Uhud’da Şehit Olan Sahabinin Suretine Giren Melek

Uhud Savaşı’nda şehit olan bir sahabinin sûretine gi­ren melek...

Savaş sona erip müşrikler Uhud’u tamamen terk ettikten sonra, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, harp sahasına inerek şehidleri defnettiler. Tam yetmiş şehid verilmişti. Bunlar arasında Hazret-i Hamza -radıyallâhu anh- gibi cengâverler ve Mus’ab bin Umeyr -radıyallâhu anh- gibi yiğitler de vardı.

UHUD’DA ŞEHİT OLAN SAHABİNİN SURETİNE GİREN MELEK

Mus’ab bin Umeyr -radıyallâhu anh-, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i mü­dâfaa ederken şehîd olmuştu. Bunun üzerine meleklerden biri Hazret-i Mus’ab’ın sûretine gi­rerek elinden sancağı almıştı. Peygamber Efendimiz ise henüz Mus’ab’ın şehâdetinden haber­dar olmadığı için sancakdâra hitâben:

“–Tekaddem yâ Mus’ab! (İleri git yâ Mus’ab!)” buyurmuşlardı.

Bunun üzerine melek dönüp bakınca onun Mus’ab değil, bir melek oldu­ğunu fark eden Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, mübârek sahâbîsinin şehîd ol­duğunu anlamışlardı. Daha sonra Mus’ab bin Umeyr -radıyallâhu anh-’ın mübârek naaşı bulunmuş, ancak bu sefer de onu saracak bir kefen bulunamamıştı. (İbn-i Sa’d, III, 121-122)

Sonunda kısa da olsa bir kefen bulundu. Fakat onunla başı örtülse ayakları, ayakları örtülse başı açıkta kalıyordu. Vaziyet Allah Rasûlü’ne bildirildi. Fahr-i Cihân Efendimiz, mübârek şehîdin başının kefenle, açıkta kalan ayaklarının da güzel kokulu otlarla örtülmesini emir buyurdu. (Bkz. Buhârî, Cenâiz, 27)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MUSAB BİN UMEYR’İN (R.A.) ŞEHADETİ

Musab bin Umeyr’in (r.a.) Şehadeti

MUSAB BİN UMEYR (R.A.) KİMDİR?

Musab Bin Umeyr (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.