Ukba Ne Demek? Ukba Ne Anlama Gelir?
Ukba ne demek? Ukba kelimesinin anlamı nedir? Ukba kelimesine örnek cümleler...
Ukbâ: Âhiret anlamına gelmektedir.
UKBA KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER
Mushaf-ı Şerîf, nasıl ki yüksek ve mûtenâ yerlerde muhâfaza ediliyor ise, Rabbimiz o yüce emânetini, hassâsiyetin en ulvî makâmı olan kalbimize nakşedip rûhumuza şifâ menbaı, dünyâ ve ukbâ hayâtımıza kurtuluş vesîlesi eylesin!..
*****
Fahr-i Kâinât’ın ukbâ âlemini teşrifleri ile benim üzerime öyle musîbetler döküldü ki, şâyet bu musîbetler gündüzlerin üzerine dökülseydi o nurlu gündüzler kapkara gece kesilirdi.” (İbnü’l-Cevzî, el-Vefâ, II, 803, 813, İbn-i Seyyid, Uyûnü’l-Eser, II, 451; Kastalânî, II, 501; Diyârbekrî, II, 173)
*****
Varlık Nûru’nun iki kürek kemiği arasında nübüvvetine âit ilâhî bir nişan vardı. Birçok sahâbî, onu öpebilmenin aşkı ve hasreti içinde yaşardı. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, ebedî âleme göç ettikleri zaman, mübârek yüzlerinde hiçbir değişiklik görülmediği için, ashâb-ı kirâm, O’nun âhirete intikâlinden şüpheye düştüler. Bunun üzerine Efendimiz’in yakınlarından Esmâ bint-i Ümeys -radıyallâhu anhâ-, arkalarındaki mübârek Nübüvvet Mührü’nü aradı. Kaybolduğunu görünce, ukbâ âlemini şereflendirdikleri kat’î olarak anlaşılmış oldu. (İbn-i Sa’d, II, 272; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 231)
*****
Hayâtı, dünyâ ve ukbâ olarak iki safha hâlinde murâd eden Cenâb-ı Hak, bunların birincisinde “Latîf”, ikincisindeyse “Âdil” sıfatını daha bâriz tecellî ettirmektedir. Yâni âlemi ve insanı var eden, Allâh’ın “Âdil” sıfatı değil, “Latîf” sıfatıdır. Mahlûkâtın yaratılıştan gelen ne sermâyesi varsa, hepsi de Allâh’ın bir lutfudur.
*****
Onlar, dünyanın fânî nîmetlerine îtibâr etmeyip, ellerine geçen her şeyi ukbâ için sarf ettiler. Çünkü onlar, kuru bir cihangirlik dâvâsının ihtiraslı pençelerine aslâ mağlûb olmadılar. Bunun için tarih, şan ve şeref dolu sayfalarını onlar için yazdı...
*****
Dervişler basîret ehlidir. Ehl-i kalptir. Yerli yerince hareket etmeleri zarûrîdir. Aksi hâlde istikâmetten inhirâf ederlerse, duâları makbûl olmaz. Sizlerse, ümmetin emânetçilerisiniz. Bu durumda sizler, serhad askeri, bizler de duâ askeriyiz. Zaferler, duâ askerleri ile serhad askerlerinin müşterek gayretleri neticesinde elde edilir. Bu muvaffakıyete ulaşma istikâmetinde serhad askerleri, nasıl harp ilmi ve cesaretle techîz ediliyorlarsa; duâ askerlerinin de, dünya meyil ve muhabbetinden uzak tutulmaları zarûrîdir. Dolayısıyla korkarım ki, benim sizin yanınıza gelişimle vâkî olması muhtemel olan atıyye ve ikramlar, dervişlerimizin kalplerine dünya muhabbeti sokar ve ukbâ muhabbetini azaltır. Böylece siz de biz de zarar görenlerden oluruz... Sultânım! Ancak bilesiniz ki, vakti gelince görüşmemiz mukadder olur inşâallâh.’’