Ümmeti Dert Edinmeyenlerin Âkıbeti
Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur: “Âdemoğulları bir bedenin âzâsı gibidirler. Çünkü yaratılışları bir mayadandır, aynı özden yaratılmışlardır. Günün birinde vücuttaki âzâlardan biri ağrırsa, öteki âzâları da rahatsız olur. Başkalarının dert ve acılarıyla muzdarip olmazsan, sen «insan» diye adlanmaya lâyık değilsin.”
İNSANI İNSAN YAPAN VASIFLAR
İnsanı insan yapan; vicdan, insaf, izʼan, merhamet, diğergâmlık, fedakârlık ve mesʼûliyet gibi ulvî vasıflarıdır.
Müʼmin, kendisini devrin akışından mesʼûl gören, ümmetin derdiyle dertlenen insandır. Bu sebeple müʼmin, ümmetin derdine dermân olabilmek için, gücü yettiği takdirde eliyle yardım eder. Yani malıyla, canıyla, bizzat yardıma koşar. Eliyle yardım edemiyorsa diliyle yardımcı olmaya çalışır. Yani gücü olanları hayra teşvik eder. Bunu da yapamazsa, en azından kalbî duâlarla dertlilerin yanında olmaya gayret eder.
Hak dostlarından Ebûʼl-Hasan Harakānî Hazretleri der ki:
“Türkistan’dan Şam’a kadarki sahada, birinin parmağına batan diken benim parmağıma batmıştır; birinin ayağına çarpan taş benim ayağımı acıtmıştır; bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir.”[2]
ÜMMETİ DERT EDİNMEK
İşte müʼmin, kendi fânî vücudundan ziyâde, bir parçası olduğu ümmetin hayâtiyetini, huzurunu, sıhhat ve selâmetini dert edinen, diğergâm insandır. Esâsen gönlün bu endişeyle dolu olması, îmânın kemâline işarettir. Nitekim hadîs-i şerîfte:
“Müʼminlerin dertleriyle dertlenmeyen, onlardan değildir.” buyrulmuştur. (Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87)
Dolayısıyla, merhamet, diğergâmlık, fedakârlık ve hizmet gibi ulvî vasıflardan nasibi olmayan, yani sadece kendi rahatını düşünen egoist bir kimsenin, yalnız “müslümanlık”tan değil, -Şeyh Sâdîʼnin ifâdesiyle- “insanlık”tan da nasîbi yoktur.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2016 – Şubat, Sayı: 359, Sayfa: 032