Üzerimde Çok Kul Hakkı Var. Hak Sahiplerinden Helallik Almaktan Utanıyorum. Allah Teâlâ Affeder mi?

Üzerimde çok kul hakkı var. Hak sahiplerinden helallik almaktan utanıyorum. Allah Teâlâ affeder mi? Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Hamdi Yıldırım cevaplıyor.

Cenab-ı Allah’ın affetmeyeceği hiçbir şey yoktur. Yüce Rabbimiz, kendisine şirk koşulması dışında her şeyi affedeceğini bizlere bildirmiştir. Ancak bu affın gerçekleşebilmesi için kulun gerçek bir pişmanlık sergilemesi gerekir.

Pişmanlık ise sadece “Ah, vah, ben ne yaptım, ne ettim, yanlış yaptım” demekten ibaret değildir. Gerçek pişmanlık; yapılan yanlışı, eğer telafi edilebilecek bir yanlışsa, telafi etmekle başlar. Bu yanlışla yüzleşmek ve hakkına girdiğimiz kimselerden mutlaka helallik almaya çalışmak gerekir.

“Efendim, çok utanıyorum” deniyor. Elbette utanmak gerekir, çünkü utanmak (haya), imanın bir göstergesidir. Ancak bir günah işlenirken utanılmamışsa, o günahtan tövbe ederken utanmayı bahane ederek helalleşmeden kaçınmak doğru değildir. Bu bir yanlışa yanlış eklemek olur.

Bu mesele mutlaka enine boyuna değerlendirilmelidir. Kimin hakkına girdiysek, onunla konuşmak; kime iftira attıysak, kimin arasını bozduysak, bütün bu yanlışlardan doğan zararları telafi etmeye çalışmak zorundayız. Gerekirse muhataplarımızın önünde gözyaşı döküp, “Ben yanlış yaptım, beni bağışlayın” demeliyiz.

Diyelim ki amcanla yengenin arasını bozdun, fitne çıkardın. Gidersin, ikisine de durumu izah edersin, gözyaşı dökersin, samimiyetle özür dilersin. Bir kez gidersin, iki kez gidersin, elinden gelen gayreti gösterirsin. Buna rağmen seni affetmezlerse, Cenab-ı Allah dilerse kıyamet gününde onlara merhamet lütfeder ve seni affettirir.

Ama “Ben utanıyorum, ne yapayım?” dersen, o zaman yapacak bir şey yok; öbür dünyada yüzleşirsin. Ancak bu dünyadaki utanmakla ahiretteki utanmak bir değildir.

Muhatapların vefat etmişse, geride kalan varisleriyle helalleşmeye çalışırsın. Helalleşme yollarından biri de onlar adına hayır-hasenat yapmaktır. Ama adamlar hayattaysa ve hala senin yaptıklarından dolayı sıkıntı yaşıyorlarsa, “Ar olur, utanıyorum” bahanesi gerçek bir pişmanlık değildir.

Bu dünyada iken, muhataplarımız hayattaysa, yüzleşmek, helalleşmek ve bunun için ne gerekiyorsa onu yapmak gerekir.

İslam ve İhsan

KUL HAKKI NASIL ÖDENİR?

Kul Hakkı Nasıl Ödenir?

KUL HAKKI NASIL AFFEDİLİR?

Kul Hakkı Nasıl Affedilir?

ÜZERİNDE KUL HAKKI OLAN NE YAPMALI?

Üzerinde Kul Hakkı Olan Ne Yapmalı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.