Vikaye Ne Demek? Vikaye Ne Anlama Gelir?

Vikaye ne demek? Vikaye kelimesinin anlamı nedir? Vikaye kelimesine örnek cümleler...

Vikâye: Koruyup gözetme anlamına gelir.

VİKAYE KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Kur’ân-ı Kerîm’de “Allâh” lafza-i celâlinden sonra en çok zikredilen lafızlardan biri de takvâdır. Takvâ, kalbin korunması, vikâye edilmesi, kişinin nefsine ve benliğine hükmetmesidir. İnsan rûhunun zirveleşerek kemâle ermesidir. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“...Sizin en değerliniz, Allâh’tan en çok korkanınız (takvâca en üstün olanınız) dır...” (el-Hucurât, 13)

*****

“(Ey Peygamber!) Hevâ ve hevesini ilâh edineni gördün mü? Artık sen onlara vekil değilsin!” (el-Furkan, 43) şeklinde buyurulan tehlikeden
gönlü vikâyedir.

*****

Altı asırlık cihân-şümûl bir imparatorluk olan Osmanlı’nın hatâ ve sevaplarıyla mütâlaa edilmesi ile neticelere gitmek, en doğru bir harekettir.

İfâde etmelidir ki bütün kâideler, hattâ şer’î husûslar bile onları tatbîk eden kimselerin kalbî âlem, olgunluk ve istikâmetlerine göre netice verir. Zîrâ kânunlar, keskin bir bıçak veya silâh gibidir. Hak ve adâleti tevzîde de kullanılırlar, nefsin galebesiyle binbir zulme de âlet edilebilirler. Yâni bıçak veya silâh, onları elinde tutanın durumuna göre hayra veya şerre kullanılabilirler. Gerçekten de çok güzel bir kâide, nefsâniyetine mağlûb bir kimsenin elinde hiç de istenilmeyen bir şekle bürünebilir. Nitekim târihte şerîat kânûnlarının cârî olduğu zamanlarda hüküm süren birtakım zâlim insanların uygulamaları böyledir. Meselâ dünyânın en büyük hukukçularından biri olan zühd ve takvâ sahibi Ebû Hanîfe Hazretleri, zâlimâne fiillere âlet olmamak için Bağdat kadılığını reddetmiş, bu sebeple devrin halîfesi tarafından hapsedilerek kırbaçlattırılmıştır. Yine Ahmed bin Hanbel gibi büyük bir İslâm âlimi, «Kur’ân mahlûktur» nazariyyesini reddettiği için zindana atılmıştır. Halbuki bu büyük şahsiyetler, şerîat nazarında herhangi bir cürüm işlememişler, aksine zâlimlerin nezdinde Allâh’ın kânûnlarını vikâye endişesi taşımışlardır. Yâni tamamen mâsûmdurlar. Buna rağmen şerîati tatbîkle mükellef bulunan halîfeler tarafından suçlu gibi cezâlandırılmışlardır. Bu da gösteriyor ki, kâide ve kânûnun ulviyyeti ayrı, onların tatbîki ayrı olarak değerlendirilmelidir.

*****

Putperestlere tevhîd sancağını açan Hazret-i İbrâhim -aleyhisselâm-, büyük bir ateşin içine atılmıştır. Yûsuf -aleyhisselâm-, kardeşleri arasında dahî büyük bir yalnızlığa itilmiş ve kendi vatanının dışında iftirâlara mâruz kalarak zindanda bir müddet garip bir şekilde yaşamaya mecbur olmuştur. Zorba bir kavim karşısında İsrâiloğulları, Hazret-i Mûsâ’yı yalnız bırakmış; “–Ey Mûsâ! Sen Rabb’inle beraber savaşa git; harbet ve kazan! Ondan sonra biz senin ardından geliriz!” demişlerdir. Yine mazlum peygamber Zekeriyyâ -aleyhisselâm-, azgın Benî İsrâil kavmi tarafından testereyle ikiye bölünmüş, oğlu Yahyâ -aleyhisselâm- da gaddarâne bir şekilde şehîd edilmiştir. Hazret-i Mesîh, hırsızlarla beraber muhâkeme edilmiştir. Kâinât’ın Fahr-i Ebedîsi Peygamber - sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Tâif’te bedbahtlar tarafından taşlanmıştır. Benzeri misâller daha da çoğaltılabilir.

Onlar bu hâle, kendilerine taraf-ı ilâhîden verilen yüce bir sabırla tahammül göstermişler ve böylece makamları âlî olmuştur. Bazen de Cenâb-ı Hak, sâlihleri vikâye için onları hıfzına almıştır.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.