Vefat Etmiş Birine Bağışlanmak Üzere Kurban Kesilebilir mi?

Sevabı, ölmüş bir yakın akrabaya bağışlanmak üzere kurban kesilebilir mi?

Bu konuda öncelikle bir hususa dikkat edilmesi gerekir: Kurban, ölü için değil, yalnız Allah rızası için kesilir. Ancak kesilen kurbanın sevabı, ölüye ve ölülere bağışlanabilir. Bu yüzden bu konuda “ölü için veya vefat eden kimse için kurban kesmek” şeklinde bir yanlış kullanımdan kaçınılmalı, “sevabı bir ölüye veya vefat eden bir yakımıza bağışlanmak üzere kurban kesmek” şeklinde bir ifade kullanılmalıdır.

Sevabı vefat eden birine bağışlanmak üzere kesilen kurban iki türlü olabilir:

VASİYET EDİLEN KURBAN KESİLEBİLİR Mİ?

1-Vefat eden kimse, ölmeden önce kendisi için kurban kesilmesini vasiyet etmiş olabilir. Bu durumda vasiyetin gereği olarak kurban kesilebilir.

Kaynaklarımızda Hz. Ali (r.a.)’ın, Peygamberimiz için, vefatından sonra, her sene kurban kestiği rivayet edilir.

Haneş (r.a.)’dan şöyle rivayet ediliyor: Ben Hz. Ali'yi iki koçu kurban ederken gördüm de kendisine "Bu da nedir?" diye sordum. Hz. Ali, bana şöyle cevap verdi: "Resûlullah [aleyhissalatü vesselam] (vefatından sonra her sene) kendi yerine bir kurban kesmemi bana emretti. İşte ben de, onun yerine kurban kesiyorum" (Tirmizî, Edâhî, 2).

Ölüm döşeğindeki bir kimse, varislerine, bıraktığı maldan vefatından sonra kendisi için kurban kesilmesini vasiyet ederse, vasiyet edilen kurban, o şahıs adına bayram günlerinde kesilir. Ayrıca kesilen bu kurban, adak kurban hükmündedir. Dolayısıyla bu kurbanın etinden vasiyet edenin yakın akrabası yiyemez. Etin tamamı fakirlere dağıtılır.

2-Vefat eden kimse, vefat ederken kendisi için kurban kesilmesini vasiyet etmemiştir; fakat akrabaları, sevabını ona bağışlamak üzere, onun adına kurban kesmek istemişlerdir.

Ölürken kendisi için kurban kesilmesini vasiyet etmemiş kimse için, onun vârisleri veya başkaları, her zaman kendi mallarından hayvan kesip, sevabını o kimseye bağışlayabilir. Bu durumda kurban sadaka kurbanı olur. Bu kurbanın etinden, adına kesilen kişinin akrabaları yiyebilir.

KAYNAK: Dr. Recep ÖZDİREK, Kurban İbadeti, Erkam Yayınları, 2007, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.