Ulu Kapı Sırlı Yol

İnsan ve toplum ilişkilerinde yaşanılan ama ifade zorluğu çekilen bazı konular vardır. Hiç birimiz tek başına yaşamıyor zaman içinde başka insanlarla da birlikte oluyoruz.

Hak ve görev ilkeleri üzerine bina edilen sosyal hayatın rastgele oluştuğunu söylemek deli saçmasıdır. Kurallar nasıl oluşturulacak? İslam’ın bu soruya cevabı tevhid akidesi şeklinde olmuştur. Metafizik düşünce hayatın mihverine oturtulmuş, insan ve eşya tanımı buradan yapılmıştır.

Akıl ve tecrübe insana rehber olurken vicdan denilen ölçü göz önünde bulundurulup hayatın bütünlüğüne dikkat çekilmiştir. Çevre şuuru, tarihî zemin ve yarınlara duyulan özlem hayat neşesini hep diri tutmuş, gönüller aşkla yoğrulmuştur.

Hazreti Peygamber renk, inanç, dil ve ırk ayrımı yapmadan toplumun bütün kesimlerine aynı şeyi, eşitlik ve adaleti sunan ve bu toplumun parçası olunduğu sürece bunu garanti eden bir idare sistemi getirdi. Merkeze Allah fikri yerleştirilen yapı insan fıtratı ile örtüştüğünden medeniyet hamlesi kendiliğinden başladı.

İstişare, yetki kullanımında adaletin rehberliği, vicdani duyarlılık, iyiliği emir kötülüğü yasaklama gibi evrensel ilkeler toplumu korudu. “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a inanırsınız.” (Al-i İmran, 3/110)

TARİHİ SÜREÇ BUGÜN NİYE KAFA KARIŞIKLIĞINA SEBEP OLUYOR?

Yaşadığımız coğrafya hakimiyet teorilerinin bir sahnesi. Hâla haçlı seferleri sürüyor, egemenlik alanları oluşturulup kara düzen bu topraklara hükmediyor. Din fikrini inanç ve ibadet alanıyla tanımlayan modern batı düşüncesinin algı operasyonları bizlere ağır bedel de ödetiyor.

Hakimiyete giden yol hikmet yoludur.

Sulh ve esenlik her zaman savaşa tercih edilmelidir. Savaş oyunlarıyla yetişen Avrupalı insana savaşın oyun olmadığını ancak doğu hikmetiyle anlatılabilir. İslam’ın yüzlerce yıllık kültür birikimi ve ortaya koymuş olduğu değerler manzumesi en büyük hazinemizdir.

Yönetim anlayışları başta olmak üzere bütün dünyaya yeni hayat tarzları oluşturmada İslâm’ın değerleri yeniden anlatılmalı, bundan hiç vazgeçilmemelidir.

İmtihan için başka bir dünya aramak abesle iştigal değil mi erenler?

Kaynak: Ali Büyükçapar, Altınoluk Dergisi, Sayı: 364, Haziran 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.