Vasıl Ne Demek? Vasıl Ne Anlama Gelir?

NE NEDİR?

Vasıl ne demek? Vasıl kelimesinin anlamı nedir? Vasıl kelimesine örnek cümleler...

Vasıl: Ulaşan, kavuşan, yetişen anlamlarına gelmektedir.

VASIL KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Eğer bir müminin rûhî yapısı güçlü ise, malının zekâtını verirken, sanki kendi malını değil de muhtâcın ve mahrûmun kendi malında var olan hissesini iâde ediyormuşçasına tabiî, memnûn ve hattâ müteşekkir bir şekilde vererek zekâtın hakîkî fazîletine vâsıl olur. Çünkü alan şahıs, veren şahsın farz bir ibâdetini yerine getirmesine yardım etmektedir. Kendisinin kazâ ve belâlardan korunmasına, âhiret nîmetlerine nâil olmasına vesîle olmaktadır.

*****

Kalbî faâliyete olan ihtiyaç, kelâm âlimlerince de kabul edilen bir keyfiyettir. Bu bakımdan yukarıda da ifâde ettiğimiz gibi kelâm âlimlerini ekseriyetle aklı esas alan filozoflar gibi telakkî etmek doğru değildir. Esâsen onlar arasında tasavvufî görüşleri fiilen veya fikren tecvîz edip icrâ eyleyen pek çok kimsenin mevcûdiyeti de tarihî bir gerçektir.

Diğer taraftan akıl ve muhâkeme denilen zihnî faâliyet, maddî âlemden alınmış olan intibâları kullanır. Benzerlikler veya zıtlıklar sâyesinde gerçeğe ulaşmaya çalışır. Hâlbuki böyle intibâlara sâhib olunamayan metafizik varlıklara ve onların hakîkatine akılla varmak mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki akıl, insanın hakîkate ulaşma meylini belli bir ölçüde tatmîn edebilir. Bu tatminkârlığın kemâli için aklın tükendiği noktalardan öteye bir
tahassüs merkezi olan kalbdeki ilhâm ve sünûhat (içe doğma) ile ulaşılabilir. İşte tasavvuf, insana aklın tükendiği noktalarda duraksamayıp daha ilerilere vâsıl olma imkânını kazandırır. Bunu, zikrullâh sâyesinde kalbi ilhâma müsâit bir zemin hâline getirmekle sağlar. Bu sebepledir ki tasavvuf, kelâm ilminin -başta Cenâb-ı Hakk’ın zât ve sıfatları olmak üzere- mevzû edindiği bütün sahalarda aklın kullanılmasındaki kifâyetsizliği
izâle ederek, bu ilmî faâliyeti insanı tatmîn edecek bir olgunluğa ulaştırır.

*****

Kur’ân-ı Kerîm, hayatın her alanında Allâh’a karşı mes’ûliyet duygusu içinde davranmayı, ibâdetleri huşû ile yapmayı, Allâh’ı çok çok zikredip devamlı ilâhî murâkabe altında bulunmayı emrederek kulun rızâ-yı ilâhîye vâsıl olmasını ister. Bütün bu hususlar ehl-i tasavvufun üzerinde hassâsiyetle durduğu önemli konulardır.

*****

Kur’ân ve insan gibi kâinat da Cenâb-ı Hakk’ın esmâ-yı ilâhiyyesinin terkipleriyle meydana gelmiştir. Bütün fennî ilimler bir bakıma bu terkiplerin kâinattaki tezâhürleri olan âdetullâhın hikmetlerini aramakla mükelleftirler. Bu mükellefiyetin îfâsında ise mutlak bir acziyete mahkûmdurlar. Ancak, mânen terakkî ederek bir nevî kalbî alıcılara mâlik olabilenlerdir ki, sır ve hikmetleri kavrama husûsunda, fen ilimlerinin vâsıl olduğu merhalelerden
daha ilerisine nüfûz edebilirler. İşte bu gibi noktalardan itibâren fennî ilimlerle tasavvuf kaynaşıp aynîleşir.