“Üç Şey Vardır ki Haktır”

Allah yolunda infak etmenin fazileti ve sevabı nedir? İnfakın bereketiyle ilgili ayet ve hadisler nelerdir?

İnfaktaki bereketle ilgili hadisler ve hadislerin açıklaması...

1- Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:

“Allah -azze ve celle- «Sen infak et ki, ben de sana infak edeyim» buyurdu. Allah’ın hazîneleri geniştir. Bütün mahlûkâta verdiği rızıklar O’nun hazînesinden hiçbir şey eksiltmez. O, gece gündüz ardı arkası kesilmez infaklarda bulunur. Semâ ve arzı yarattığı günden beri Allah’ın infak ettiği şeyleri bir düşünün! Bunlar, O’nun mülkünden hiçbir şey eksiltmemiştir.” (Buhârî, Tefsîr, 11/2; Tevhîd, 22)

2- Ebû Hüreyre (r.a.) der ki: Resûlullah şöyle buyurdu:

“Kim, helâl kazancından bir hurma kıymetinde sadaka verirse, -ki Allah, helâlden başkasını kabul etmez- Allah o sadakayı bizzat kabul eder. Sonra onu, dağ gibi oluncaya kadar, herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi, sahibi için ihtimamla büyütür.” (Buhârî, Zekât, 8; Tevhîd, 23; Müslim, Zekât, 63, 64. Ayrıca bkz. Tirmizî, Zekât, 28/661, Nesâî, Zekât, 48/2523; İbn-i Mâce, Zekât, 28)

 3- Hureym bin Fâtik (r.a) der ki: Resûlullah şöyle buyurdu:

“Allah yolunda malını harcayan kimseye, harcadığının yedi yüz misli ecir/sevap verilir.” (Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 4/1625; Nesâî, Cihâd, 45/3184)

4- Hz. Ayşe vâlidemizden rivâyet edildiğine göre Peygamber Efendimiz’in âilesi bir koyun kesmişti. Nebiyy-i Ekrem bir ara:

“–Ondan geriye ne kaldı?” diye sordu.

Hz. Ayşe (r.a.):

“–Sadece bir kürek kemiği kaldı” cevabını verdi.

Bunun üzerine Hz. Peygamber:

“–Hakikatte bir kürek kemiği hariç, hepsi duruyor!” buyurdu. (Tirmizî, Kıyâmet, 33/2470)

HADİSLERİN AÇIKLAMASI

İnsanoğluna muhtaç olduğu her şeyi lûtfeden Allah Teâlâ,[1] onların da bu nimetlerden başkalarını istifâde ettirmesini istemektedir. Bunun için, kolayca verilebilecek kırkta birlik miktarı farz olarak belirledikten sonra, isteyenlerin daha fazla sevap kazanabilmesi için sadaka kapısını açık bırakmıştır. Kişi, kendisini ve bakmakla mes’ûl olduğu kimseleri sıkıntıya düşürmemek şartıyla, istediği kadar infak etmekte serbest bırakılmış ve ısrarla buna teşvik edilmiştir. Hatta Allah Resûlü:

“Malda, zekattan başka da hak vardır” buyurmuştur. (Tirmizî, Zekât, 27/659-660. Ayrıca bkz. Bakara 2/177)

“YEMİNLE İFADE EDEBİLECEĞİM ÜÇ HUSUS VARDIR”

Pek çok âyet ve hadiste, infak ehlinin kesinlikle mahrum kalmayacağı, ilâhî rahmeti celbederek mutlaka karşılığını göreceği ve berekete nâil olacağı müjdelenmiştir. Birinci hadisimizde bunu ifade eden Resûlullah, Yüce Rabbimizin hazinelerinin tükenmeyeceğini söyleyerek, infaka teşvik etmekte ve bu hususta insanlara cesâret vermektedir. Diğer bir hadisinde de şöyle buyurmuştur:

“Yeminle ifade edebileceğim üç husus vardır:

a) Sadaka vermekle kulun malı eksilmez.

b) Allah, uğradığı haksızlığa sabreden kişinin şerefini arttırır.

c) Dilenme kapısını açan kimseye Allah, fakirlik kapısını açar.” (Tirmizî, Zühd, 17/2325. Ayrıca bkz. Müslim, Birr, 69)

“ÜÇ ŞEY VARDIR Kİ HAKTIR”

Resûlullah Hz. Ebûbekir’e (r.a.) şöyle buyurmuştur:

“Ey Ebûbekir, üç şey vardır ki haktır:

- Bir kula zulmedilir de o da Allah -azze ve celle- için ona göz yumar, ondan yüz çevirirse Allah Teâla bu sebeple o kula yardımını daha da artırır.

- Kim akrabalık ve dostluk bağlarını kuvvetlendirmek niyetiyle «verme» kapısını açarsa Allah Teâlâ mutlaka onun malına bereket ihsan eder, çoğaltır.

- Kim de malını artırmak için «isteme» kapısını açarsa Allah onun malını daha da azaltır.”[2]

O hâlde insan, karşılığını Allah’tan bekleyerek infak etmekten kesinlikle korkmamalıdır. Zira, bütün mahlûkatına her an infak hâlinde olan Cenâb-ı Hak, sadaka veren kuluna, daha fazlasını ihsân etmeye elbette kâdirdir. Âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Allah faizi mahveder (faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir.” (Bakara 2/276)

İNFAKIN BEREKETİ

Ebû Mes’ût el-Ensârî (r.a.), infâkın bereketini gösteren bir sözünde şöyle der:

“Resûlullah, bize tasaddukta bulunmayı emredince, bizden biri çarşıya gider, sırtında yük taşıyarak bir müd[3] (mal) kazanır ve ondan infak ederdi. Bugün onlardan bir kısmının yüz bin (dinarı) var.” (Buhârî, Zekât, 10)

Sadakanın maddî bereketinin yanında, mânevî bereketi de çoktur. Bu husus ikinci hadisimizde güzel bir misalle anlatılmaktadır. Tasadduk edilen şey küçük bir şey bile olsa, Cenâb-ı Hak onun ecir ve sevabını artırır, hayâl edilemeyecek derecede büyütür ve ona, yapılan iyilikle kıyâslanamayacak kadar bol karşılık verir. Bu durum, Allah Teâlâ’nın sadaka ve infaktan son derece hoşnut olduğunu göstermektedir. Nitekim, bunu ifade etmek için hadisimizin metninde, Allah’ın sadakayı sağ eliyle aldığı bildirilmiştir. “Sağ eliyle” ifadesi, Allah’ın sadakayı memnûniyetle kabul buyurduğunu gösteren teşbîhî bir anlatımdır. Yoksa Allah Teâlâ hiçbir mahlûka benzemez.

SADAKA VERENLER

Abdullah bin Mesut (r.a.), Cenâb-ı Hakk’ın sadaka verenlerden râzı olduğunu şöyle ifade eder:

“Sadaka, sâilin eline geçmeden evvel Allah Teâlâ’nın eline geçer.” (Heysemî, III, 111. Krş. Ebû Nuaym, Hilye, IV, 81)

Allah’ın sadaka karşısındaki memnûniyetini ve ona âhirette vereceği karşılığı haber veren diğer bir hadiste şöyle buyrulur:

“Hangi Müslüman ihtiyacı olan bir Müslümana elbise giydirirse, Allah da ona cennetin yeşil elbiselerinden giydirir. Hangi Müslüman aç bir Müslümanı doyurursa, Allah da ona cennet meyvelerinden ikrâm eder. Hangi Müslüman susamış bir Müslümana su verirse, Allah da ona, kabı mühürlü hâlis cennet şarâbı (Rahîk-ı Mahtûm) içirir.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 41/1682; Tirmizî, Kıyâmet, 18/2449; Ahmed, III, 13)

Diğer taraftan insanın malından ve canından vermesi, onun rûhâniyetini geliştirip şahsiyetini yüceltir. İnsan, başkasından aldığı şeyler sebebiyle ezilirken, verdikleri sebebiyle yücelir. Dolayısıyla insanlara infak ve ikrâm etmek, kişinin mânevî olgunlaşmasına yardım eder.

AHİRET SAADETİNİN BAŞI

Burada temas edilmesi gereken mühim bir husus daha vardır: Resûlullah, her şeyden önce, sadakanın helâl kazançtan verilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Çünkü dünya ve âhiret saâdetinin başı, helâl lokmadır. Allah Resûlü bir hadisinde bu şartı şöyle îzah etmiştir:

“…Bir kişi haramdan mal kazanır ve onu harcarsa, bu ona bereketli kılınmaz; tasaddukta bulunursa kabûl edilmez. Arkasında bıraktığı da onu ancak ateşe yaklaştırır. Çünkü Allah -azze ve celle- kötülüğü kötülükle silmez, lâkin kötülüğü iyilikle yok eder. Hiç şüphesiz habîs habîsi silip yok etmez.” (Ahmed, I, 387)

İNFAKA VERİLECEK ECİR

Üçüncü hadisimizden anlaşıldığına göre, en üstün infak, Allah yolunda, yani O’nun dinini yüceltip insanlara tebliğ etmek uğrunda yapılandır. Böyle bir infâka verilecek ecir ve bereket, hadisimizde çokluk bildiren bir rakamla ifade edilmiştir. Veya bu rakam asgarî seviyeyi göstermektedir. Zira Allah dilediğine kat kat fazla, hatta hesapsız olarak sevap verir. Bu durum âyet-i kerimede şöyle haber verilir:

“Allah yolunda mallarını harcayanların misâli, yedi başak bitiren bir tâne gibidir ki, her başakta yüz tâne vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lûtfu geniştir, O her şeyi bilir.” (Bakara 2/261)

ALLAH YOLUNDA İNFAK

Tasaddukta bulunmak, malı artırmakla kalmaz, bir de onu ebedîleştirir ve yok olmaktan kurtarır. İnsanın elinde bulunan mal, her an telef olmakla yüzyüzedir. Sağlam kalsa bile, lüzumsuz bir yere harcanarak vebal hâline gelebilir. Hatta, insanın kendisi için harcadığı mal bile tam yerinde sarfedilmezse, israf veya lüks sayılır ve zâyî olur. Tasadduk edilen mala gelince o, sahibinin ihlâsı nisbetinde Allah katında muhâfaza edilerek ebediyet sermâyesi hâline dönüşür. İşte dördüncü hadisimizde Allah Resûlü, bu hususu en güzel şekilde ifade etmektedir. Yani, verdiğimiz mal bizim olmakta, kendi tükettiklerimiz ise çoğu zaman elimizden çıkıp gitmektedir.

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“…Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Zaten siz, Allah rızasını aramaktan başka bir gâye ile infak etmezsiniz. Hayra dâir her ne infak ederseniz, karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.(Bakara 2/272)

Diğer taraftan sadaka, dünyevî ve uhrevî pek çok sıkıntıyı defeder. Bunların bir kısmı, hadis-i şeriflerde şöyle haber verilir:

“Suyun ateşi söndürdüğü gibi sadaka da günah(ın azâbını) söndürür.” (Tirmizî, Îmân, 8/2616. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Fiten, 12)

“Sadaka, Rabbın öfkesini söndürür ve kişiyi kötü ölümden uzaklaştırır.” (Tirmizî, Zekât, 28/664)

“İnsanlar arasında hüküm verilinceye kadar, herkes sadakasının gölgesinde olacaktır.”

Bu hadisi bize nakleden râvîlerden biri olan Ebü’l-Hayr, hergün mutlaka bir sadaka vermeye gayret ederdi. Bu bir kek, bir soğan ve benzeri şeyler olsa bile. (Ahmed, IV, 147-8; Heysemî, III, 110)

SADAKANIN GÖLSESİ

Resûlullah diğer bir hadisinde şöyle buyurur:

“Sadaka, sahipleri için kabirlerin sıcaklığını söndürür. Mü’min, kıyamet günü sadakasının altında gölgelenir.” (Heysemî, III, 110)

Ashâb-ı Kirâm, infak ve tasadduk hususunda birbirleriyle yarış ederlerdi. Buna misâl olarak gösterebileceğimiz şu hâdise ne kadar ibretlidir:

Hz. Ömer (r.a.) şöyle anlatır:

“Resûlullah bize tasaddukta bulunmamızı emretmişti. O günlerde malım da vardı. Kendi kendime, «Ebûbekir’i geçersem ancak bugün geçebilirim» dedim ve malımın yarısını getirip Peygamber Efendimiz’e verdim.

Allah Resûlü:

«–Âilene ne bıraktın?» buyurdu.

«–Şu getirdiğim kadar da onlara bıraktım» dedim.

Hz. Ebûbekir de elinde bulunan malın tamamını alıp getirdi.

Resûlullah:

«–Ebûbekir, çoluk çocuğuna ne bıraktın?» diye sordu.

Ebûbekir (r.a.):

«–Allah ve Resûlü’nü bıraktım» cevabını verdi.

İşte o zaman kendi kendime, «Vallâhi onu hiçbir hususta kesinlikle geçemem!» dedim.” (Tirmizî, Menâkıb, 16/3675)

[1] İslâm’a göre insanın elindeki servetin asıl sahibi Allah’tır. O’nun imtihan maksadıyla ve emânet olarak verdiği bu servetten başkalarına infakta bulunmak gerekir. (Nûr 24/33; Hadîd 57/7; Bakara 2/3; Ra’d 13/22)

[2] Ahmed, II, 436 (Şuayb Arnaût “hasen li-ğayrihi” olduğunu söyler); Taberânî, el-Muʻcemü’l-evsat, VII, 190.

[3] Müd, yaklaşık 687 gr. ağırlığında bir ölçü birimidir.

Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

SADAKA NEDİR? SADAKA İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Sadaka Nedir? Sadaka İle İlgili Ayet ve Hadisler

SADAKA AYETİ

Sadaka Ayeti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.