Vaktinizi İyi Kullanmak İçin Üç Öneri
Bugün maalesef vakitlerimizi gıybet, tecessüs, fazla uyku gibi boş işlerle harcamaktayız. Allah’ın ihsan ettiği duyularımızı amacı dışında kullanma ve gücümüz yettiği halde pek çok hayır işini ihmal etmekteyiz. Allah dostları bu gaflete engel olmak için pek çok kural ve uygulama ortaya koymuşlardır. İşte vaktinizi iyi kullanmak için üç öneri...
Tasavvufun amacı salikleri ihsan mertebesine ulaştırmaktır. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Cibril hadisinde tarif ettiği üzere ihsan, Allah’ın bizi gördüğünün farkında olarak yaşamaktır. Hadiste ifade edilen bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “(Ey Muhammed!) Sen hangi işte bulunursan bulun, ona dair Kur’an’dan ne okursan oku ve (ey insanlar, sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi mutlaka görürüz. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden uzak (ve gizli) olmaz.” (Yunus, 61) Sufilere göre bu ayet Hakk’ın her an kullarını murâkabe ettiğini haber vermektedir, kul da bu durumda kendini murâkabe etmeli hiçbir vakit Rabbinden gafil olmamalıdır. Hâlbuki insan başıboş yaşamayı, her dilediğini yapmayı sever, kontrol altında bulunmaktan hoşlanmaz. Şeytanın da etkisi ile insan ilahi müşahede altında olduğunu namazda bile unutturur ki buna sufiler gaflet ismini verir.
KONTROLLÜ HAYAT
Gafletten kurtulmak özel bir gayret ister, kendimizi, amellerimizi kontrol altında tutmayı gerektirir. Nasıl ki doktorlar muhtelif filim, röntgen ve MR (emar) ile insanın iç organlarının hastalıklarını görüyorlar ise sufiler de amellerinin sıhhatini muhasebe ve murâkabe uygulamaları ile analiz ederler. Başkalarınca güzel görünen amelleri bile levm eder, niyetlerini sorgularlar. Zâhirin murâkabesi, salikin Allah’ın insanı her an gördüğüne inanması ve bu inançtan dolayı Hakk’tan haya duyarak kötü davranışlardan kaçınmasıdır. Dış âlemde yaptığımız amel ve davranışların kontrolü şeriata göre yapılır, bunları yapmak nisbeten kolaydır. Sufilere göre esas yapılması gereken iç âlemimizin ve duygularımızın murâkabe edilmesidir. Bunu başarabilmenin şartı, Hakk’ın kalplere muttali olduğunun yakîni olarak bilinmesidir. Bu makamdaki sâlik, aklına kötü veya lüzumsuz düşünceler geldiğinde onlardan istiğfar eder, kalpten geçen düşünceleri de kontrol altına almaya çalışır. Zira İmam Gazali’nin de ifade ettiği üzere iyi olsun kötü olsun her işin gerisinde düşünceler yatar. Her iş bir düşünce ile başlar, zamanla niyete, sonra da amele dönüşür. Düşüncelerini güzelleştirenin amelleri kendiliğinden güzelleşir. Günümüzde uzak doğu mistiklerinin yoga türü uygulamalarla duyguları kontrol altına alma gayretleri tüm dünyada hayranlık uyandırmakta, dünyevi ve şehevi düşüncelerden bıkan insanlar bu tür uygulamalardan medet ummaktadırlar. Bu manada tasavvuf her tür yabancı inanç sistemlerinin panzehiridir, zira murâkabe, muhasebe ve zikir ile sufilerin başardığı gönül huzuru diğer hiçbir sistemde mümkün değildir.
İmam Rabbani kalbin temizlenmesi ve duyguların kontrolü manasına murâkabeyi şöyle ifade eder:
“Oysa kurtuluşa ermek için hakîki iman lâzımdır. Kalbin selâmeti de, Allah Teâlâ’dan başka hiçbir şeyin kalbe gelmemesi ile mümkün olur. Bin sene geçse bile, kalbe hiçbir şey gelmez. Çünkü bu zaman kalp, Allah Teâlâ’dan başka her şeyi tümüyle unutmuştur. Eğer ona bir şeyi hatırlatmaya uğraşsalar, yine de hatırlayamaz.” (Mektubat, 91. Mektup)
Sufileri murâkabe uygulamasına sevkeden ayetlerden bir diğeri ise “Ant olsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız…” (Kaf, 16-18) fermanıdır. Allah’ın kendine şah damarlarından bile daha yakın olduğunu bilen kimse insanların fark ettiğinde utanacağı her tür duygu ve düşünceyi kalbinden uzaklaştırmaya gayret eder. Bunun için sâlik sabah ve akşam en az iki kere kendini sigaya çeker.
Özellikle akşam olunca, sakin bir köşeye oturup gün boyunca yaptığı işleri gözünün önüne getirir, bunların bir muhasebesini yapar. İbadet ve itaat haricinde boş geçirdiği her nefes için istiğfar eder. Sabah uyandığında ise kendine şöyle der: “Ey nefis bugün yeni bir gündür ve senin aleyhine âhirette şahit olacaktır. Bu yeni günü fırsat bil, seni Allah’a yaklaştıracak amellerle doldurmaya bak. Eğer dün ölmüş olsaydın bugün elde ettiğin hayır ve derecelerden mahrum kalacaktın.” (İbn Acîbe, Miracu’t-teşevvüf, s. 15) Salik bu sözlerle kendini şartlandırır, ve gün boyunca murâkabeli davranmaya çalışır.
VAKTİMİZİ VE İMKANIMIZI DAHA İYİ KULLANMAYA YÖNELME
Aslında murâkabe insanın kendi kendisi ile yarışmasıdır. Her gün yatsıdan sonra okuduğumuz Bakara suresinin son ayetlerinde Rabbimiz “Allah insanı güç yetiremediği şeylerle mükellef kılmaz” buyurur. Pek çok Müslüman için kolaylık gibi görünen bu ayet sufiler için başka bir mana ifade eder. Onlara göre güç yetmeyen işlerden sorumsuz olmak, iyi düşündüğümüzde gücümüzün yettiği halde yapmadıklarımızdan sorumlu olmak manasını ifade eder. Bu durumda salik potansiyelini tam olarak ölçemediğinden daima kendisini daha güzel, daha faydalı, daha iyi amel yapmaya zorlamalıdır. Nasıl bir halterci her gün kaldırdığı yükü bir miktar artırarak ful potansiyelini öğreniyorsa salik de bu şekilde her gün biraz daha iyiyi yakalamaya çalışmalıdır. Bir insan farzları yerine getirip haramlardan kaçınmakla cennete girebilir, ama sufilerin istidat dedikleri Allah vergisi potansiyelini tam olarak kullanmayanlar cennete hak kazansalar bile daha iyisini yapmadıklarına pişman olacaklardır.
Bugün maalesef vakitlerimizi gıybet, tecessüs, fazla uyku gibi boş işlerle harcamaktayız. Allah’ın ihsan ettiği duyularımızı amacı dışında kullanma ve gücümüz yettiği halde pek çok hayır işini ihmal etmekteyiz. Allah dostları bu gaflete engel olmak için pek çok kural ve uygulama ortaya koymuşlardır. Nakşi büyüklerinden Abdülhalik Gücdevani’nin kelimât-ı kutsiyye ismi verilen prensiplerinin çoğu, murâkabe ile yakından ilgilidir.
VAKTİMİZİ DAHA İYİ KULLANMAK İÇİN ÜÇ ÖNERİ
Vakitlerimizi ve imkanlarımızı daha iyi kullanmaya yönelik bu pratik önerilerden bazıları şunlardır:
Vukuf-i zamani: zamanı iyi yönetmek, onu en iyi şekilde kullanmak manasına gelen bu prensip; saliki boş işlerden ve manasız meşgalelerden uzak tutmayı hedefler. Sufilere göre zamanı israf etmek bir tarafa, daha önemli bir amel varken onu bırakıp da önemi az bir amelle uğraşmak bile israf sayılmıştır.
Vukuf-i Kalbî: Allah âlemi insan için insanı da zatı için yaratmıştır, bu sebeple maneviyat yolcusu gönlünü Rabbine ayırmalı onu bırakıp ta masivaya gönül bağlamamalıdır. Salik kalbine vâkıf olmalı, her tür yanlış düşünce, lüzumsuz sevgi ve kötü niyetlerden onu temizlemelidir.
Nazar ber Kadem: Gözümüzün gerektiği şekilde kullanılmasına Nakşi büyükleri nazar ber kadem ismini vermişlerdir. Salik kalbini kontrol altına almak için öncelikle gözlerini haram, şüpheli ve boş bakışlardan korumalıdır. Bu prensip aslında tüm diğer duyu organlarımız için de geçerlidir. İmam Gazali’nin ifade ettiği üzere bize verilen her duyu ve istidat ilahi planda belli bir amaca binaen verilmiştir. Bunları amaç dışında kullanmak Allah Teâlâ’ya karşı nankörlüktür. Gözü, kulağı, eli ve dili hakkın rızası dahilince kullanma onları murâkabe etmek ile mümkün olur.
İNSANIN EN BÜYÜK SERMAYESİ ÖMRÜ VE ALIP VERDİĞİ NEFESTİR
İnsanın en büyük sermayesi ömrü, alıp verdiği nefestir. Sufiler murâkabe ve muhasebe hususunda o kadar ileri gitmişlerdir ki Rablerinin verdiği her nefesi onun yolunda zikir, fikir ve tefekkür ile geçirmeyi bir fırsat bilmişler ve her nefesi iki bayram olarak görmüşlerdir. Alırken ve verirken “Allah” denilerek her nefeste iki bayram yaşanılmış olur.
Salik gönlünü, gözünü ve diğer ilgilerini tam olarak murâkabe altında tutarsa artık kalabalıklar içinde bile Rabbiyle beraber olabilir. Dış âlemdeki varlıklar insanın Rabbi ile beraberliğine engel olmadığı gibi aksine ilahi müşahedeye ve manevi beraberliğe bir vesile bile olur. Bu hale ise “halvet der encümen” ismi verilir.
Netice olarak murâkabe, tefekkür, tezekkür, zikir ve yukarıda bazılarını verdiğimiz uygulamaların amacı sufinin zaman, mekân, imkânını daima kontrol altında tutmasına hiçbir nimeti boşa harcamamasına yardımcı olmaktır. Modern teknolojinin dikkatimizi dağıttığı, boş vakit geçirmenin her zamankinden daha kolay olduğu günümüzde insanın kendini, işlerini ve vaktini murâkabe etmesi, nefis muhasebesinde bulunması her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Mecelle kaidesince bir şeyin tamamı yapılamıyor diye az da olsa yapılabilen kısmı terkedilemez. Bu sebeple kendimizi ve amellerimizi tedricen kontrol altına almaya çalışmalı en azından böyle bir meseleyi kendimize dert edinmeliyiz. Yüce Rabbimiz sadece başarabildiklerimize değil ayrıca başaramadığımız halde samimi olarak gayret etmemize de ecir verecektir.
Yüce Rabbimizden niyazımız başıboş ve nefsani bir hayat yaşamanın çok kolay olduğu günümüzde bizlere murakabe dolu bir hayatı nasip etmesidir. Ne mutlu bu yolda bıkmadan gayret gösteren müminlere.
Kaynak: Prof. Dr. Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, 373. Sayı