Verdi Kazandı, Aldı Kazandı

Sa’d Amca, muasır bir Ebu Zer (r.a.) olmuştu. Yalnız yaşamıştı. Yalnız da öldü. Hayatında Ebu Zer’i (r.a.) duymuş muydu? Onun hayatına nasıl özenmişti, bilemem ama ancak sonu öyle oldu.

Bu Afrika kıtasına uzaklardan çok gelen oldu. Her gelenin de bir hesabı vardı. Herkesin derdi bir şeyler kazanmaktı. Kimi maddesine göz dikti, kimi de onların aracılığıyla cennete… Önceleri zalimler buraları mesken edinmiş. Elbette kendi varlıkları ve sömürge düzenlerini yerleştirmek için…

İMAN KRDEŞLİĞİ ÖRNEĞİ

Allah sonra da Müslümanlara yol vermiş. Bir iman kardeşliğinin tezahürü olarak… Kimi mezhebini taşıma derdine düşmüş. Kimisi de alametifarikası olan kıyafetini… Ümmet derdini ve kelime-i tevhit etrafında değişik renklerle buluşmayı öneren az olmuş. Her gelen buradan bir şeyler almış veya vermiş. Kimisi maddi varlıklarını almış, kimisi de insanını kaçırmış. Allah için gelenler de rızalarını almayı hedeflemişler.

Burada asırlık hayat tecrübemiz yok. Lakin bu kısa zamanda bölgede eşsiz yöntemlerle gönüller fethetmiş değişik örnekler gördüm. Herkesin üslubu farklıydı. Sadece onların ellerine dokunarak bile gönül kazanmak mümkün... Bir beyaz Müslüman olarak onlara değer verip, kucaklaşmak mesela…

Geçtiğimiz aylarda misafirlerimiz vardı. İlk misafir E. Abiydi. İyilik yapmak için kendini delicesine bu işe vakfetmiş bir insan. Onunla bir köye gittik. Köyde bulunan mescit, Cuma namazı için törenle açılacak.

Buradaki törene katıldık. Görevlerimizi bitirdik ve dönüyoruz. Son vedaları bitirip aracımıza bindik ve yürüdük. Az sonra E. Abide ayakkabı olmadığını fark ettim. Sebebini sordum. “Camide mi unuttun yoksa?” Cevap tam da ona özgü: “Hayır, ben tam arabaya yaklaşırken köyün delisi geldi ve işaretle benden ayakkabımı istedi. Ben de onu kıramadım. Çıkarıp ayakkabımı verdim.” Allahu ekber!

Vererek gönül kazanan bir deli işte… Ama o, deli olmaktan ve deliye ayakkabısı vermekten son derece mutluydu. Onunla uçtu Türkiye’ye…

Sonra da muhterem Ethem hocamız iki yoldaşıyla geldiler. Gene başka bir köydeyiz. Önce Kur’an-ı Kerim’den ayetler tilavet ettiler. Sonra kelime-i şehadet talimi ve Ethem hocamızın konuşması…

AFRİKALILARIN GÖNLÜNÜ FETHEDEN İSTEK

Ben bugüne kadar Afrika’ya bir şeyler vererek onların gönlünü kazanan çok insan görmüştüm. Ethem Hocam, Afrika’dan bir şey alarak insanların gönüllerini fethetti. Köylüler, o konuşurken her cümlenin sonunda alkışlayarak memnuniyetlerini göstermeye çalıştılar. Sonra da hayatlarının şokunu yaşayacakları bölüm başladı: “Biz sizinle kardeş olduk. Sizin bir kardeşinizim. Eğer bana izin verirseniz şuradan bir avuç toprak almak istiyorum. Bunu Türkiye’ye götüreceğim ve öldüğümde kabrime koyacaklar. Ahirette bu toprak, sizin köyünüze geldiğime ve sizinle kardeş olduğuma şahitlik edecek…”

Cümleler bizi şok etmişti. Ama asıl şok, tercümeden sonra yaşandı. Köylüler bir anda donup kaldı. Bundan önceki her cümlesine alkışla mukabelede bulunan halk, alkışlayacak derman bulamadı. “Yani kardeşliğin göstergesi olarak köyümüzden bir avuç toprak almak istiyor ha!” diye bakıştılar.

Afrika’dan her gelen bir değerini ve zenginliğini alırdı. Ama bu başka… Hocam ısrar etti: “Lütfen köyün kralını çağırın ve bana kendi eliyle bir avuç toprak versin.” Boynunda haç takılı köy kralının temsilcisi ortaya geldi. Kral hastaymış yerine temsilcisini göndermiş. Şaşkınlık içinde yere eğildi ve yerden bir avuç toprak aldı. Hocamın avuçlarına bıraktı. Kendisi için hazırlanmış küçük bir poşete toprağı doldurdu. “Vahit evladım! Unutma bunu götüreceğiz ve kabrime koyacaksın. Tamam, değil mi?” diye de Vahit Bey’i uyardı. Elinde kalan tozları yüzüne sürdü. Allah’a hamd etti.

Tüm köylü büyük bir şaşkınlıkla izledi. Hocam Türkiye’ye döndü. Ama hala konuşulmaya devam ediyor. Bu defa da alarak gönülleri fethetmenin örneğine şahit oldum.

Burası Afrika ve gönülden gelen her muhabbete muhtaç…

Sizi de bekleriz…

Kaynak: Haşim Akın, Altınoluk Dergisi, Sayı: 426

İslam ve İhsan

İSLAM'DA DİN KARDEŞLİĞİ

İslam'da Din Kardeşliği

DİN KARDEŞİNE MUHABBETLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Din Kardeşine Muhabbetle İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.