Ucup Ne Demek? Ucup Ne Anlama Gelir?

NE NEDİR?

Ucup ne demek? Ucup kelimesinin anlamı nedir? Ucup kelimesine örnek cümleler...

Ucub, ucup: Ken­di­ni be­ğen­miş­lik, ki­bir ve gu­ru­ra ka­pıl­ma anlamlarına gelmektedir.

UCUP KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

İşte gerçek tasavvuf da, bu iki mukaddes emânete lâyıkıyla riâyet edebilmekten ibârettir. Kurʼân-ı Kerîm ve Sünnetʼte bahsi geçen, ihlâs, takvâ, zühd, huşû, tevbe, rızâ gibi kalp amellerinin nasıl gerçekleşeceğini; buna mukâbil, riyâ, ucup, kibir, gıybet, haset gibi nefsânî marazların nasıl bertaraf edileceğini öğreten bir eğitim yoludur. Yoksa sadece riyâzet ve mücâhede gibi birtakım temrinlerle, keşif ve kerâmetlere erme eğitimi değildir.

*****

Bu bakımdan; gurur, kibir, ucup ve enâniyet; mânevî yolun kanseridir. Tasavvufî terbiyenin gâyesi de; nefsâniyetten doğan “ene” yani “ben” demeyi terk edip dâimâ “Sen yâ Rabbi!” diyerek enâniyete iptal mührünü vurabilmektir.

*****

Manevî yolculuk;

Önce tehallî/tahliye, yani iç âlemi, Allahʼtan uzaklaştıran her şeyden boşaltmak; kalbi, şirk, küfür, nifak, riyâ, gurur, kibir, ucup, haset gibi mânevî cerahatlerden temizlemek.

*****

İstişâre aynı zamanda, istişârede bulunulan kimselere bir değer verildiğini de gösterir ki bu, onların hizmete daha büyük bir şevk ve azimle
omuz vermelerine vesîle olur. Diğer taraftan istişâre, hizmet ehlinin benlik duygusunu da asgarîye indirerek, kişiyi yaptığı hizmetle böbürlenme âfetinden korur. İstişâreye tenezzül edilmemesi ise kendini etrafındaki kardeşlerinden üstün görme mânâsına gelen kibir ve ucup hastalıklarının bir alâmetidir.

*****

Toplumun her kesimine hitâb edebilen tasavvuf, bir yandan iktisâdî ve ictimâî rahatlık zamanlarındaki rehâvet ve gevşeklikleri engelleyerek mânevî zindeliği devam ettirmiş, diğer yandan da istilâ, işgal ve zulüm dolu zor dönemlerin kargaşa ve bunalımları arasında daralmış gönüllere ulvî pencereler açarak feyizli tesellî nefesleri aldırmış; yaralı gönüllere merhem, yorgun dimağlara ve kurak ruhlara âb-ı hayât olmuştur. O, bir yandan güzel ahlâk ve ibâdette zirveleşenlere tevâzu ve mahviyet telkin ederek gurur, kibir ve ucuptan muhâfazasını sağlamış, bir yandan da günah çukurunda boğulan kullara engin bir af, müsâmaha, merhamet ve rahmet gibi can simitleri uzatmıştır. Nitekim Moğol istîlâlarından sonra bütün bir Anadolu’yu saran kargaşanın ortaya çıkardığı huzursuzluk ve ıztırapları teskin ve tesellî edici olarak o devirde tasavvufî cereyanların kuvvet kazandığı ve pek çok büyük mutasavvıfın da zuhûr etmiş olduğu husûsu târihî bir gerçektir.

*****

Gurur, kibir, ucub/kendini beğenmek ve insanları hakir görmek; kökü Cehennemʼde olan çirkin huylardır. Kibriyâ sıfatı, yalnız Hak Teâlâ’ya
mahsustur. Bunun içindir ki Rabbimiz, aslı yokluk ve hiçlik olan, yani sıfır sermaye ile insan olarak yaratılan kulun, kendisine varlık ve benlik izâfe
etmesine, kendisini diğer kullardan üstün görüp başkalarını hakir görmesine son derece gazaplanmış ve:

“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir, ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin!” (el-İsrâ, 37) buyurmuştur.

*****

Bâtınî günahları kalpten kazıyıp atabilmek, en az zâhirî günahlardan sakınmak kadar mühimdir. Ayrıca hırs, haset, kibir, ucub, riyâ gibi bâtınî haramlar, ekseriyetle hafife alınarak daha fazla işlenmektedir. Hâlbuki mânevî hayatın kanseri olan bu gibi çirkin huylardan korunmak da elzemdir.

*****

Kibâr-ı ehlullâh iki şeyi unut buyuruyor:
1. Yaptığın hayır-hasenâtı. Zîrâ sana benlik ve ucub vermesin.
2. Sana yapılan kötülükleri unut ki, kalbinde kin ve öfke tomurcuklanmasın.

*****

İhlâs, amellerin, başta riyâ ve ucub olmak üzere her türlü mânevî kirden arınmasıdır. Zîrâ bunlar, ihlâsı bulandıran ve onu yok eden kalbî hastalıklardır.

Cenâb-ı Hakk’ın rızâsından gayri bütün emelleri gönülden söküp atmak, müslümanın îfâsına mecbûr olduğu büyük bir vazîfedir.

*****

Allâh’a yaklaştıran ulvî bir haslettir. Allâh Teâlâ, ihlâstan mahrum amelleri kabûl etmez. Ucub (kendini beğenme) ve riyâ gibi kalbî hastalıklarla yapılan ameller, kıyâmet günü, eskiyip dökülmüş bir paçavra gibi sâhibinin yüzüne çarpılır. İhlâsa ise Allâh Teâlâ bereket lutfederek kulunun azını çok yapar, ömrünü uzun ve feyzini dâim kılar.

*****

Gurur, kibir ve ucub, ekseriyetle istîdatlı ve varlıklı insanlarda meydana gelir. Hâlbuki insana lutfedilen bütün nîmetler, iki uçlu bir bıçak gibidir. Yani hayra da, şerre de kullanılabilir. Bu itibarla maddî-mânevî istîdat ve zenginliklerin asıl ihtişâmı, cimrilik ve israftan uzak durup tevâzû ve cömertlikle imkânlarını muhtaçlara sarf edebilmektir. Mü’min dâimâ; “Kendime ne kadar, başkalarına ne kadar Allah rızâsı için sarf hâlindeyim?..” tefekkürü içinde olmalıdır.