Ümmü Süleym'in (r.anha) Hayatı

Enes b. Mâlik'in (ra.) annesi, sahâbî Ümmü Süleym'in (r.anha) hayatını yazımızda okuyabilirsiniz.

Hz. Peygamber’e (sav.) hizmetiyle tanınan ve en çok hadis rivayet eden sahâbîlerden Enes b. Mâlik’in (ra.) annesidir.

ÜMMÜ SÜLEYM'İN (R.ANHA) HAYATI

Ümmü Süleym (r.anha), Neccâroğulları’ndan Milhân bin Hâlid’in kızıdır. Annesi Melike binti Mâlik’tir. İsmi hususunda farklı rivâyetler vardır. Rumeysâ ve Gumeysâ isimleri, bu rivâyetlerin başında gelmektedir.

Ümmü Süleym (r.anha), ilk evliliğini Müslüman olmadan önce Mâlik bin Nadr ile yapmış ve bu evlilikten Enes bin Mâlik dünyaya gelmiştir.

Muhâkemesi kuvvetli bir hanım olan Ümmü Süleym (r.anha), İslâm’ın nûruna ilk koşanların arasında yer almış, Peygamber (sav.) Efendimiz’e ilk biat edenlerden olmuştur. Kocası ise o sırada müşriklerdendir. Ümmü Süleym’in en büyük arzusu, yavrusu Enes’i Müslüman olarak yetiştirebilmekti.

Bir gün yavrusuna kelime-i şehâdeti öğretirken kocası Mâlik eve gelmişti. Mâlik, hanımının çocuğuna öğrettiklerini görünce çok kızmış ve hiddetle:

“-Sen dînini mi değiştirdin?” diyerek hanımına çıkışmıştı.

Gâyet sakin bir üslûpla cevap veren Ümmü Süleym (r.anha):

“-Hayır, sadece Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in peygamber olduğuna îman ettim.” demişti.

Hanımının bu cevâbı karşısında daha da öfkelenen Mâlik, sert bir dille oğlunun ahlâkını ve inancını bozmaması yönünde onu azarlamış, hanımı ise yine sâkin bir edâyla:

“-Ben onun inancını bozmuyorum, bilâkis düzeltmeye çalışıyorum.” demişti.

Bu tavır karşısında ne yapacağını bilemeyen Mâlik evi terk ederek, Şam’a gitmek üzere yola çıktı. Kaderin tecellîsi o ki, yolculuğu sırasında kendisini takip eden bir düşmanı tarafından öldürüldü.

Kadere teslim olan Ümmü Süleym (r.anha), Allah’tan gelene sabır göstererek, metânetle hayatına devam etti. Üvey baba baskısı altında yetişmesini istemediği evlâdı Enes’i bütün zorluklara göğüs gererek kendisi yetiştirmeye karar verdi. Kendi kendine de:

“-Oğlum Enes büyüyüp bana müsâade etmedikçe evlenmeyeceğim.” diye söz verdi.

Gün geçtikçe Enes büyümüş, bu sırada Peygamber (sav.) Efendimiz de Medîne’ye hicret etmişti.

Ümmü Süleym (r.anha), oğlunun, Allah Rasûlü’nün yanında ve hizmetinde yetişmesini istiyordu. Yavrusunun elinden tutarak Fahr-i Kâinat Efendimiz’in yanına gelmiş ve evlâdını Peygamber Efendimiz’in hizmetine vermişti. Bu durum üzerine çok memnun olan Peygamber Efendimiz (sav.) Ümmü Süleym'e (r.anha) şöyle duâ etti:

“-Allahümmerzukhâ mâlen ve veleden: Ey Allâh’ım! Ona mal ve evlad ihsan et.”

Hazret-i Enes, Peygamber (sav.) Efendimiz’in hâne-i saâdetlerinde, mübarek dizlerinin dibinde, ilim ve edep deryasında yetişmiştir. Enes -radıyallâhu anh-, Rasûlullah (sav.) Efendimiz’den öğrendikleri ile artık meclislerde söz sahibi olacak duruma gelmiştir. Öyle ki Hazret-i Enes, Peygamber (sav.) Efendimiz’den aldığı duâlar bereketiyle uzun bir hayat sürmüş ve en çok hadis rivâyet eden sahabîlerin üçüncüsü olmuştur.

Zamanla Ümmü Süleym Hanım ile evlenmeye talip olan kimseler çıktı. Bunlardan biri de müşriklerden olan Ebû Talha idi. Zengin ve hatırı sayılır bir kimse olan Ebû Talha, yine bir seferinde Ümmü Süleym’in (r.anha) yanına geldi ve kendisi ile evlenme hususunda ısrar etti.

Ümmü Süleym (r.anha) de kendisiyle evlenme şartı olarak ondan sadece îman etmesini istedi. Onu ikna için birçok misalle îmanın güzelliklerinden bahsedince, Ebû Talha bu konuda düşünmek için mühlet istedi. Ümmü Süleym’in (r.anha) sözleri ona çok tesir etmişti.

Bu hâdisenin üzerinden çok zaman geçmeden tekrar Ümmü Süleym’in (r.anha) yanına gelerek İslâm ile şereflenmeyi kabul etti ve onun yanında kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldu. Ümmü Süleym (r.anha), Ebû Talha’nın Müslüman olmasından sonra kendisine:

“-Ey Ebû Talha, senden hiçbir mehir istemeksizin seninle evlenmeyi kabul ediyorum.” dedi.

Ümmü Süleym (r.anha), îmanlı ve anlayışlı bir eşle tekrar yuva kurarak büyük bir bahtiyarlık yaşadı. Bu güzel evlilikten bir erkek evlât dünyaya gelmiş, adını Ebû Umeyr koymuşlardı. Peygamber (sav.) Efendimiz de bu güzîde aileyi ziyaret eder, evlerinde nâfile namaz kılar ve bazen istirahat ederdi. Bir gün yine Rasûlullah (sav.) Efendimiz ziyaretlerine gelmişti. Ebû Umeyr’i neşesiz görünce annesine hitaben:

“-Ey Ümmü Süleym! Oğlunuzu neşesiz görmemin sebebi nedir?” buyurdu. O da:

“-Yâ Rasûlâllah! Onun oynamakta olduğu bir kuşu vardı. O öldüğü için üzüntülüdür.” dedi.

Bu cevap üzerine rahmet peygamberi Efendimiz, Ebû Umeyr’in yanına giderek başını okşadı, onu tesellî ederek:

“-Ey Ebû Umeyr! Ne oldu senin nügayr (kuşcağız)?” diyerek latifede bulundu.

Bir süre sonra Ebu Umeyr çok hastalandı. Babasının evde olmadığı bir sırada çocuk vefat etti. Sabır ve metanet timsâli olan Ümmü Süleym (r.anha), telâşa kapılmadan, mütevekkil bir hâl ile evlâdını yıkayıp kefenledi. Kokular sürerek üstünü örttü. Akşama doğru eve gelen Ebû Talha, oğlunun durumunu eşine sordu, Ümmü Süleym (r.anha) ona:

“-Biraz rahatlamış olacak, eskisinden daha sakin…” dedi.

Ölüm haberini hemen vermek istememişti. Ebû Talha (ra.) eşinin bu telâşsız hâllerinden dolayı çocuğunun iyileştiğini zannetti. Birlikte yemeklerini yiyip, sohbet ettiler. Gece sona erince kocasına:

“-Ebû Talha! Şu komşumuzun yaptığına bak! Bir emanet mal almışlar, ondan faydalanmışlar, geri istendiği zaman da vermek istememişler.” diye meseleye giriş yaptı.

Ebû Talha (ra.) da:

“-Olur mu öyle şey! Hiç iyi etmemişler.” dedi. Daha sonra Ümmü Süleym (r.anha):

“-Oğlun senin yanında Allâh’ın bir emanetiydi, O emanetini geri aldı.” dedi.

Bu söz üzerine ne diyeceğini bilemeyen Ebû Talha (ra.):

“Biz Allah’tan geldik ve Allâh’a döneceğiz…” âyetini okudu ve Rabbinin haklarında tayin ettiği kadere rızâ gösterdi. Allah onlara, aradan bir yıl geçmeden bir erkek evlât daha ihsan eyledi. Bu yeni doğan çocuğun ismini Peygamber Efendimiz (sav.) Abdullah koydu.

Uhud Harbi’nde savaşa katılan Ümmü Süleym (r.anha), cesaret ve şecâatte de ön plandaydı. Bir yandan yaralıların yardımına koşuyor, susuzluk çekenlere su veriyor, bir yandan da gerektiğinde belindeki hançerle müşriklerle çarpışıyordu.

Ümmü Süleym (r.anha), çok cömertti; evinde biriktirdiği yağ ve benzeri yiyecekleri oğlu Enes’le (ra.) Peygamber (sav.) Efendimiz’in hânelerine gönderirdi.

Akıllı, firâsetli, şecaatli ve daha pek çok güzel ahlâk ve fazilet sahibi olan Ümmü Süleym'i (r.anha) rahmetle yâd ediyor, Cenâb-ı Hak’tan şefaatlerine nâil olmayı niyâz ediyoruz. Rûh-ı âlîleri için bir Fâtiha-i Şerîfe, üç İhlâs-ı Şerîf okumanızı istirhâm ediyoruz.

İstifade Edilen Kaynaklar: Mehmed Emre, Hanım Sahabeler, İstanbul, 2019, 224-231;- Mustafa Eriş, Hanım Sahâbîler 1, İstanbul, 2020,  76-95.

Kaynak: Merve Güleç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 460

İslam ve İhsan

ÜMMÜ SÜLEYM (RA.) KİMDİR?

Ümmü Süleym (ra.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.