Üç Yaralıya Da Nasip Olmayan Su
Hazret-i Huzeyfe’nin anlattığı şu hâdise ashâbın son nefeste bile sergilediği ulvî ahlâk ve fazîleti aksettirmesi bakımından câlib-i dikkattir.
Yermuk Muhârebesi’nde idik. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar, düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de bin bir güçlükle kendimi toparlayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, nihâyet aradığımı buldum. Fakat ne çâre, bir kan gölü içinde yatan amcamın oğlu, göz işâretleriyle dahî zor konuşabiliyordu. Daha evvel hazırladığım su kırbasını göstererek:
“–Su istiyor musun?” dedim.
Belli ki istiyordu, çünkü dudakları harâretten âdeta kavrulmuştu. Fakat cevap verecek mecâli yoktu. Sanki göz işâreti ile de muzdarip hâlini îmâ ediyordu.
Ben kırbanın ağzını açtım, suyu kendisine doğru uzatırken biraz ötedeki yaralıların arasından İkrime’nin sesi duyuldu:
“–Su! Su!.. Ne olur bir tek damla olsun su!..”
Amcamın oğlu Hâris, bu feryâdı duyar duymaz, kendisinden vazgeçerek kaş ve göz işâretiyle suyu hemen İkrime’ye götürmemi istedi.
Kızgın kumların üzerinde yatan şehidlerin aralarından koşa koşa İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime, tam elini kırbaya uzatırken Iyaş’ın iniltisi duyuldu:
“–Ne olur bir damla su verin! Allâh rızâsı için bir damla su!..”
Bu feryâdı duyan İkrime, elini hemen geri çekerek suyu Iyaş’a götürmemi işâret etti. Hâris gibi o da içmedi.
Ben kırbayı alarak şehidlerin arasında dolaşa dolaşa Iyaş’a yetiştiğim zaman kendisinin son sözlerini işitiyordum. Diyordu ki:
“–İlâhî! Îmân dâvâsı uğruna canımızı fedâ etmekten asla çekinmedik. Artık bizden şehâdet rütbesini esirgeme. Hatâlarımızı affeyle!”
Belli ki, Iyaş artık şehâdet şerbetini içiyordu. Benim getirdiğim suyu gördü, fakat vakit kalmamıştı... Başladığı kelime-i şehâdeti ancak bitirebildi.
Derhal geri döndüm, koşa koşa İkrime’nin yanına geldim; kırbayı uzatırken bir de ne göreyim; İkrime de şehid olmuş!
Bâri amcamın oğlu Hâris’e yetişeyim dedim.
Koşa koşa ona gittim. Ne çâre ki, o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula rûhunu teslîm eylemişti... Ne yazık ki kırba, dolu olarak üç şehidin ortasında kaldı.
CANDAN ÖTE UHUVVET
Huzeyfe -radıyallâhu anh- o andaki hâlet-i rûhiyesini şöyle anlatır:
“–Hayâtımda birçok hâdiseyle karşılaştım. Fakat hiçbiri beni bu kadar duygulandırıp heyecanlandırmadı. Aralarında akrabalık gibi bir bağ bulunmadığı hâlde, bunların birbirlerine karşı bu derecedeki diğergâm, fedâkâr ve şefkatli hâlleri, (yâni son nefeslerini de hayatlarındaki gibi fazîlet içerisinde vermeleri ve «ancak müslüman olarak ölünüz» âyet-i kerîmesinin şuuru ile hayâta vedâ edebilmeleri) gıpta ile seyredip hayran olduğum büyük bir îmân celâdeti olarak hâfızamda derin izler bıraktı...”
Cenâb-ı Hak, cümlemizin son nefeslerini hüsn-i hâtime ile neticelendirsin. Bu fânî dünyadaki son nefesimizi, ebedî vuslatımızın ilk nefesi eylesin!.. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları, 2013
YORUMLAR