Ukkâşe İbni Mıhsan (ra) Kimdir?

Ukkâşe ibni Mıhsan radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin; “en hayırlı süvâri” iltifâtına mazhar bir sahâbi!...

Eline geçen fırsatları kaçırmayan, dikkatli, zeki, cesur bir genç!... Savaş meydanlarında korkusuzca öne atılan, atik hareketleriyle dikkat çeken bir kahraman!... Sîmâ ve ahlâkî güzelliğinden dolayı, “insanların en güzeli” diye tanınan bir yiğit!...

O, Mekke’de doğup büyüdü. Esed oğulları kabilesine mensuptur. Yirmi yaşlarında iken gizli gizli İslâm’ı araştırdı. Kardeşi Ebu Sinan ile birlikte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimize teslim olup İslâm’la şereflendi.

İki Cihan Güneşi efendimizden ayrılmadı. Erkam’ın evinde kaldı. Birlikte namaz kıldı ve yeni gelen vahyi, Kur’an ayetlerini öğrendi.Yakınlarına İslâm’ı anlatarak onların da Müslüman olmaları için gayret etti. Kız kardeşi Ümmü Kays radıyallahu anha onun vesilesiyle İslâm’a girdi.

Mekkeli müşrikler, Ukkâşe gibi yakışıklı, genç bir delikanlının Müslüman olmasını içlerine sindiremediler. Baskı ve işkence ile onu dinden döndürmeye çalıştılar. Fakat bunda başarılı olamadılar. O, asla imanından taviz vermedi. İslâm’dan dönmedi.

MEDİNE'YE HİCRET

Mekke’de ezâ cefâ, zulüm ve işkence artınca, Ukkâşe radıyallahu anh aynı kabileden olan Abdullah ibni Cahş radıyallahu anh ile birlikte Medine’ye hicret ettiler. Mescid yapılınca suffe’ye yerleşti ve Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimizden ilim, irfan öğrenmeye devam etti.

Mekke’li müşrikler, Müslümanları Medine’de de rahat bırakmadılar. İslâm’ı yok etmek için savaş açtılar. Allah Teala cihada izin verince savaşlar başladı. Ukkâşe radıyallahu anh Bedir, Uhud, Hendek dahil bütün savaşlara katıldı. (el-İstiab, III, 1080)

O, ilk olarak çıkan Abdullah ibni Cahş seriyyesine katıldı. Orada akıllı, zeki davranışlarda bulundu. Onun bu davranışları şöyle anlatılır:

“-Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hicretten bir buçuk yıl sonra Receb ayında 12 kişilik bir gurubu Kureyş kervanını takib için Batn-ı Nahle mevkiine göndermişdi.

Kervan mola vermiş istirahat ediyordu. Müslü­manları görünce hemen toparlanmaya başladılar. Ukkâşe radıyallahu anh onları kaçırmamak için hemen başını tıraş ederek onlara göründü.

Kervandakiler Ukkâşe’yi bu vaziyette görünce; “Bunlar umre yapmak için gelmişler” diyerek rahatladılar.

Onların bu rahatlığından istifade eden sahabiler kervana hücum edip esir alarak Medine’ye döndü. Kervandan kaçmaya çalışan Abdullah ibni Hadrami’yi de öldürdüler. Bu, ilk seriyye, ilk çatışma ve Müslümanların öldürdükleri ilk kişiydi.” (Beyhakî, Delâil, III, 17-21; İbni Sa’d, II, 10)

KORKUSUZ BİR YİĞİT

Ukkâşe radıyallahu anh, atılgan, gözü pek ve korkusuz bir yiğitti. Bedir savaşında elinde hurma dalıyla büyük kahramanlıklar sergilemişti. Kendisi o günü şöyle anlatır:

“-Düşman safları arasına dalarak önüme geleni yere sermişdim. Bir ara kılıncım kırıldı. Hemen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin yanına gittim ve durumu arzettim. Efendimiz bana bir hurma dalı verdi ve: “Bununla savaş ey Ukkâşe!” buyurdu.

Ben de hiç tereddüt etmeden o hurma dalını aldım ve savaş meydanına döndüm. Elimdeki dal sağlam, bembeyaz bir kılınca dönmüştü. Müşrikleri bozguna uğratıncaya kadar bu kılınçla savaştım.” (İbni Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, III, 291; Üsdü’l-Gabe, IV, 64.)

Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz birgün sahabesiyle otururken onun bu kahramanlığını hatırlatıyor ve “-En hayırlı süvari bizdedir” buyuruyor. Ashab-ı kiram:

“-Yâ Rasûlallah o kimdir?” diye sorunca: “- O, Ukkâşe ibni Mıhsan’dır” diye cevap veriyor.

Ukkâşe radıyallahu anh, Gamre seriyyesinde de komutanlık yaptı. Hicretin altıncı yılı idi. Esed oğullarının Müslümanlara baskın yapacağı haberi gelmişti.

Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Ukkâşe radıyallahu anh’ın başkanlığında 40 kişilik bir seriyye hazırlayıp Esed oğulları yurdu olan Gamre’ye gönderdi. Oradan bir kaç tane esir  200 adet de deve ganimet alarak Medine’ye döndü.

O, akıllı, cesur ve çok dikkatli bir kişiliğe sahibdi. Eline geçen fırsatları kaçırmazdı. Rabbine karşı sonsuz tevekkül sahibi idi. Onun bu zeki ve dikkatli davranışları şu hadis-i şerifte görülmekteydi.

TEVEKKÜL EHLİNİN MÜKÂFATI

“Birgün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah Teala’nın tevekkül ehlini dünya ve âhirette muhâfaza edeceğini ve onların hesapsız ve azapsız cennete gireceklerini bildirdi ve şöyle buyurdu:

“Geçmiş ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanında üç beş kişilik küçük bir grup vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu. Bu arada önüme büyük bir kalabalık çıktı. Kendi ümmetim sandım. Bana; “Bunlar Mûsâ’nın ümmetidir, Sen ufka bak!” dediler. Baktım, çok büyük bir karaltı gördüm. İşte bunlar Sen’in ümmetindir. İçlerinden hesapsız ve azapsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır dediler.”

İbn-i Abbâs radıyallâhu anhümâ diyor ki: Söz buraya gelince Peygamber Efendimiz kalkıp evine gitti. Oradaki sahâbîler bu yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladı.

Kimileri; “Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalı” dedi. Kimileri de: “Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır” dedi. Onlar bu meseleyi tartışırken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem oraya geldi. Ashâb-ı kiram:

“–Hesapsız ve azapsız cennete gireceklerin kimler oldukları hakkında konuşuyoruz” dediler. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

“–Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine tevekkül edenlerdir” buyurdu.

Bunu duyan Ukkâşe bin Mıhsan radıyallahu anh yerinden fırlayarak:

“–Beni de onlardan kılması için Allah’a duâ et yâ Rasûlallah!” dedi.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de:

“–Sen onlardansın!” buyurdu.

Sonra bir başka sahâbî daha kalktı ve:

– Beni de onlardan kılması için dua buyur yâ Rasûlallah, dedi. Efendimiz bu defa:

“– Fırsatı değerlendirmekte Ukkâşe senden önce davrandı. Bu konuda Ukkâşe seni geçti” buyurdu. (Müslim, Îmân, 374; Buhârî, Rikâk, 50)

Hazreti Ebu Bekir radıyallahu anh halifeliği döneminde, hicretin onikinci yılında, Halid bin Velid radıyallahu anh komutasında dinden dönen Tuleyha üzerine bir ordu gönderdi. Ukkâşe radıyallahu anh da bu orduda bulundu.

O, Sabit ibni Erkam radıyallahu anh ile birlikte düşman üzerine keşif gücü olarak gönderilmişti. Tuleyha’ya yaklaşmak için saldırıya geçince orada 44 yaşında şehid oldu. (Üsdü’l-Gabe, IV, 64.)

Allah ondan razı olsun. Rabbimiz bizleri de hayırlı bir süvari olarak yaşamayı ve Ukkâşe radıyallahu anh’ın şefaatine erebilmeyi nasib eylesin. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 311, Ocak 2012

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Rabbim yollarından gitmeyi nasip etsin inşallah

    • Amin ecmain

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.