Verimli Toplantının Özellikleri

Toplantıda verimliliği arttıran hususları iş adamı Sabri Ülker'in uygulamalarından öğrenmek ister misiniz? Dr. Mustafa Özel, işadamı Sabri Ülker’in nasıl verimli toplantılar yaptığını anlatıyor.

Dr. Mustafa Özel, işadamı Sabri Ülker’i anlatıyor:

“Toplanmayı bilmeyen, büyük şirket yönetemez! Şirketleri, konuşma alışkanlıklarına gö­re üç gruba ayırmamızın doğru olacağını düşünüyorum: Ketum, geveze ve ârif şirketler.

“Ketum” yani ağzı sıkı şirketlerde sadece patron konuşur. Patrondan başka herkes susar ve sadece onaylar.

“Geveze” şirketler, Salı Pazarı gibidir; her kafadan bir ses çıkar. Organi­zasyon, yön bilincini ve kumanda birliğini kaybeder.

“Ârif” şirketler ise ârif insanlar gibidir: Nerede, ne za­man, nasıl konuşacaklarını bilirler.

Otuz yıllık çalışma hayatımda şahit olduğum en verimli toplantılar, başkanlığını Sabri Ülker beyin yaptığı toplantılardı. Türkiye’nin önemli ambalaj şirketlerinden biri olan Polinas’ta 5 yıl kadar yönetim kurulu üyeliği yaptım. Yılda bir veya iki defa İstanbul’da toplanılsa da, genelde her ay Manisa’ya gidilir ve toplantı, şir­ketin genel merkezinde yapılırdı. Her şeyden evvel, toplantının tarihi bir ay öncesinden belli olurdu. Şirket mü­dürü, bir hafta önce bütün katılımcılara toplantı gündemini ve gündemdeki ko­nularla ilgili diğer bilgileri gönderirdi. Herkes, toplantıda neyin tartışılacağını ve muhtemelen ne gibi kararların alı­nabileceğini aşağı yukarı bilir ve (var­sa) itirazlarını hazırlardı.

TOPLANTILARIN VERİMİNİ ARTTIRAN ÖNEMLİ HUSUSLAR

Toplantıların verimini arttıran diğer önemli hususlar şunlardı:

1- Toplantı mutlaka zamanında başlar­dı. Hemen hemen herkes on-on beş da­kika önceden gelmiş olurdu. Yakla­şık on beş dakikalık “memleket mesele­leri” üzerine sohbetten sonra, sade­de gelinir ve gündemin birinci mad­desine geçilirdi.

2- Gündeme mutlaka sâdık kalınırdı. Başka çok önemli bir mesele ortaya atılacak olursa, üzerinde çalışılması ve gelecek toplantının gündemine alınması tavsiye edilirdi.

3- Müzakere sırasında konu dışına çı­kılmaz ve asla ikili konuşulmazdı.

4- Kimse birbirinin sözünü kesmezdi. Yaş veya makam bakımından daha aşağıda olanların fikirleri sonuna kadar dinlenir, “ben bilirimciliğe” prim verilmezdi. Herkesin, her şeyi daha iyi bilebileceği varsayılırdı. Kimsenin sözü ağzında kalmazdı.

5- Başkan dâhil, hiç kimse gelişigüzel toplantıyı terk edip dışarı çıkmaz, içecek servisi dışında kapı açılıp ka­panmazdı. İstisnalar dışında, telefon konuşması için toplantı terk edil­mez; odanın içinde ise asla telefon görüşmesi yapılmazdı.

6- Şirket performansı gözden geçirilir­ken, yönetim tenkit edilir, fakat yapıcı olmaya çalışılırdı. Ne meselelerin üstü örtülür, ne de pire için yorgan yakılırdı. Yönetime verilen talimatlar kısa ve net olur, hiçbir belirsizliğe meydan verilmezdi.

7- Başta başkan olmak üzere, bütün katılımcılar muhataplarını dinleme­sini bilirlerdi. Hatta çoğunlukla şir­ket yöneticilerini konuşturup, gerçek gidişatı anlamaya çalışırlardı. İki toplantı arasında da yönetimin ver­diği bilgilerin tetkiki için, gerekiyorsa şirkette özel araştırma yaptırılırdı.

8- Şirket politikaları ve atılacak adımlar üzerinde net anlaşma sağlanırdı. Ortaklardan birinin kafasına yatma­yan bir husus olduğu zaman, karar verilmiş gibi olsa bile, tekrar ele alı­nır ve mutlaka gönüllü bir konsen­süse (fikir birliğine) ulaşılırdı. Karar­larda belirsiz bir noktanın kalma­masına azami gayret gösterilirdi.

9- Toplantı üç saat içinde bitirilirdi. Şir­ket yöneticileriyle baş başa konuş­mak isteyenler, toplantıdan sonra görüşürlerdi.

10- Bir sonraki toplantının tarihi ve gündem maddelerinden bazıları tespit edilirdi.

Özetlersek, Sabri Ülker kararlı, odak­lanmış, dürüstlüğü bir ideal haline ge­tirmiş, hayırsever, mâneviyatı güçlü, işleri iyi planlayan, ortak ve yöneticile­riyle verimli toplantılar yaparak süreci ve dolayısıyla işin hem sorumluluğunu hem de başarısını onlarla paylaşan bir iş adamıydı.”[1]

[1] Salih Tuğ-Mustafa Özel, “Sabri Ülker”, 40 Vakıf İnsan içinde, s. 219-220.

Kaynak: Adem Ergül, 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.