Vera Ne Demek? Vera Ne Anlama Gelir?

NE NEDİR?

Vera ne demek? Vera kelimesinin anlamı nedir? Vera kelimesine örnek cümleler...

Ve­râ: Gü­nah ve ha­ram­dan ka­çın­mak için şüp­he­li şey­ler­den uzak dur­ma, tak­vâ, it­ti­kâ anlamına gelmektedir.

VERA KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

İslâmî ilimler gibi, tasavvufun da Kur’ân-ı Kerîm’den sonra başvurduğu ikinci kaynak hadistir. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayatını, maddî-mânevî bütün yönleriyle ortaya koyacak bir zenginliğe sahip olan hadislerin, tasavvufun şekillenip gelişmesinde üstlendiği rolün büyüklüğünü idrâk etmek hiç de zor değildir. Zîra zühd, verâ, ihsan, tevâzû, îsâr, sabır, şükür, tevekkül gibi kalbî konulardaki hadisler, tasavvuf
ehlinin anlayış ve fikirlerinin temellerini oluşturmuştur. Tasavvufu yakından ilgilendiren bu ve benzeri konularda Fahr-i Kâinât Efendimiz’in rûhânî hayâtıyla ilgili söz ve davranışları, tasavvuf ile hadis ilmini birbirlerine yaklaştırmış ve onları ayrılmaz bir bütün hâline getirmiştir.

Tasavvufun tefsir ilmiyle münâsebetinde de ifâde edildiği gibi Allâh’a takarrub ve vuslatı temel gâye edinen tasavvuf ehli, Allâh’a muhabbetin, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in izinden gitmekle gerçekleşeceğini çok iyi bildiklerinden, her konuda ona ittibâ etmeyi kendilerine şiar edinmişler ve bu noktada da sünnetin zengin hazînesinden doya doya istifâde etmişlerdir.

Fahr-i Kâinat’ın izinden gitmek, ancak onu sevmekle ve her şeyden aziz bilmekle mümkündür. Kur’ân-ı Kerîm’de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e itaat ve onu sevmenin lüzumu ile ilgili pek çok âyet-i kerîme mevcuttur. Bu sevgi ve ittibânın, nasıl olması gerektiğine dâir yaşanmış pek çok örneğe ise, ancak hadis ve siyer kaynaklarından istifâdeyle ulaşmak mümkündür.

*****

İlm-i nâfînin yolu bâzı mânevî hasletlerin gönülde yer etmesinden geçmektedir. Yâni nefsin, riyâ, kibir, tamah, fahır, hubb-i riyâset vs. gibi bütün kötü sıfatlardan temizlenmesi; bunun netîcesinde de gönlün, takvâ, huşû, merhamet, sabır, şükür, tevâzû, kanaat, zühd, verâ, Hakk’a tevekkül gibi ahlâk-ı Muhammediyye ile muttasıf olması zarûrîdir.

*****

Bir mümin, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna, hiç kimseye eziyet etmeyince verâ ile; kalbini Rabbe yöneltip kimseden incinmeyince vefâ ile; yaptığı sâlih amellere herhangi bir fânîyi ortak etmeyince de ihlâs ile gelir...”

Şâir ne güzel söyler:

Cihân bâğında ey âşık budur maksûd-i ins ü cin;
Ne kimse senden incinsin ne sen bir kimseden incin!

*****

Sultan Murâd, ilmi ve ibâdeti çok, zühd, verâ ve takvâsı ziyâde bir pâdişâhdı. Bunun içindir ki, tahtı henüz sağlığında iken evlâdına iki kez
bırakabilmişti. Yoksa devlet idâre etmekten âciz ve cesâretsiz değildi. Zaten kazandığı parlak zaferler bunun en bâriz delîlidir.

*****