Ümmü Sinan (r.anha) Kimdir?

 Ümmü Sinan radıyallahu anha, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizle Hayber savaşına katılan kahraman bir hanım sahâbî!..

Hazreti Safiyye radıyallahu anha annemizin mutlu gününde beraber olan, düğün hazırlıklarında candan koşturan, onun saçını başını tarayan, güzel kokular sürerek elbisesini giydiren ve ona en yakın hizmet etme fırsatını yakalayan bir bahtiyar!..

O, Medineli olup Eslemoğulları kabilesine mensuptur. Asıl adı ve nesebi hakkında kaynaklarda geniş bir bilgiye rastlanmamaktadır. Eslemiyye ve Ensariyye şeklinde iki ayrı isim gibi gösterilmektedir. İkisi de Ümmü Sinan künyesiyle geçmektedir.

Ümmü Sinan, Sevgili Peygamberimizin hicretinden sonra İslâm’dan haberdar olmuştur. Son din ve son Peygamber ile ilgili bilgileri duyunca ; Ensar’dan bir gurup hanımla Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin huzuruna gelerek biat etmiş ve İslâm’la şereflenmiştir.

PEYGAMBERİMİZİN BEY'AT İÇİN HANIMLARDAN ALDIĞI SÖZ

İki Cihan Güneşi Efendimiz bey’at için gelen Ensar hanımlardan;

Allah’tan başka hiç bir ilâha inanmayacaklarına, ibadet etmeyeceklerine, Allah’a ve Rasûlüne itaat edeceklerine, yalan konuşmayacaklarına, içki içmeyeceklerine, zina yapmayacaklarına, çoçuklarını öldürmeyeceklerine dâir söz almıştır.

Ümmü Sinan (r.anha) ilim sevdalısı bir hanımdı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizden yeni şeyler öğrenmek için mescide giderdi. Vaaz ve nasîhatlarını dinlerdi. Kütüb-i sitte hadisleri arasında bir tane hadis rivayeti geçmektedir. O da şudur:

Abdullah ibni Abbas (r.anhümâ) anlatıyor:

“- Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Ensar’dan Ümmü Sinan adındaki bir kadına:

“- Bizimle haccetmekten seni ne alıkoydu?” diye sordu.

Kadın:

“- Ebû Fülânın (kocasını kastederek) sadece iki sulama devesi var. Birine o ve oğlu biniyor. Öbürü ile de arâzimi suluyorum” dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“- Öyleyse Ramazan gelince umre yap. Zira Ramazanda yapacağın bir umre, nafile haccın sevabına muâdil olur” buyurdu. (Buhari, Umre 4, Müslim, Hacc 222 )

Sübeyte binti Hanzala (r.anha)’ nın rivayet ettiğine göre Ümmü Sinan (r.anha) şöyle derdi:

“ Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber Cuma ve Bayram namazlarına çıkardık.” (el-İsâbe, IV , 98)

SAVAŞA GÖNÜLLÜ GİDEN BİR HANIM

Ümmü Sinan(r.anha) hizmet ehli, becerikli, kahraman ruhlu, gözüpek bir hanımdı. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin Hayber Savaşı için hazırlık yaptığı haberini aldı. Bir çok hanım sahabinin de katılacağını duydu. Kendisi de bu savaşta hizmet etmek istiyordu. Efendimiz’in huzuruna giderek talebini şöyle arz eyledi:

“ – Yâ Rasûlallah seninle birlikte savaşa çıkmak istiyorum. Orada su taşır, hasta ve yaralıları tedâvi ederim” dedi.

O dönemlerde yapılan savaşlara kadınlar da iştirak ederdi. Hastaların bakımını yapar, ordunun su ihtiyacını giderirlerdi. Bu sebebten Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Ümmü Sinan (r.anha)’nın savaşa katılarak hizmet etme isteğinden memnun kaldı. Ona izin verdi ve şöyle buyurdu:

“ – Allah’ın bereketi üzerine olsun. Senin için kadın arkadaş da var. Dilersen kavminle birlikte, dilersen bizim beraberimizde savaşa katılırsın.”

O da:

“- Sizinle, beraberinizde olmak istiyorum” dedi.

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz:

“- O halde zevcem Ümmü Seleme ile beraber bulun” buyurdu.

Ümmü Sinan(r.anha) harbe katıldı ve büyük hizmetler gördü.

O, Hayber Savaşı hâtırâlarını şöyle anlatır:

“- Savaşta yaralananları yanımızda bulunan ilaçlarla tedâvi ediyordum. Onlar da iyileşiyordu.”

Savaş sonrasında kendisine ganimet olarak; gümüş takılar, Fedek kadifesi, Yemen elbiseleri ve bir deve verildi.

Ümmü Sinan (r.anha) bu savaşta esir düşen, sonradan Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimizle evlenen Hazreti Safiyye (r.anha) annemizin düğün hazırlıklarında candan hizmet etmiştir. Onu süsleyerek, saçını, başını tarayarak ve güzel kokular sürerek hazırlamıştır.

Ümmü Sinan (r. anha)’nın kocası Ebû Sinan (r.a) ‘ın rivayet ettiği bir hadis de kaynaklarda şöyle geçmektedir:

“- Oğlum Sinan’ı defnettiğimde kabrin kenarında Ebu Talha el-Havlânî oturuyordu. Defin işi bitince bana:

“-Sana müjde vereyim mi?” dedi. Ben:

“- Tabi, söyle!” dedim.

“- Ebu Musa el- Eş’arî (r.a)bana anlattı” diye söze başlayıp Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şu sözlerini nakletti:

“- Bir kulun çocuğu ölürse, Allah meleklere:

“- Kulumun çocuğunu mu kabzettiniz?” der.

Melekler de: “ – Evet “ derler.

Allah Teâlâ tekrar:

“- Yani kalbinin meyvesini mi elinden aldınız?” diye sorar.

Melekler yine: “ Evet” derler.

Allah Teâlâ:

“- Kulum bu esnâda ne dedi?” diye sorar.

Melekler de:

“- Sana hamdetti ve istircâda bulundu.” ( yani, biz Allah’ın kuluyuz ve O’na dönücüleriz) âyetini okudu derler.

Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle emreder:

“- Öyleyse, kulum için cennette bir köşk inşâ edin ve bunu Beytü’l-hamd(hamd evi) diye isimlendirin.” (Tirmizi, Cenâiz 36)

Ümmü Sinan (r.anha) bir defasında da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna gelerek:

“-Yâ Rasûlallah, utanarak sana geldim. Bir ihtiyacımdan dolayı gelmeye mecbur kaldım” dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem :

“- Keşke müstağni olsaydın, senin için daha hayırlı olurdu” buyurdu.

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizden birkaç hadis-i şerifin bizlere kadar ulaşmasına vesile olan Ümmü Sinan(r.anha)’dan Allah razı olsun. Rabbımız cümlemizi şefaatlerine nâil kılsın. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 263, Ocak 2008

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.