Vefakârlığı Dillere Destan Allah Dostu

Musa Topbaş Efendi'nin vefâkârlığı dillere destândı. Cenâb-ı Hakk’a ve O’nun Habîb-i Ekrem’ine, muhterem üstâdına, mübârek ecdâdına ve sevenlerine karşı hep vefâlıydı. Bu sebeple sevenlerinin dilinde, dâimâ “Sâhibü’l-Vefâ” diye anılırdı.

Mûsâ Efendi Hazretleri’nin duruşunda vakar ve heybet sezilirdi. Görenlerin gönüllerine, hem muhabbeti, hem de heybeti birlikte nüfûz ederdi. Cemâlinde celâl, celâlinde cemâl saklıydı. Mübârek yüzünü görenler Allâh’ı hatırlar, kulluğun şerefini ve güzelliğini hissederlerdi.

Gönüllerindeki engin muhabbet âdeta yüzüne akseder, baktıkları her şeye muhabbetle nazar ederdi. Sözlerinde ayrı bir lezzet vardı. Sesi ipek gibi lâtîf ve sözleri kelime kelime hikmetti. Az ve öz konuşur, sözü gereksiz yere uzatmaz, yalnızca söylenmesi gerekeni söylerdi. Sözleri, âdeta bir goncadan süzülen şebnemler gibi, dinleyenlerin gönül toprağına düşer, ilâhî hikmet ve hakîkatlere susamış gönüller, bu feyz damlalarını bir âb-ı hayat gibi içerdi.

EFENDİLİK ONA SANKİ DOĞUŞTAN VERİLMİŞTİ

Her hâlinde edep, nezâket ve zarâfet sezilirdi. Efendilik ona sanki doğuştan verilmişti. Duruşunda, oturuşunda, yürüyüşünde hep asâlet vardı.

Çok temiz, çok güzel, sâde ve mütenâsip giyinirdi. Dağınıklıktan hoşlanmaz, hemen zarif bakışları değişirdi. Başındaki bereden ayaklarındaki ayakkabıya, boyun bağından üzerindeki paltoya kadar her şeyinde bir incelik, tenâsüp ve güzellik vardı. Hele bir de Harameyn’de bulunduğu zamanlarda beyazlara bürünmüş hâli vardı ki, âdeta seyrine doyulmayan eşsiz bir manzaraydı.

Namazlarındaki tâzim, huşû ve sükûneti; hediye, ikram ve infaklarındaki nezâket ve letâfeti; yemek yiyişindeki tertip, düzen ve huzur hâli; bir bardağı tutuşundaki zarâfeti; bir çocuğun başını sevgiyle okşayışı, gönüllerde kalan en tatlı hâtıralarındandır.

Hitaplarındaki beyefendiliği, alâkalarındaki samimiyeti, yüreğinden taşan şefkat ve merhameti, sükûtunun derinliği ve deryâlar gibi engin sehâveti/cömertliği, târif edilemez güzellikteydi. Hâfızası gâyet güçlü idi. Bir kez tanıştığı kişiyi kolay kolay unutmazdı.

VEFAKARLIĞI DİLLERE DESTANDI

Vefâkârlığı ise dillere destân idi. Cenâb-ı Hakk’a ve O’nun Habîb-i Ekrem’ine, muhterem üstâdına, mübârek ecdâdına ve sevenlerine karşı hep vefâlıydı. Bu sebeple sevenlerinin dilinde, dâimâ “Sâhibü’l-Vefâ” diye anılırdı.

Hulâsâ o, hem sûretiyle hem de sîretiyle, ne güzel bir kuldu! O, ömrü boyunca Hakk’a kulluğu, hayatının bütün safhalarına teşmîl etmiş, bütün hâl ve davranışlarında âdeta bir şi‘r-i tabiî hâlinde tecellî ettirmişti. Gerçekten de o:

İbadette ne güzel bir kuldu!

Muâmelâtta ne güzel bir kuldu!

Hakkın tevzîinde ne güzel bir kuldu!

Yaratan’dan ötürü yaratılanlara muhabbet ve şefkatte ne güzel bir kuldu!

Çile ve ıztıraplara merhametiyle şifâ olmaya çalışan ne güzel bir kuldu!

Kâinattaki ilâhî kudret ve azamet tecellîlerini hayran hayran seyreden ne güzel bir kuldu!

Nezâket, zarâfet ve rikkat-i kalbiyyesi ile bu gök kubbede hoş bir sadâ bırakan ne güzel bir kuldu!

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

BENZER HABERLER

MUSA TOPBAŞ (K.S.) KİMDİR?

MUSA TOPBAŞ (K.S.) EFENDİNİN HAYATI

MUSA TOPBAŞ EFENDİDEN MANEVİ HAYAT DERSLERİ

MUSA TOPBAŞ EFENDİNİN İCAZETNÂMESİ

HÂCE MUSA TOPBAŞ’DAN (K.S.) NASİHATLER

MUSA TOPBAŞ EFENDİ’NİN AKRABA HASSASİYETİ

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.