Ubeydullah Ahrâr Hazretlerinin Faziletleri
Ubeydullah Ahrâr Hazretleri İslâm’ın emir ve yasaklarına son derece bağlı idi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Sünnet-i Seniyye’sine tâbî olmadan yüksek mertebelere ulaşmanın mümkün olmadığını ısrarla vurgulardı.
Ubeydullah Ahrâr Hazretleri son derece diğergâm ve cömert bir gönül insanıydı. Bir defasında bâzı müridleriyle Keş tarafına giderken havanın kararması üzerine yolda çadır kurup konaklamışlardı. Dışarıda yağmur yağmaya başlayınca, yol arkadaşlarının ıslanmasına gönlü râzı olmayan Ahrâr Hazretleri, bir bahaneyle dışarı çıkıp talebelerini çadırda kalmaya iknâ etmiş ve kendisi ortadan kaybolarak bütün geceyi yağmur altında geçirmişti.
Benzer bir hâdise de çok sıcak bir günde meydana gelmişti. Tek gölgeliğin olduğu bir tarlada, evlâtlarının daha rahat istirahat edebilmeleri için, sürülmüş olan tarlaları görme bahanesiyle oradan uzaklaşıp uzun bir müddet gelmemişti. Zira talebeleri, Hâce Hazretleri ile beraberken istirahat etmekten çekinir, bunu edebe aykırı görürlerdi. Hazret de, evlâtları rahat etsin diye orada kaldığı günler boyunca bu şekilde mezraayı dolaşmaya devam etti.[1]
Ubeydullah Ahrâr Hazretleri İslâm’ın emir ve yasaklarına son derece bağlı idi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Sünnet-i Seniyye’sine tâbî olmadan yüksek mertebelere ulaşmanın mümkün olmadığını ısrarla vurgulardı. Peygamber Efendimiz’e tâbî olmanın da, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat istikâmetinde yaşamaya bağlı olduğunu ifâde buyururdu.[2]
[1] Mîr Abdülevvel, a.g.e, s. 153; Reşahât, s. 429-430.
[2] Ubeydullah Ahrâr, Fıkarât, vr. 74a, 118b, 153a-b, 156a; Ârif Nevşâhî, “Risâle-i Vâlidiyye”, s. 69-72.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları