öyle yaptım. O pîr de, ordusu ile hücuma iştirâk etti. Feth-i mübîn gerçekleşti.»”
(Bkz. Mevlânâ Şeyh, Menâkıb-ı Hâce Ubeydullâh-ı Ahrâr, vr. 4b-5a; Câmî, Nefahâtü’l-Üns, [Lâmi’î Çelebi kısmı], s. 566-567; Taşköprüzâde, eş-Şakāiku’n-Nu‘mâniyye, s. 157-158; Mecdî Mehmed, Hadâiku’ş-Şakāik, s. 272-273; Hoca Sâdeddîn, Tâcu’t-Tevârîh, I, 410-411)
NEFESİ YIKAMAK
- Bu yolda nefesi zikrullah ile yıkayıp muhafaza etmek ve buna çok ehemmiyet vermek gerekir.
Yani her nefesin kalbî huzur ve mânevî uyanıklık içinde sarf olunması lâzımdır.
(Reşahât, s. 63)
- Eğer, kalp huzuru, insanda sıhhatli ve genç iken meleke hâline gelmezse, ihtiyarlıkta dimağ ve beden zâfiyetinin ortaya çıkması sebebiyle bunun kazanılması daha da zorlaşır. (Reşahât, s. 156)
AKĀİD ESAS ÖLÇÜ
- Bütün hâller ve vecdler bize verilmiş olsa, ama iç dünyamızda Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat îtikādı olmasa, bütün bu hâlleri sadece rezillik olarak görürüz.
- Bütün eksiklikler ve kusurlar içimizde olsa, fakat iç dünyamız Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat inancı üzere dosdoğru olsa, bunda bir beis görmeyiz. (İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, I, 578, no: 193)
İTİDAL
- Fazla açlık ve uykusuzluk, akla zarar verir. Böyle bir akıl da hakikati idrakten âciz kalır. Bu yüzden bazı riyâzat ehlinin keşiflerinde hatalar vâkî olmuştur. (Reşahât, s. 518)
DURAK DURAK MUHASEBE
Hâce Ubeydullah -rahmetullâhi aleyh- Horasan’a gitmek için izin isteyen bir dervişe şöyle nasihat etti:
“Alâüddîn Gucdüvânî Hazretleri’nden ayrılırken bana demişti ki:
- Yolda giderken kendi kendine söz ver;
«–Filân mevkie varıncaya kadar mânevî hâlimi muhafaza edeceğim, gafil olmayacağım.» de!
- Tayin ettiğin yere vardığın zaman bir başka yer daha kararlaştır ve oraya kadar yine gafletten uzak dur. Bu minval üzere, yer yer, durak durak zikir hâlini muhafaza etmek için gayret et! Kalbî huzur ve mânevî uyanıklık sende meleke hâline gelinceye kadar bu usûle devam et!” (Reşahât, s. 474)
- Her geçen saatimizi kontrol etmeli, gafletle mi yoksa huzurla mı geçirdiğimizin hesabını yapmalıyız. Buna muhasebe denir.
- Şayet vaktimizi gafletle geçirmişsek, hemen dönüp amel-i sâlihlere devam etmeliyiz. (Reşahât, s. 74)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdetten Günümüze HİDÂYET REHBERLERİ, Yüzakı Yayıncılık
YORUMLAR