Vakıf Örnekleri
Müslüman Türklerin kurduğu vakıflardan örnekler.
İslâm âleminde Yaratan hürmetine yaratılanlara şefkat düstûrunun cemiyet plânındaki en müşahhas tezâhürlerinden biri de “vakıf” müesseseleridir.
VAKIF ÖRNEKLERİ
Bilhassa Müslüman Türk medeniyeti, “Vakıf Medeniyeti” diye adlandırılsa yeridir.
Seyyah İbn-i Batûta’nın Anadolu Hatırası
1300’lü yıllarda Anadolu’yu gezen İbn-i Batûta ve arkadaşları, o dönemde Lâdik ismiyle anılan Denizli’ye uğrarlar. Bundan sonrasını kendisi şöyle anlatır:
“Şehre girdiğimiz sırada, çarşıdan geçerken dükkânlardan çıkan birtakım insanların hayvanlarımızı çevirerek yularlarına asıldıklarını gördük. Bir başka grup da gelerek bunları durdurdu ve çekişmeye başladılar. Ne konuştuklarını anlayamadığımızdan, korkmaya başladık. Bunların yol kesen Germiyanlar olduğu kuşkusuyla, bu şehrin onlara âit bulunduğu, malımıza ve canımıza kastedecekleri kaygısına düştük.
Sonra Allah Teâlâ bize Arapça bilen, hacca gitmiş bir adam gönderdi. Ona bunların ne istediklerini sordum. Bunların Ahî dervişleri olduğunu söyledi. Bizimle ilk karşılaşanlar Ahî Sinan’ın, sonradan gelenler ise Ahî Duman’ın dervişleri imiş. Her iki taraf da bizim kendi zâviyelerinde misafir olmamızı istedikleri için çekişirlermiş.
Onların göstermekte oldukları yüksek misafirperverliğe hayran olmamak elde değildi. Nihâyet işi kur’a çekmek sûretiyle halletmeyi kabul edip sulh oldular. Kim kazanırsa önce o tarafın tekkesine misâfir olmamız kararlaştırıldı. Kur’a Ahî Sinan’ın tarafına düştü. O bunu haber alınca yanında dervişlerinden bir grupla gelip bizi karşıladı ve onun tekkesine misafir olduk. Bize çeşitli yemekler ikram ettiler.
Biraz dinlendikten sonra Ahî Sinan hepimizi hamama götürdü ve benim hizmetimi bizzat kendisi gördü. Öteki dervişlerden üçü-dördü ise bir arkadaşımın hizmetini üzerine almış bulunuyordu. Hamamdan çıkınca tekrar büyük bir sofra kurdular. Yemekten sonra güzel sesli hafızlardan Kur’ân-ı Kerîm dinledik, zikirler yaptık. Ertesi gün Ahî Duman ve müridlerinin bizi götürmek için beklediklerini gördük. Orada da pek çok cömertlikle karşılaştık.”[1]
Misafiri Memnun Etme Gayreti
Evliyâ Çelebi’nin Sokullu Mehmed Paşa vakfiyesindeki misafirhâne ile alâkalı vermiş olduğu şu mâlumat da ne kadar güzeldir:
“...Eğer gece yarısı taşradan misafir gelirse kapıyı açıp içeri alalar. Hazırda bulunandan yemek ikram edeler. Fakat cihan yıkılsa geceleyin içeriden dışarıya bir kimse bırakmayalar.
Sabahleyin ayrılma vakti geldiğinde de hancılar tellâllar gibi:
«–Ey ümmet-i Muhammed! Malınız, canınız, atınız ve elbiseleriniz tamam mıdır, bir ihtiyacınız var mıdır?» diye nidâda bulunalar.
Misafirler hep birden:
«–Tamamdır. Allah Teâlâ, hayır sahibine rahmet eyleye!» dediklerinde, kapıcılar şafak vaktinde kapıların iki kanadını açarak:
«–Gâfil gitmeyin! Dikkat edin, bisâtınızı[2] kaybetmeyin! Tanımadığınız kimseleri arkadaş edinmeyin! Yürüyün, Allah kolay getire!..» diye duâ ve nasihat ile uğurlayalar.”
Kurulan İlginç Vakıflar
Tarihimizde vakıf medeniyetinin müstesnâ örnekleri vardır:
- Hizmetkârların rencide edilmemeleri için, kırdıkları tabak-çanak vb. eşyanın tazmin edilmesini üstlenen vakıflar...
- Fakir kızların çeyizlerinin hazırlanarak gelin edilmelerini sağlayan vakıflar.
- Kandil gecelerinde, çeşmelerden bal şerbetleri ikram eden vakıflar.
- Yaralı göçmen kuşların tedavisini üstlenen vakıflar...
Ayrım Yapmadan Hizmet Veriyor
Hattâ günümüzde bile bu vakıfların bazıları hizmetlerine devam etmektedir. Meselâ 2. Abdülhamid Hân’ın 1895’de kurduğu Dâru’l-Aceze’de, din, dil, ırk, mezhep ve sınıf ayrımı yapılmaksızın, çocuk ve yaşlı bütün âciz insanların tedavi ve barınma hizmetleri verilmiş, hâlen de verilmeye devam edilmektedir.
Osmanlı Devleti 26 Binden Fazla Vakıf Kurdu
Ecdâdımız Osmanlı, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem’den aldığı merhamet mayası ile, Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkatte zirveye ulaşan 26.000 küsur vakıf kurmuştur. Bu şefkat müesseseleri ile, insana hizmetin yanı sıra hayvanâtın dahî huzur ve sıhhati temin edilmiştir.
Velhâsıl vakıflar; maddî sıkıntı içinde olanların, hırsızlık, rüşvet ve iffetsizlik gibi haram yollara tevessül etmelerine mânî olmuş, toplumun can, mal, ırz ve nâmus emniyetinin yanında, ahlâk ve haysiyetini de koruma altına almıştır.
Bu sebeple, İslâm’ın merhamet ve infak ahlâkının müesseseleşmiş şekli olan vakıfların âdeta bir ağ gibi ördüğü toplumlarda, krizler ve dramlar görülmemiştir.
Bu Toplumda Psikiyatrik Hastalık ve Sosyolojik Patlamalar Olmaz
Cemil Meriç’in bu hususta güzel bir tespiti vardır:
“Namaz, psikiyatrik bir tedavidir. Çünkü namaz kılan, kendini yalnız hissetmez. O, en büyük güce bağlıdır. O gücün inâyeti içindedir. Namazı huşû içinde kılan bir toplumda psikiyatrik hastalık olmaz…
Oruç, (zekât ve infak) gibi ibadetlere devam (ederek İslâm kardeşliğini yaşayan) bir toplumda da sosyolojik patlamalar olmaz. Bu sayede büyük buhranlar yaşanmaz, zulüm olmaz.”
Dipnotlar:
[1] İbn-i Batûta, Rihletü İbn-i Batûta, Beyrut, ts., s. 305-306. [2] Bisât: Kilim, minder, yaygı.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları
YORUMLAR