Veda Haccında Peygamberimizin Ümmete Önemli İkazı

Veda haccında Peygamberimiz sahabelere neler sormuştur? Peygamberimiz veda haccında bizlere hangi ikazda bulunmuştur? İkaz ettikten sonra bizlerden ne istemiştir? Bu konu ile ilgili hadisle ve ayetler nelerdir? Bu hadisleri nasıl anlamalıyız? Dr. Murat Kaya anlatıyor...

Ebû Bekre (r.a) şöyle anlatır:

“Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) (Haccetü’l-Vedâ’da) devesinin üzerine oturdular. Devenin dizginini bir kişi tutuyordu.

«‒Bu gün hangi gündür?» diye sual ettiler.

Sükût ettik, o derecede ki o günü başka bir isimle isimlendirecek zannettik.

«‒Kurban günü değil mi?» buyurdular.

«‒Evet!» dedik. Sonra:

«‒Bu ay hangi aydır?» diye sordular.

Yine sükût ettik, o derecede ki o ayı başka bir isimle tesmiye edecek zannettik.

«‒Zilhicce değil mi?» buyurdular.

«‒Evet!» dedik. Sonra:

«‒Bu hangi şehirdir?» diye sordular.

Yine sustuk, o derecede ki şehre başka bir isim verecek zannettik.

«‒Mekke değil mi?» buyurdular.

«‒Evet!» dedik.

Bunun üzerine şöyle buyurdular:

«‒Kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız bu şehir içinde, bu ayda bu günün hürmeti kadar birbirinize haramdır. Burada bulunan, burada olmayana (bunu) teblîğ etsin! Olabilir ki sözü bizzat dinleyip (ilmi öğrenen) kişi, bunu daha iyi anlayacak birine teblîğ eder».” (Buhârî, İlim, 9)

BU HADİSTEN NE ANLAMALIYIZ?

İhrâmın, Zilhicce ayının ve Mekke-i Mükerreme’nin yani ibadetin, zamanın ve mekânın haramlığı ve hürmeti bir araya gelip üstüste çakıştığında nasıl muazzam bir dokunulmazlık ortaya çıkarsa işte bir mü’minin canı, malı, ırzı, şeref ve haysiyeti de o derece haramdır, muhteremdir, dokunulmazdır. İnsana bundan daha büyük bir değeri kimse veremeyeceği gibi, insanın muhteremliği de bundan daha güzel ifade edilemez.

İkinci mühim husus da tebliğdir. Cenâb-ı Hak, sâlih kişilerden olduklarını bildirdiği insanların vasıflarını beyan ederken şöyle buyurur:

“…Gece yarıları secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okurlar; Allah’a ve âhiret gününe iman ederler; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar. İşte bunlar sâlihler zümresindendir.” (Âl-i İmrân, 113-114)

Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de, Cennet karşılığında mallarını ve canlarını satın aldığı mü’minlerden bahseder. Bütün insanlara karşı medhettiği bu kullarını, yaptıkları kârlı alış veriş sebebiyle müjdeler ve bunun hakikaten büyük bir kazanç olduğunu haber verir. Cenâb-ı Hak, bu sevgili kullarının Allah yolunda fedâkarâne bir şekilde cihâd ettiklerini ifade ettikten sonra bir kısım vasıflarını şöyle zikreder:

(Bu alış verişi yapanlar), tevbe edenler, ibadet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükûa varanlar, secdeye kapananlar, mârufu emredip münkerden nehyedenler ve Allah’ın koyduğu (helal-haram) hudûdunu muhâfaza edenlerdir. Mü’minleri müjdele!” (Tevbe 9/112)

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v), Hz. Ali’ye şöyle buyurmuşlardır:

“Allah’a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk’ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidâyete erdirmesi, senin için, en kıymetli dünya malı olan kırmızı develerden daha hayırlıdır.” (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 9; Meğâzî, 38; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 34; Ebû Dâvûd, İlim, 10/3661)

Nice kullar vardır ki kendisine tebliğ eden kişiden daha akıllı ve daha anlayışlıdır. Kendisine ulaştırılan İslâmî bilgiden hakkıyla istifâde eder ve ebedî saadeti kazanır. O hâlde İslâmî hakîkatleri her fırsatta insanlara ulaştırmak ve anlatmak lâzımdır.

Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyururlar:

“Sözümü işiten, onu güzelce anlayıp ezberleyen ve başkalarına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ak etsin! Nice bilgi sahibi kimse vardır ki, onu kendisinden daha anlayışlı kimseye ulaştırır.” (Tirmizî, İlim, 7/2658)

“İnsanları hidâyete çağıran kimseye, kendisine tâbî olanların sevabı gibi sevap verilir. Bu durum, ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksiltmez. İnsanları dalâlete çağıran kimseye de, kendisine tâbî olanların günahı gibi günah verilir. Bu durum, ona uyanların günahlarından hiçbir şey eksiltmez.” (Müslim, İlim, 16. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Sünnet, 6; Tirmizî, İlim, 15; İbn-i Mâce, Mukaddime, 14)

“Benden önce Allah’ın gönderdiği her peygamberin, mutlaka ümmetinden havârîleri ve arkadaşları olmuştur. Bunlar onun sünnetiyle amel ederler, emirlerini de yerine getirirlerdi. Onlardan sonra öyle nesiller gelmiştir ki, yapmadıklarını söyleyip, kendilerine emredilmeyeni de yapmışlardır. Kim bu gürûha karşı eliyle mücâhede ederse mü’mindir. Kim onlarla diliyle mücâhede ederse o da mü’mindir. Kim de onlarla kalbiyle mücâhede ederse o da mü’mindir. Bunun gerisinde artık hardal tanesi kadar iman yoktur.” (Müslim, Îmân, 80)

“Sizler yardım görüp düşmanlarınıza gâlip gelecek, ganimetler elde edecek ve birçok beldeler fethedeceksiniz. Sizden kim bu vakte erişirse, Allah’tan korksun, mârufu emredip münkerden nehyetsin. Kim bile bile benim adıma yalan uydurursa Cehennem’deki yerine hazırlansın!” (Tirmizî, Fiten, 70/2257; Ahmed, I, 401, 436)

“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da Allah, kendi katından yakın zamanda üzerinize bir cezâ gönderir, sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz lâkin duanız kabul edilmez.” (Tirmizî, Fiten, 9/2169)

İslam ve İhsan

VEDA HACCI VE VEDA HUTBESİ NEDİR?

Veda Haccı ve Veda Hutbesi Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.