Üsame Bin Zeyd (r.a.) Kimdir?

Üsame bin Zeyd (r.a.) kimdir? Efendimizin "Allah ve Resulünü seven Üsame'yi sevsin!" iltifatına mazhar olan Üsame bin Zeyd'in (r.a.) hayatı.

Üsame bin Zeyd (r.a.) genç bir komutan Resûlullah tarafından 18 yaşında bir delikanlıyken, sahabenin ileri gelenlerinin de bulunduğu orduya komutan tayin edilen bir bahadır. İki Cihan Güneşi Efendimizin "Allah ve Resulünü seven Üsame'yi sevsin!" iltifatına mazhar bir yiğittir.

Ashab-ı kiram arasında Hubbu Resûlullah= Resûlullah'ın sevgilisi lakabıyla meşhurdur. Babası, Peygamberimizin azatlısı ve ilk Müslümanlardan Zeyd bin Harise (r.a) annesi, Hazreti Amme'nin cariyesi Ümmü Eymen (ranha) idi.

Üsame (r.a) Allah Resûlü'nün terbiyesiyle yetişmiştir. Ömrünün 20 yılını onunla beraber ve çok yakınında geçirmiş, ailenin bir ferdi olmuştur. Babası Zeyd bin Harise'nin (r.a) Efendimize hizmeti münasebetiyle hane-i saadete rahat girip çıkmıştır. Sevgili Peygamberimiz onu torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin gibi sevmiştir.

Bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz Üsame'yi bir dizine, Hasan'ı da diğerine oturtur ikisini göğsüne doğru basarak "Ya Rabbi! Ben bunları seviyorum, sen de sev." buyururlar.

Hazreti Aişe (ranha) anlatıyor: "Üsame çocuktu. Düşmüş yüzü kanamıştı. Resûlullah (s.a.) onu bu halde görünce bana, "Üsame'nin yüzünü yıka" buyurdu. Ben toparlanıncaya kadar Resûlullah (s.a.) Üsame'yi kucakladı, yüzünü gözünü yıkadı ve kanını temizledi. Onu öptü, sevdi ve teselli etti."

Üsame (r.a) çok zekî ve cesurdu. Daha 15 yaşındayken Allah yolunda cihad için kılıç kuşanmıştır. Yaşı küçük olduğu için Uhud harbine katılamamıştı. Hendek Savaşında Resûlullah'ın (s.a.) kendisine izin vermesi için boyunu yüksek göstermeye çalışıyordu. Huneyn'de çocuk olmasına rağmen kahramanca çarpışmış Peygamberimizin yanından ayrılmamıştı.

BABASININ ŞEHADETİNİ GÖRDÜ

Mute'de babası Zeyd bin Harise'nin (r.a)sancağı altında savaştı. Babasının şehadetini gözleriyle gördü. Metanetini kaybetmeden çarpışmaya devam etti. Bu kahramanlığı, şecaati ve cesareti onu genç yaşta ordu komutanı olabilecek kıvama getirmiştir.

Hicretin 11 yılı idi. Resûlullah (s.a.) Bizanslılarla harb etmek için bir ordu hazırlanmasını emir buyurdular. Üsame'yi çağırdılar: "Ey Üsame! Belka sınırına, babanın şehit edildiği yere Gazze'nin yakınındaki Darum kalesine kadar Allah'ın bereketiyle git. Bu ordunun başkomutanı sensin" fermanını verirler Sonra mescide çıkıp minberden sahabe-i kirama "Ey ashabım! Üsame'nin babası Zeyd benim yanımda nasıl en sevgili ve kumandanlığa layıksa, Üsame de komutanlığa öyle layıktır. Benim yanımda da insanların en sevgililerindendir." diye hitap ederek onun komutan tayin edildiğini ilan etmişlerdir.

Ordunun hazırlanması devam ederken Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz rahatsızlandı. Hastalığının artması üzerine ordu sefere çıkmaktan vazgeçti. Bir müddet karargahta durumun açıklığa kavuşmasını bekledi. Kısa bir zaman sonra iki Cihan Güneşi Efendimizin vefat haberi alındı ordu hane-i saadetin önüne gelerek sancağı dikti.

PEYGAMBERİMİZİN DEFNİ

Üsame (r.a) sevgili Peygamberimizin gasl ve defn hizmetleriyle uğraştı. O mübarek cismi şeriflerini yıkamak, kefenlemek ve kabr-ı şerife indirmek gibi hizmetlerde bulundu.

Hz. Ebubekir (r.a) halife seçildikten sonra ilk iş olarak Üsame ordusunun hareket etmesini sağlar. Onun emriyle göreve çıkan Üsame (r.a) Resûlullah (s.a.) Efendimizin emirlerini tek tek yerine getirir. Görevini başarıyla tamamlar ve Medine'ye döner. Hz. Ömer (r.a) Üsame ile her karşılaştığında "Selam sana ey emir Resûlullah vefat ettiğinde sen bizim emirimizdin!" diye iltifat ederdi. Halifeliği sırasında ona çok hürmet ve tazim etmiş pek çok ihsan ve ikramlarda bulunmuştur. Oğlu Abdullah'a senelik iki bin dirhem tahsis ederken Üsame'ye beş bin dirhem vermiştir. Abdullah İbni Ömer (r.a) bu farklılığın sebebini babasına sorunca Hz. Ömer (r.a):

"Üsame, Resûlullah'a senden ve babası Zeyd'de senin babandan daha sevgilidir" diye cevap vermiştir.

İşte Resûlullah sevgisini daima önde tutmaya en çarpıcı örnek... Onun sevdiklerine karşı büyük hürmet. Bu ne güzel kadir kıymet bilmek. Ve ne şanlı bir kardeşlik...

O bir harpte başından geçen olayı şöyle anlatır: "Medineli bir Müslüman ile birlikte bir müşriki takibe başladık. Yakalanacağını anlayınca "La ilahe illallah' deyiverdi. Medineli Müslüman derhal silahını geri çekti. Ben ise onun canını kurtarmak maksadıyla kelime-i tevhidi söylediği kanaatiyle adamı öldürdüm. Dönüşte durumu Resûlullah'a haber verdik. Bana "Ey Üsame, La ilahe illallah diyen birini mi öldürdün? diye o kadar çok tekrar etti ki, ben o gün Müslüman olsaydım da o adamı öldürmeseydim diye temenni ettim. "Bundan böyle asla La ilahe illallah diyen kimseyi öldürmeyeceğim" dedim. Resûlullah (s.a.) "Benden sonra da mı Ey Üsame?" buyurdu Ben de: "Evet, sizden sonra da Ya Resûlallah!" dedim.

Üsame (r.a), Hz. Osman'ın (r.a) şehid edilmesiyle başlayan Müslümanlar arası olaylarda hiç bir taraf tutmamış, olaylara karışmamıştır. Hz. Ali (r.a) zamanındaki Müslümanlar arası savaşlarda da bulunmamıştır.

Resûlullah'tan (s.a.) 128 hadis rivayet eden Üsame radıyallahu anh H.58 tarihinde Medine-i Münevvere yakınında Cüraf isimli mahalde vefat etmiştir. Cenab-ı Hak şefaatine nail eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1993 - Nisan, Sayı: 086, Sayfa: 026

İslam ve İhsan

ZEYD BİN HARİSE (R.A.) KİMDİR?

Zeyd Bin Harise (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Valla çok güzel olmuş yazan kişinin eline sağlık tam aradığım şekilde bir yazı bazı olaylar var onları da anlatıyor ödevime yardımcı oldunuz teşekkürler :)

    abi sen imam ol!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

    Çok güzel ve açıklayıcı bir yazı olmuş ödevimde bana çok yardımcı oldu teşekkürler :) :) :)

    TEK KELİMEYLE MÜKEMMEL :D

    İsmim bu sahabenin imiyle aynı olduğu içi çok mutluyum . İsmimim bir başa anlamı da Aslan demek o yüzden Üsame bin Zeyd benim için hz Hamza gibi bir Aslan .

    Ćok güzel

    Valla çok güzel anlatmış helal olsun

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.