Ümmetin Bize Yüklediği 7 Sorumluluk
Yıllardan beri dünya gündemi, birkaç senedir de ülke gündemi, büyük ölçüde ümmet yapısı ve gerçeği üzerinde yoğunlaşmış bulunmaktadır. Ne acıdır ki, “Arap Baharı”ndan Ümmet-i Muhammed baharı doğacak diye ödleri kopan dünya egemeni Batılılar, İslâm coğrafyasını, birer bahane ile yangın yerine çevirdiler. Yangını bütün güçleriyle hala körüklemeye devam ediyorlar.
Bu sebeple ümmet-i Muhammed yaralıdır. Zaten bir asra yakın zamandan beri başsızlığa mahkûm edilmiş ümmet, bir de şimdilerde dış odakların etkisindeki ayrılıkçı küçükbaşların sebep ya da âlet olduğu perişanlığa katlanmak zorunda bırakılmış bulunmaktadır.
Bilindiği gibi kişinin Müslüman topluma yani ümmet-i Muhammed’e katılmış olmasının iki yolu bulunmaktadır: Doğum ve ihtidâ. Yani din değiştirip Müslüman olmak.
Ümmet-i Muhammed’in günahsız mensupları olarak doğmuş olan Müslüman yavruları bu kimliklerini eskiden Sıbyan Mektepleri’nde kendilerine belletilen şu ifadelerden öğrenirlerdi:
SORUMLULUKLARIMIZ
“…Hz. Âdem aleyhi’s-selâm zürriyetindenim ve Hz. İbrahim aleyhi’s-selâm milletindenim ve âhir zaman peygamberi Muhammed aleyhi’s-selâm dininden ve ümmetindenim…”1
Bu, “ben müslümanlardanım”2 ayet-i kerimesinde ifade buyrulduğu gibi hem bir duruş hem de ümmet-i Muhammed’e katılmış olma beyânıdır.
İhtida eden kimseler ise, Allah’ı rab, Hz. Muhammed’i Allah’ın kulu ve Resulü, dolayısıyla da mü’minleri kardeş kabul etmek anlamındaki Kelime-i şehadet’i söylemek suretiyle İslâm kimliğini kazanmış olmaktadırlar.
Bu iki yolla Müslüman kimliğine sahip olan insanlar, ümmet-i icabet anlamında zaman ve mekan sınırları olmaksızın ümmet-i Muhammed’i meydana getirmektedirler. Ümmet-i Muhammed’e yönelik sorumluluk da işte bu kapsamda bir sorumluluktur.
ÜMMET OLMANIN 7 SORUMLULUĞU
Geçtiğimiz aylarda Erkam Radyo ve Altınoluk dergisi çalışanları olarak birçok merkezde dinleyicilerimizle paylaştığımız “İnsanlık için Hayırlı Ümmet” konusu ile ilgili programlar birbirini izledikçe ve değerlendirmeler ilerledikçe Ümmet-i Muhammed’in olumlu yönleri yanında ister-istemez derin “sorumlulukları” ve yürekler acısı mevcut durumunun boyutları da gündeme geldi ve değerlendirildi. Programlara iştirak etmiş okuyucularımız dinlemiş olmakla beraber, sorumluluklarımız konusunun özetini “din kardeşliğinin gereği” olarak öteki okuyucularımız ile de paylaşmak isabetli olacaktır.
Ümmet olmanın bize yüklediği sorumluluklar konusunun çok daha geniş çerçevede işlenmesi mümkündür. Ne var ki konuyu biz yedi maddede özetlemeyi tercih ettik.
- Ümmetin maddi varlığına ve manevi şahsiyetine leke getirmemek.
- Ümmeti inşa eden Sünnet-i seniyyeye uymak
- Ümmet yapısının temel bağı olan din kardeşliğini öncelemek.
- Din kardeşliğinin özünü ve kökenini oluşturan dini/İslam’ı önemsemek
- Ümmetin dertleriyle ilgilenmek
- İnananlardan yana tavır almak
- İnançlı /muvahhid nesiller yetiştirmek.
Bu başlıkların her birini uzun uzun açıklamak yerine genel bir değerlendirme ile yetineceğiz.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e ümmet olmak kelimenin tam anlamıyla devlettir, bir ayrıcalıktır. Bir toplumun yöneticilerinin, önde gelenlerinin, önderlerinin, hanedan mensuplarının, sade vatandaşlardan farklı olarak, daha sıkı, bir anlamda da daha kısıtlı ve dikkatli davranmaları sosyal bir gerekliliktir. Zira onlardan birinin bir hatalı davranışı, kendisiyle sınırlı kalmaz hemen mensup olduğu aile veya hanedanı sıkıntıya düşürür. “Ben Müslümanlardanım” ve “Ben Muhammed ümmetindenim” diye âidiyetini, mensubiyetini açıklayan Müslümanların da kendilerini daha ilkeli, bilinçli, saygılı ve bu büyük camianın ne maddi ne de manevi varlık ve şahsiyetine leke getirmeme dikkat ve titizliği içinde kaygılı/samimi bir yaşayış sürdürmeleri gerekmektedir. İşte bu gereklilik, ümmet kavramının bize yüklediği Müslümanlık kıvamının ve olgunluğunun başlangıç noktasıdır.
Böylesine derinlikli bir anlayışın beslediği sorumluluğa dayalı bir yaşayış başarıldığı gün, merhum Âkif’in büyük bir acı ile dile getirdiği «Gazâ» nâmıyle dindaş öldüren bîçâre dindaşlar” olmaktan, öldürülecek olanın kelime-i şehadet okuduğu, öldürenin Allahu ekber diye tekbir getirdiği kahredici manzaralara tanıklık etmekten kurtulmak mümkündür.
ÖRNEK DAVRANIŞ
Bu tespiti, önce millet sonra ümmet düzeyinde gerçekleştirdiğimizi bir an için düşünmek bile insana yeterince heyecan vermektedir. Çünkü esasında İslam ümmetine yakışan tavır budur. Biraz daha güncele gelip -temenni niteliğinde- olmak üzere şöyle bir tespiti ve çağrıyı paylaşmak ta ümmet olma sorumluluğumuzun bir gereğidir diye düşünüyorum.
Dini grup ve cemaatlerimizin birbirlerinin düşüncelerini paylaşıp ilişkilerine bir uhuvvet sıcaklığı kazandırmaları ve yine yekdiğerlerinin faaliyetleriyle dostça ilgilenmeleri elbette büyük bir olgunluk göstergesi ve Müslümanlar arasında tek kelime ile memnuniyet vesilesi olacaktır. Şimdilerde her cemaatin değişik düzeylerde yazılı-görsel medya araç ve imkanlarına sahip olduğu bilinmektedir. En azından birbirlerinin mesaj ve kültürel faaliyetlerini bu imkânlardan yararlanarak kendi bağlılarıyla paylaşmaları “ümmet bütünlüğü, sorumluluğu ve bilinci” bakımından pek anlamlı ve tebliğ açısından da çok olumlu örnek bir davranış olur.
Böylesi bir uygulamanın gerçekleşeceği günlerin çok uzakta olmamasını ümit etmek, her Müslüman’ın hem hakkı hem de bu yolda uyarı ve gayretlerde bulunmak görevidir. Kuşkusuz bu noktada grup liderleri ve cemaat önderlerinin atacakları adımlar fevkalâde önemli ve etkili olacaktır.
Kendisi ihtiyaç içindeyken din kardeşinin ihtiyacını gidermeyi tercih etme (“îsâr”) ilkesi ve uygulaması; ümmetin geçmiş nesilleri (Sebekûna bi’l-iman) hakkında dua etmek3; geçmişte ümmet arasında yaşanmış bazı acı olaylarda, -bugün için hiçbir faydası olmayan- kimin haklı kimin haksız olduğu tartışmalarına dalmayıp hepsi hakkında hüsn-i zanda bulunmak da ümmet olma sorumluluğunun, ve ümmeti bütünüyle kucaklama olgunluğunun bir başka derinlikli ve takdire değer boyutunu teşkil etmektedir.
Tarihen sabit bir gerçektir ki, insanlığın kazanımları hep inançlı, ümmet olma bilincine ve sorumluluğuna sahip kadroların eseridir. Bu noktadaki temel tavrı, Peygamber Efendimizin “Kıyamet kopuyorken de olsa, elinde bir hurma fidanı bulunan onu dikmeye fırsat bulursa, hemen dikiversin” tavsiyesinde bulmaktayız. En olumsuz ve ümitsiz hal ve durumlarda bile olumlu işler yapmaktan geri durmamak… Çünkü hizmetin görülmesi, neticesinden önemlidir.
O halde ümmet olmanın güne ve geleceğe yönelik olarak bize yüklediği en ciddi ve köklü sorumluluk; iyilik, gönül, hizmet ve hayır adamı olarak inananlardan yana tavır almaya ve ümmet olma bilincine sahip sorumluluklarının bilincinde inançlı nesiller yetiştirmeye imkânlar ölçüsünde sahip çıkmaktır.
Dipnotlar: 1) Bk. Mızraklı İlmihal, (hzl. İsmail Kara), s.9-10, İstanbul, 2001. 2) Bk. Fussılet (41 ), 33. 3) Bk. el-Haşr (59), 10.