Uyuyan veya Namazı Unutan Kimse Hakkında Hadisler

Unutarak namazını kılamayan kişinin durumu nedir? Uyuyan veya namazı unutan kimse ile ilgili hadisler…

Ebû Hüreyre radıyallahu anhdan:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hayber seferinden döndüğü vakit gece yola devam etti. Uykumuz gelince karanlıkta istirahat verdi ve Hz. Bilal’e; gece bizi bekle (namaza uyandır) buyurdu. Bilâl de yüküne dayanmış olduğu halde uyuya kaldı. Güneş üstlerine gelinceye kadar ne Bilâl, ne Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve ne de ashabı kirâm uyanmadılar. İlk defa uyanan yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem oldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem heyacanla fırladı, “(Neye kaldırmadın) ey Bilâl” dedi. Bilâl da, annem babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü, sana gelen uyku bana da galebe çaldı, dedi.

Ashab, yüklerinin yerini biraz değiştirdiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem abdest alıp Bilâl kâmet getirmesini emretti. Bilâl da kamet getirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara sabah namazını kıldırdı. Namazı bitirdiği vakit, “Kim bir namazı kılmayı unutursa hatırlayınca kılsın, çünkü Allah için namazı kıl,” buyurdu.

Yunus şöyle dedi:

İbn-i Şihab âyeti böyle okurdu. (li’z-zikr Anbese; bu hadisi namazı beni zikir için kıl (li zikrî) şeklinde rivâyet ederdi. Ahmed bin Salih, KERÂ: Uyuklamak manâsınadır, dedi.(283) (Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 55, n. 680, s. 471, c. 1; Nesêi, Kitâb’us-Salât, b. 4, n. 620, s. 288, c. 1; Tirmizî, Tefsir-i Sûre, b. 20; İbn-i Mâce Kitâb’us-Salât, b. 10, n. 697, s. 227, c. 1)

Kafele: Döndü demektir.

Kerâ: Uyuklama ve uyku demektir.

Arresa: Uyumak ve dinlenmek için indi demektir. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ını dinlendirmek için indiğinden istirahat verdi, şeklinde tercüme ettik. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/435)

*

Ebû Hüreyre radıyallahu anhdan, bir önce geçen haberi şöyle anlatıldı:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashaba:

“Size gaflet isabet eden yerinizi değiştirin,” buyurdu. Bilâl’e da, ezan ve kamet etmesini emretti. (Bilâl) ezan okudu, kamet getirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de namazı kıldırdı. Ebû Dâvud dedi ki: Bu hadisi, Mâlik ve Süfyan bin Uyeyne, Evzaî, Abdürrezzâk; Ma’mer ve İbn-i İshak’tan rivâyet ettik. Bunlardan hiçbiri Zührî’nin bu hadisinde ezanı zikretmedi. Yine bunlardan Evzaî ve Ebân el-Attar’dan başka hiçbirisi bu haberi Ma’mer’e İsnâd etmemiştir. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/436)

Hadisin Açıklaması

Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in sabah namazına uyup kalması uyuyup kalanların nasıl hareket edeceklerini tâlim içindir. Eğer Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in başına böyle bir hal gelmemiş olsa idi, sabah namazını vaktinden geçirenler güneş doğunca nasıl kılacaklarını bilemezlerdi. Ümmetine tâlim mevzuu bahis olmasa idi, gözleri uyuyup kalbi uyumayan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Rabbimiz tarafından sabah namazına uyandırılırdı.

*

Ebû Katade radıyallahu anh’dan, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir seferinde yolda giderken kenara çekildi, onunla birlikte ben de çekildim. Bana gelenlere bak, dedi. Ben:

İşte bir binitli, şunlar iki binitli, şunlar üç binitli derken birden yedi kişi toplandık. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize namazlarımızı kıldırmak için uyumayın, bekleyin, buyurdu.

Namazla sabah namazını kasdediyordu. Ses soluk kesildi, herkes uyuya kaldı. Uyanamadılar, ancak onları güneşin sıcağı uyandırdı. Yerlerinden kalkıp az bir vakit gittikten sonra inerek abdest aldılar. Bilâl ezan okudu, evvelâ sabahın iki rekât sünnetini, sonra farzını kıldılar. Birbirlerine namazda kusur ettik, diye konuştular. Rasûlullah (s.a.v), “Uykuda geçirmekte kusur olmaz. Kusur uyanıkken geçirmektir. İçinizden biri namazı unutursa hatırlayınca kılsın, ikinci günü o namazı vaktinde kılsın.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/437; Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 54, n. 681, s. 139, c. 2)

Hadisin Açıklaması

Heniyye: Az bir zaman demektir.

İnsan sabah namazına kendisini uyandırmak için bir çalan saat kullanmalıdır. Çünkü Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem kendilerini uyandırması için ashabtan Hz. Bilâl’i nöbetçi koymuştur. Tedbirini aldıktan sonra sabah namazına uyanılamamışsa günahkâr olunmayacağı bildiriliyor. Tabii ki bu bir alışkanlık haline gelmemek şartı iledir. Geçen bir namaz kaza edildikten sonra ertesi gün aynı vakitte tekrar kaza edilmesi icap etmediği, ancak vakti içinde ertesi günün sabah namazının kılınacağını tenbih ediyor. 

*

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in süvarisi, Ebû Katade radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ceyşül Umera’ya gönderdi diye evvelki kıssayı anlattı ve bizi kimse uyandırmadı dedi. (sonra şöyle devam etti) Ancak güneş doğarken uyandık, güneş doğunca namaza heyecanla üzülerek kalktık!

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Güneş yükselene kadar durun,” buyurdu. Güneş yükselince, “Sabahın sünnetini kılanlar kılsın,” dedi. Kılan da kılmayan da kıldı. Sonra Bilâl’a namaz için çağırmasını emretti. Namaza çağırıldı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kalkıp sabah namazının farzını kıldırdıktan sonra dönüp:

“Dikkat! Allah’a hamd olsun ki bizi dünya işlerinden bir şey namazımızdan alıkoymadı. Ama ruhlarımız Allah’ın kudretindedir. Onları dilediği yere gönderdi. Sizden kim yarın sabah namazına tam yetişirse onun gibi bir sabah namazı kaza etsin,” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/438)

Hadisin Açıklaması

Ceyşül Ümerâ: Mu’te’ye gönderilen ordunun ismidir. Fakat sabah namazında uyuyup kalmak Hayber dönüşünde oldu.

Vehilîna: Heyecanlanarak, üzülerek, telâşla, demektir.

Rüveyde: Mühlet ver, yavaş, sakin ol demektir.

Bu hadiste ertesi gün sabah namazını kıldıktan sonra, bir önceki gün geçirilip kaza edilen namazın da kaza edilmesi bildiriliyor. Fakat fukaha bu mevzûda bir önceki hadis-i esas almışlardır. Kaza edilen namazın yeniden kazasının gerekmediğini, bu hadisin râvisi tarafından galat olarak sevkedilmiş olabileceğini söylemişlerdir. (Hattâbî Maa’limüssünen) İbn-i Hazm, el Ahkâm ismindeki eserinin, c. 7, s. 108 de bu mevzu üzerinde durmuştur.

*

Aynı haber Ebû Katade radıyallahu anhdan rivâyet, edildi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Allah dilediği yerde ruhunuzu aldı, dilediği yere gönderdi. (Bilâl’e) kalk namaz için ezan oku” buyurdu, hepsi kalkıp namaz için abdest aldılar. Güneş biraz yükselince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara sabah namazını kıldırdı. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/439; Buharî, Kitâb’ul-Mevâkıt, b. 35, s. 37, c. 1; Nesêi, Kitâb’ul-Mevâkıt, b. 4, s. 298, c. 1)

*

Abdullah bin Ebû Katade’den, o da babasından; bir rivâyete güneş yükselince Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem abdest alıp onlara sabah namazını kıldırdı. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/440; Buharî, Kitâbu Mevâkıtıs-Salât, b. 35, n. 147, c. 1; Nesêi, Kitâbu Mevâkıtıs-Salât, b. 4, s. 298, c. 1)

*

Ebû Katade radıyallahu anhden rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

“Uykuda kusur olmaz, kusur; ancak uyanıkken bir namazın diğer namazın vakti girene kadar te’hir edilmesidir.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/441; Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 54, n. 681, s. 472, c. 1; Tirmizî, Kitâb’us-Salât, b. 130, n. 177, s. 334, c. 1; Nesêi, Kitâb’ul-Mevâkıt, b. 4, n. 617, s. 294, c. 1)

*

Enes bin Mâlik radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem söyle buyurdu: “Bir kimse bir namazı unutursa hatırladığı vakit hemen kılsın. Unutulan namazın kazasından başka keffaret yoktur.” (Ebû Dâvûd, Salât, 11/442; Buharî, Kitâb’us-Salât, b. 37, s. 138, c. 1; Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 55, n. 648, s. 477, c. 1; Tirmizî, Ebvâb’ul-Mevâkıt, b. 4, n. 614, s. 293, c. 1; İbn-i Mâce, Kitâb’us-Salât, b. 9, n. 696, s. 227, c. 1)

Hadisin Açıklaması

Bilerek bozulan Ramazan oruçlarında keffaret vardır. Namazlarda ise keffaret yoktur, namazların keffareti kaza etmektir.

*

İmran bin Husayn radıyallahu anhdan: Rasûl-i Ekrem sallahu aleyhi ve sellem bir sefer esnasında ashab-ı (ile birlikte) sabah namazı vaktinde uyuya kaldılar: Güneşin sıcağıyla uyanabildiler. Güneş az yükselene kadar biraz gittiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem müezzine ezan okumasını emretti. Müezzin ezanı okuyunca sabah namazının farzından önce iki rekât sünnet kıldı. Sonra müezzin kamet getirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem farzı da kıldırdı. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/443; Buharî, Kitâb’ul-Mevâkıt, b. 35, s. 147, c. 1; Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 54, n. 682, s. 139, c. 1)

*

Âmr bin Ümeyye ed-Damrî radıyallahu anh’dan:

Bir seferinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bulunuyorduk. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazına güneş doğana kadar uyuya kaldı. Uyanınca:

– “Yerinizden biraz uzaklaşın,” buyurdu. (Biraz uzaklaşınca) Bilal’e ezan okumasını emretti. Ashab abdest aldılar, sabahın sünnetini kıldılar. Bilâl’e namaz için kamet getirmesini emretti. Ve onlara sabahın farzını kıldırdı. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/444)

*

Bir önce geçen şu kıssada (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme hizmet eden) Zi Mihbar el-Habeşi radıyallahu anhdan şöyle rivâyet edildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem abdest aldı. Abdest suyundan toprak bile ıslanmadı ve Bilâl’e emretti, o da ezan okudu. Sonra kalkıp acelesiz iki rekât namaz kıldı. Yine Bilâl’e namaz için kamet et, buyurdu. Acele etmeksizin farzı da kıldırdı.

Bir rivâyette Haccac’tan o da Yezid bin Sulayh’den rivâyet etti. Bana Habeşli bir zat olan Zi Mihbar haber verdi, dedi.

Ubeyd: Yezid bin Salih, dedi. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/445)

*

Bu haber, Necaşi’nin oğlan kardeşinin oğlu olan Zi Mihbar’den, Zi Mihbar şöyle dedi: Müezzin ezanı acele etmeden okudu. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/446)

*

Abdullah bin Mes’ûd radıyallahu anhdan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir:

Hudeybiye Musâlahasından Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemle beraber dönmüştük. (Yolda dinlenmek üzere bir yere indik) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizi kim bekleyecek? Buyurdu. Bilâl, ben, dedi. Güneş doğana kadar hepsi uyuya kaldılar. Evvelâ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem uyandı ve “Her zaman kıldığınız gibi (sünnetiyle) kılın.” buyurdu. Biz de kıldık. “Uyuya kalan veya unutan böyle kılsın,” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 11/447)

Hadisin Açıklaması

Yekleü: Bekler manâsınadır.

Bu rivâyet önce geçen rivâyetlere muhaliftir. Önce geçen rivâyetlerde, bu olayın Hayber seferi dönüşünde olduğu rivâyet edilmişti. Halbuki Tabarânî’nin bir rivâyetinde, bu olayın Tebük gazvesinden dönüşte olduğu rivâyet ediliyor. Bu olayın bir kaç defa olduğunu söyleyerek bu hadislerin arasını cem etmek mümkün olduğu gibi, bu olayın Hayber dönüşünde olduğunu bildiren 435 no. lu hadisi sıhhat bakımından tercih etmek de mümkündür: (Menhel c. 4, s. 42)

Kaynak: İbrahim Koçaşlı, Sünen-i Ebî Davud ve Tercemesi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

NAMAZI KILMAYI UNUTAN KİŞİ NE YAPMALIDIR?

Namazı Kılmayı Unutan Kişi Ne Yapmalıdır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.