Yahudiler Neden Bu Kadar Zalim?

Yahudiler kendilerini neden üstün görür? Yahudiler neden asimile olmadı? Yahudilerin peygamberlere karşı olumsuz tavırları, tutumları nelerdir? Yahudiler neden bu kadar zalim? Dünya’nın Yahudiler ile imtihanını Ali Rıza Temel yazdı.

Biz Müslümanlara göre Allah, âlemlerin Rabbidir. İnsanlar Hz. Âdem (a.s.) ve Havva’dan (a.s.) türemiştir. Aynı köke bağlı bir aile yani insanlık ailesi konumundadır. Dillerin ve renklerin ayrı olması Allah’ın kudretine delalet eder. (Rum, 33) Arabın Arap olmayana, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ifadesiyle “insanlar tarağın dişleri gibi eşittir.” İnsanların üstünlük ancak takvaları, kötülüklerden uzak durmaları nispetindedir.

Irkçılık, soy sopla övünme, üstünlük iddia etmek İslam’a göre cahiliye alametidir. İnsanlar nesepleri ile değil, iman ve amelleri ile değer kazanırlar. Belirttiğimiz bu ölçüler kardeşliğin, birlikte yaşamanın, hoşgörünün alt yapısı mesabesindedir. Dünyada kardeşlik, dayanışma ve huzur bu ölçülere bağlılık nispetinde gerçekleşir.

YAHUDİLER KENDİLERİNİ NEDEN ÜSTÜN GÖRÜR?

Yahudilere gelince; bunlar kendilerini başkalarından farklı ve üstün gördüklerinden, seçilmiş ve efendi konumunda olduklarına inandıklarından insanlık ailesi içinde daima problem teşkil etmişlerdir. Bu seçilmişlik ve üstünlük anlayışı hem kendileri hem de başkaları için tarih boyunca daima düşmanlıklara ve büyük felaketlere sebep olmuştur. Yahudiler bu üstünlük ve seçilmişliklerini, tahrif ettikleri kutsal metinlere dayandırmaktadırlar. Bunlar Yahova‘yı Yahudilerin ilahı, Tevrat’ı da Yahudilerin kitabı haline getirmişler, inançtan ziyade ırkı ön plana çıkarmışlardır. Bu, muharref Tevrat’ta açıkça görülmektedir. “Siz ilahınız Rab için kutsal bir kavimsiniz. İlahınız Rab kendi has kavmi olmanız için yeryüzündeki bütün milletler arasında sizi seçti.” (Tesmiye 7/6) “Seni çok verimli kılacağım. Soyundan milletler doğacak, krallar çıkacak. Ahdimi seninle ve soyunla kuşaklar boyunca sonsuza kadar sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun ilahı olacağım. Bütün Kenan ülkesini sonsuza kadar mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. Onların ilahı olacağım.” (Tekvin 17 / 6-8)

İsrail ile diğer millete arasındaki kategorik ayırım kutsal topraklarda diğer topraklar arasında da söz konusudur. Buna göre yeryüzünün merkezinde bulunan İsrail toprakları Tanrı’nın kutsallığının ve hükümranlığının doğrudan tecelli etti bölgeyi ifade etmekte, bu bölgenin merkezinde Kudüs ve onun da merkezinde yer alan Siyon dağı ile mâbed bölgesi söz konusu kutsallığın doruğa ulaştığı mekânları temsil etmektedir. Yahudilere göre fiziki Kudüs, semavi Kudüs’ün yeryüzündeki karşılığı ve izdüşümüdür. Bu yüzden Kudüs ve mâbed bölgesi semavi Kudüs’e açılan kapıdır. Bu toprakların yabancılara satılması veya kiralanması, başkalarının eline geçmişse oraların satın alınmasına dair hükümler Talmud’da mevcuttur. Irk dini haline getirilen Yahudiliğin muharref metinlerine bakıldığında bütün İsrail’in uyguladığı terör ve şiddetin nereden kaynaklandığı açıkça görülecektir. Kudüs’ün Yahudileştirilmesi, Filistin topraklarının kademe kademe işgali, bu işgalin Nil ile Fırat arasındaki bölgeyi kapsayacak şekilde hedeflenmesi İsrail’in temel siyasetidir. Yeni tabirle bu, İsrail’in teopolitikasıdır.

Irkın ve toprağın kutsallaştırılmasına dayanan bu anlayış eğitim hayatının da temelini teşkil ettiği için anaokulundan üniversiteye kadar Yahudi nesli bu anlayışa göre yetiştirilmekte, böylece her İsrailli kendisini başkalarından farklı ve üstün görmekte, Yahudi olanla olmayan arasında peşin bir ayrılık ve aykırılık ortaya çıkmaktadır.

Bizler Yunus’un ifadesiyle; yaradılanı yaradandan ötürü severken, onlar, sadece kendi İlahları Yahova‘yı ve onun seçkin yarattığı kendilerini sevmektedirler. Başkalarını kendilerinden farklı gördükleri her türlü uygulamayla kendini göstermektedir. İnançlarına göre bir Yahudi başka bir Yahudi aleyhine şahitlik yapamaz. Bir Yahudi başka bir Yahudiye faizle borç veremez. Fakat başkalarına faiz uygular. Bir Yahudiye tokat vurmak, Yahova’ya tokat vurmak gibidir. Bu türlü bir inanç ve anlayış bütün problemlerin temelini teşkil etmektedir.

YAHUDİLER NEDEN ASİMİLE OLMADI?

Yahudiler başka toplumlarla asimile olmayı asla kabul etmezler. Bundan dolayı azınlık halinde yaşadıkları ülkelerde bile okulları, eğlence yerleri daima ayrıdır. Çünkü her türlü şart ve mekânda daima Yahudi olarak kalmak, kimliklerini korumak vazgeçilmez prensiplerindendir. İki bin sene vatansız yaşadıkları halde asimile olmamaları, sonunda bir devlet kurabilmeleri bu inanç ve kararlılıkları sayesinde olmuştur.

Yahudilerin bu fanatik inanç ve tutumları kendileri açısından birtakım faydalar sağlamakla beraber, zaman zaman hem kendileri hem de başkaları için felaketlere yol açmıştır. Kendilerini üstün, başkalarını aşağı görmeleri haksızlığa, tecavüze, isyana yol açmış, kibirden kaynaklanan bu tutumlar başkalarının kin ve nefretin arttırmış, sonunda bu hadsizliklerinin faturasını (Babil Sürgünü (M.Ö. 586) Roma Bozgunu (M.S. 70) Almanya’da Nazi soykırımı vd.) ağır ödemişlerdir. Biz Yahudilere karşı yapılan bu uygulamaları tasvip ediyor değiliz. Fakat hiçbir olay sebepsiz olmaz. Düşmanlık düşmanlık, dostluk dostluk doğurur.

YAHUDİLERİN PEYGAMBERLERİNE KARŞI OLUMSUZ TAVIRLARI

Kuran’ı Kerim’de İsrâiloğullarına ve onların peygamberlerine karşı menfi tutumlarına dair pek çok olaya işaret edilmektedir. Özellikle Hz. Musa ve Harun’a (a.s.) karşı gelmeleri, şükür yerine nankörlük etmeleri, peygamberlerini öldürmeleri onların karakterlerini ortaya koymaktadır. Hz. Musa (a.s.) onları Firavun’un esaretinden kurtarıp, Kızıldeniz’den salimen geçirmesine, Firavun’un saltanatına varis olmalarına rağmen, Allah’ın bu lütuflarını unutup taşkınlık yapmaları, Allah yerine Samiri’nin yaptığı altın buzağı heykeline tapmaları, çeşitli entrikalara tevessül etmeleri onların tıynetlerini göstermektedir.

Hz. Musa (a.s.) onları Firavun’un esaretinden kurtarıp çölde hür bir ortamda temiz bir kimliğe kavuşmaları için Mısır’dan çıkardığında ona isyan etmişler, “sen bizi buraya ölmeye mi getirdin? Biz burada bıldırcın eti ve kudret helvası yemekten usandık, biz, soğan, sarımsak, bakla, mercimek ve acur istiyoruz. Biz Mısır’da iken köle de olsak senede birkaç kere kazanlarla et yiyorduk. Şimdi senin yüzünden sıkıntı yaşıyoruz” dediler. Hazreti İsa’dan (a.s.), dua edip gökten sofra indirmesini istediler. Bu yersiz istekleri saymakla bitmez.

Hazreti Peygamber (a.s.) döneminde de Medine-i Münevvere’deki Kureyza, Kaynuka ve Beni Nadr Yahudilerinin ihanetleri malumdur. Müşriklerle işbirliği yapmışlar, münafıkları gizliden gizliye tahrik etmişler ve neticede Arap yarımadasından sürülmüşlerdir.

YAHUDİLER NEDEN BU KADAR ZALİM?

İsrailoğulları, ihanetleri sonucu zaman zaman katl ve sürgüne maruz kaldıkları için daima suçluluk ve mağdurluk psikolojisi yaşamışlar ve kendilerini her an korku ve tedirginlik içinde hissetmişlerdir. Hain korkaktır, derler. “Onlar her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar.” (Münafıkûn, 4) Düşmanlarla kuşatıldıkları hissi onları hem tedirgin ediyor hem de pervasız, haksız, hukuksuz hareketlere yönlendiriyor. Bu korku ve tedirginlik onları aynı şekilde güçlü ve tedbirli olmaya sevk ediyor. Yahudilerin özellikle altın ve para piyasasına hâkim oldukları malumdur. Sahip oldukları bu ekonomik güçle medyaya, silah sanayine, siyasete yön vermekte, müthiş bir algı operasyonu gerçekleştirerek dünyayı yanıltmaktadırlar.

Koskoca bir dünyanın, sahip olduğu finans gücüyle pervasızca, hak-hukuk tanımaz şekilde hareket eden, başta Filistinlilere zulmeden, sömürü çarkını döndüren bir avuç Yahudi’nin oyuncağı olması insanlık adına onur kırıcıdır. İnsaf, vicdan ve izan sahiplerinin böyle bir onursuzluğa katlanması utanç vericidir.

Yahudilerin bu insafsız, pervasız tutumuna karşı direnmek, mazlumların hakkını korumak insanlık borcudur. Dünyanın huzuru; Yahudi fitnesi ile olan bu imtihanın kazanılmasına bağlıdır.

Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Sayı: 453

İslam ve İhsan

YAHUDİLİK VE SİYONİZM TARİHİ

Yahudilik ve Siyonizm Tarihi

YAHUDİLİĞİN KISA TARİHİ

Yahudiliğin Kısa Tarihi

“MÜSLÜMANLARLA YAHUDİLER ÇARPIŞMADIKÇA KIYAMET KOPMAYACAKTIR” HADİSİ

“Müslümanlarla Yahudiler Çarpışmadıkça Kıyamet Kopmayacaktır” Hadisi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.