Ümmeti Gözetmek
Hadis ve sünnete yönelik hiç de dost olmayan düşünce ve eleştirileri dillendirmekten vahşi bir zevk alan kasıtlı kimseler ve anlaşılmaz bir körlükle bu akıma kapılıp şakşakçılık eden gafiller, -iddialarının aksine- kimlerin ne tür emellerine zemin hazırladıklarını hatta hizmet ettiklerini görmelidirler. Aksi halde Ümmet ufkunda gelişecek kutsallara yönelik tüm olumsuz girişimlerin sebebi ve şakşakçısı olmaktan kurtulamayacaklardır.
Ülkede ve dünyada özellikle son bir kaç aydır yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz gelişmeler, bilhassa müslüman ülkeler açısından büyük ve ortak acıların, elemlerin yaşanmasına vesile oldu. Ancak bu olumsuzluklara bağlı olarak, ümmet coğrafyasında özellikle Ramazan dolayısıyla ortak duaların ve yakarışların, kıpırdanışların ve uyanışların dillendirildiği ve filizlendiği de açıkça görüldü.
Müslümanlar sanki biraz daha sosyalleşti, ümmetleşti. Mensubu oldukları ümmet-i Muhammed’in daha yakından farkına vardılar. Düşünce, duygu ve davranışlarında ümmet ufkuna olan ihtiyaçlarını hissettiler. Milli ve coğrafi sınırların değil, imanî çerçevenin önemli olduğunu gördüler. Sevinçlerini ve göz yaşlarını bu imanî çerçevede değerlendirme gereğini benimsediler.
Ramazan gibi kulluk yoğun bir mevsim, ülkedeki seçim gibi sosyal bir olay ve bunun dünyaya yansıması, doğal olarak kültürel kıskançlıkları, düşmanlıkları beraberinde getirdi. Ümmet, gündeme ağırlığını koyma düşünce, duygu ve girişimini hissettirdikçe, ufkunu kendine has özellik ve güzellikleriyle donatma ihtiyaç ve hakkını ilan ettikçe, dahili ve harici hizbü’ş-şeytan takımları da boş durmayıp karşı ataklar geliştirdiler.
KUR'AN'DAN BAZI AYETLERİN ÇIKARTILMASI TARTIŞMASI
Söz konusu karşı ataklar içinde en düşündürücüsü ve tehlikelisi, Fransa’da bir güruhun Kur’an-ı Kerim’den bazı âyetlerin çıkarılması teklifinde bulunmaları olmuştur. Bu teşebbüs ve teklif, İslâm ve ümmet karşıtlarının işi nereye kadar götürebileceklerinin ibretlik örneği ve uyarıcı göstergesidir.
Bilindiği gibi ehl-i kitap, kendilerine gönderilen ilahî kitapları tahrif ve tebdil etmekle tescillidir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, onların bu cinayetlerini şöylece açıklamıştır:
“Yahudilerden bir kısmı da, kelimelerin yerlerini değiştirerek tahrif ederler.1
“... Onlardan bir kısmı, Allah’ın kelâmını dinleyip anladıktan sonra bile onu kasten bozup değiştirirler.”2
“Ehl‑i kitaptan bir kısmı; aslında kitapta olmadığı halde, sizin kitapta öyle olduğunu zannetmeniz için kitabı okurken dillerini eğip bükerler; böylece çarpıttıkları şeyi Allah göndermediği halde, onun Allah’tan olduğunu söylerler; onlar bile bile Allah adına yalan uydururlar.”3
“... Onlar kelimeleri yerlerinden oynatıp değiştirirler.”4
İşte böylesi bir bozma ve değiştirme (tahrif ve tebdil) suçunun faillerinin günümüzdeki uzantıları, cami duvarına pisleyen mahluk misali bu defa aziz kitabımız Kur’an’dan bazı âyetlerin çıkarılmasını teklif edecek kadar hadlerini aşmışlar ve ümmet-i Muhammed’i rahatsız etmişlerdir.
ÜMMETE YÖNELİK SALDIRILAR
Unutulmamalıdır ki, Kur’an-ı Kerim’den bir kısım âyetleri çıkarma teklifi, pek tabii olarak başlı başına büyük bir İslâm ve ümmet-i Muhammed karşıtlığı göstergesi olmakla beraber bir taraftan da sünnet ve hadis düşmanlığı girişimlerinin asıl hedefine ve tehlikesine de dikkat çekmiş olmaktadır.
Hadis ve sünnete yönelik hiç de dost olmayan düşünce ve eleştirileri dillendirmekten vahşi bir zevk alan kasıtlı kimseler ve anlaşılmaz bir körlükle bu akıma kapılıp şakşakçılık eden gafiller, -iddialarının aksine- kimlerin ne tür emellerine zemin hazırladıklarını hatta hizmet ettiklerini görmelidirler. Aksi halde Ümmet ufkunda gelişecek kutsallara yönelik tüm olumsuz girişimlerin sebebi ve şakşakçısı olmaktan kurtulamayacaklardır.
Diğer yandan, “öteki dini yapı”lara selam vermekte tereddüt eden dinî grup mensupları, düşman mikrakların üretip sattığı silahlarla birbirinin canına-malına kıyan ümmet kesimleri, merhum Âkif’in tespitiyle “gazâ nâmıyla dindaş öldüren biçâre dindaşlar”, ümmet ufkunun en yürek yakan manzaraları, en köklü acı gerçekleri olarak bu dönemde de gündemdeki yerini korumuştur. Hatta uluslarası çapta ğayr-i müslim zalimlere yandaşlığa, işbirliğine, finans sağlama cinayetine razı olan müslüman ülkeler bile görülmüştür. Bu görüntü şimdilerde ne yazık ki süreklilik kazanma aşamasındadır.
Bu çerçeveye bakıp ümmet ufkunun kararmış hatta seçilemeyecek ölçüde kayıplara karışmış gibi bir hal almış olduğuna kolaylıkla hükmetmek mümkündür. Ne var ki, tüm bu olumsuzluklar arasından ümmet ufkuna yaraşır kıpırdanışlar, duygular ve serjenişler de dikkat çekmiyor değildir. Yani başıyla birlikte öz değerlerinin büyük bır kısmını kaybetmiş gözüken ümmetin, kendini aramaya başladığı anlamına gelen düşünce, duygu ve davranışları paylaşma girişimlerinin farklı düzeylerde seslendirildiği de görülmektedir. Hani denir ya, “kendimi kendim yitirdim, kendimi kendim bulsun, kendime kendim lazımsa.” Böylesi bir beklentiye olumlu cevap teşkil edecek gelişmeler de yok değildir. Bu durum gelecek için güçlü bir ümit ve teselli kaynağı anlamı taşımaktadır.
ÜZÜNTÜ-UMUT ÇİZGİSİNDE ÜMMET GERÇEĞİ
Buraya kadar yeis-ümit çizgisinde işaret etmeye çalıştığımız ümmet gerçeğini, bir bakıma özeleştiri bir anlamda da güçlü bir tepki ve uyarı olarak merhum Akif’in dilinden paylaşmak pek yerinde olacaktır:
İlâhî, kimsesizlikten bunaldım, âşinâ yok mu?
Bütün yokluk mu her yer?
Bâri bir «Yok!» der sâda yok mu?
Gitme ey yolcu,
berâber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım:
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor,
ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye,
bak, nerde ucu!
Ey, bu toprakta birer
na’ş-ı perîşan bırakıp,
Yükselen, mevkib-i ervâh!
Sakın arza bakıp;
Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle
coşan bir kan var...
Bizde leşten daha hissiz,
daha kokmuş can var!
Bakmayın, hem tükürün
çehre-i murdârımıza!
Tükürün: Belki biraz
duygu gelir ârımıza!
Tükürün cebhe-i lâkaydına
Şark’ın, tükürün!
Kuşkulansın, görelim,
gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti alçakça
vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış
dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salîb’in
o hayâsız yüzüne!
Tükürün onların
aslâ güvenilmez sözüne!
Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün
Yine hicrân ile çılgınlığım
üstümde bugün...
Bana vahdet gibi
bir yâr-ı müsâid lâzım!
Artık ey yolcu bırak...
Ben, yalınız ağlayayım!5
(30 Ocak 1913)
Bu satırların gündemimize düşürdüğü, düşünce, duygu ve davranışlarda ümmeti gözetme erdemine sahip çıkma uyarı ve çağrısı, “yalnız ağlama” düzeyinde de olsa, ümmetleşmek, dolayısıyla büyümek demektir.
Yazının başlığındaki tespit ve dolaylı çağrının süreklilik kazanmasının, tüm ümmeti kapsayan ve bağlayan olmazsa olmaz bir görev ve erdem olduğu anlaşılmıştır sanırım.
Her hal ü kârda düşünce, duygu ve davranışlarımızda ümmeti gözetmek ve öncelemekte Mevlâ yardımcımız olsun.
Dipnotlar: 1) en-Nisa (4), 46 2) el-Bakara (2), 75 3) Âl‑i İmrân (3), 78 4) el-Mâide (5),13 5) Safahat, Hakkın sesleri bölümü s. 178-180’den seçilmiştir.
Kaynak: Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 389