Ümmetin Peygamberimize Muhabbeti

PEYGAMBERİMİZ

Henüz müslüman olmamış olan Ebû Süfyân ne itirafında bulunuyor? Sahabenin Efendimize (s.a.v) olan düşkünlüğü, muhabbeti ve sevgisi nasıldı? Canlarını Resullullah (s.a.v) için gözünü kapatmadan feda eden sahabe

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; ashâbını terbiye ederken ne bir maddî servete istinâd etti, ne ordulara hükmetti. O’nun tesiri muhabbet ileydi ve kalplereydi. Bu sebeple O’nun muvaffakiyeti çok büyük oldu.

Recî Vak‘ası’nda esir alınan Hubeyb -radıyallâhu anh-’ı müşrikler, işkenceyle katledeceklerdi.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e sevgisini imtihan etmeye kalkarcasına, ona şu rezil suâli sordular:

“–Hayatının kurtulmasına mukabil, senin yerinde Peygamber’inin olmasını ister miydin?”

Hubeyb -radıyallâhu anh-; bu suâl üzerine hiç düşünmeden, büyük bir cesaret ve vakar içerisinde Ebû Süfyân’a acıyarak şöyle haykırdı:

“–Asla istemezdim!

Değil O’nun burada benim yerimde olmasını istemek, şu an bulunduğu Medîne-i Münevvere’de mübârek ayaklarına bir dikenin batmasına bile gönlüm râzı olmaz!”

EBU SÜFYAN'IN İTİRAFI

O tarihte henüz müslüman olmamış olan Ebû Süfyân hayretle itiraf etti:

“–Ben dünyada Muhammed (-sallâllâhu aleyhi ve sellem-) kadar arkadaşları tarafından sevilen başka hiçbir kimse görmedim!” (Vâkıdî, I, 360; İbn-i Sa‘d, II, 56)

Bu hakikati, bir yabancı da şöyle itiraf etmiştir:

İngiliz yazar Thomas Carlyle şöyle diyor:

“Başında taç bulunan hiçbir imparator, kendi eliyle yamadığı hırkayı giyen Hazret-i Muhammed kadar sevgi ve saygı görmemiştir.”

Hazret-i Mevlânâ buyurur:

“Ben öyle birine âşığım ki; her şey O’nundur, her şey O’nun mahlûkudur. Benim aklım da, canım da, O’nun Habîbi’ne kurban olmuştur.” (Mesnevî)

Hazret-i Mevlânâ; Habîbullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e aklını da, canını da kurban etmek sûretiyle «muhabbetullâh»a ulaşabildiğini beyân etmektedir. Ashâb-ı kiram, bunun en şâheser misâlidir. Allah Rasûlü’nün en küçük bir ricâsına;

“–Canım, malım Sana fedâ olsun, buyur ey Allâh’ın Rasûlü!..” diyerek karşılık vermişlerdir.

Sahâbe-i kiram, istîdatları ölçüsünde o nebevî muhabbet güneşine mâkes olabilmişlerdir. Ebûbekir -radıyallâhu anh- Efendimiz ise bu yansımanın zirvesidir:

ZİRVE MUHABBET

Bir gün Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

Ebûbekir’in malından istifâde ettiğim kadar, başka hiçbir kimsenin malından faydalanmadım…” buyurmuştu.

Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhu anh- ise bu iltifatkâr sözlere karşı gözyaşları içinde;

“–Ben ve malım, yalnızca Sen’in için değil miyiz yâ Rasûlâllah?!.” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 11) demek sûretiyle, kendisini bütün varlığıyla Peygamber Efendimiz’e adadığını ve O’nda fânî olduğunu ifade etmişti.

Nitekim Ebûbekir -radıyallâhu anh-; Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in sağlığında iken hep yanında olduğu hâlde, yine de O’na sonsuz bir hasret içerisinde kalırdı. Bu hasreti, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in dâr-ı bekāya irtihallerini müteâkip had safhaya çıktı.

Âişe -radıyallâhu anhâ- Vâlidemiz, babasının vefât ânındaki Hazret-i Peygamber’e vuslat heyecanını şöyle anlatır:

Babam Ebûbekir -radıyallâhu anh- ölüm hastalığında;

“–Bugün hangi gündür?” diye sordu.

“–Pazartesi.” dedik.

“–Eğer bu gece ölürsem, beni yarına bekletmeyiniz! Zira benim için gün ve gecelerin en sevimlisi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e en yakın olanıdır. (Yani O’na bir an evvel kavuşacağım andır.) dedi.” (Ahmed, I, 8)

Bilâl-i Habeşî Hazretleri; Peygamberimiz’in Hakk’a irtihâlinden sonra O’nu mihrapta göremediği için, ezan okuyamadı. Şam civarına fütûhat ve tebliğ hizmetlerine koştu.

Yıllar sonra, Medine’ye dönüp Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in torunlarının ricâsı üzerine ezan okuyunca, bütün Medine halkı, Rasûlullah Efendimiz tekrar cihâna gelmişçesine sokaklara döküldü.

Hazret-i Bilâl, vefât ederken gülümsüyor ve;

“–Ne mutlu! Sevdiklerime kavuşacağım!” diyordu. (Zehebî, Siyer, I, 359)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2024 Ay: Ocak, Sayı: 227