Yahudiler ve Hristiyanlar Nasıl Dost Oldu?
Siyonizm nedir veyahut ne demektir? Siyonistlerin amacı nedir? Ezeli düşmanlar olan Yahudiler ve Hristiyanlar nasıl canciğer dost oldu? Evanjelizm nedir? Evanjelistler neye inanırlar?
“Siyonizm” kavramıyla, Yahudilerin mutlaka bir gün ele geçireceklerine inandıkları topraklar ifade edilir. Yani ortada siyonistlerin ele geçirme hayalini kurdukları büyük bir harita söz konusudur.
Siyonistlerin Amacı Nedir?
Muharref Tevrat’ta tarif edilen bu sınırların, günümüzde hangi devletlerin topraklarına dahil olduğuna baktığımızda ise oldukça ilginç gerçeklerle karşılaşırız. Yahudi dini otoriteleri, söz konusu toprakların tam tarifi konusunda farklı fikirler öne sürmüşlerdir, ancak en geniş kapsamlı ve en çok kabul gören haritanın hangi bölgeleri kapsadığı Israel Shahak’ın yazdığı Jewish History, Jewish Religion: The Weight of Three Thousand Years (Yahudi Dini, Yahudi Tarihi: Üç Bin Yılın Ağırlığı) adlı kitabında şöyle açıklanır:
“İsrail Toprakları’nın Tevrat sınırlarını gösteren farklı haritalar içinde en büyük sınırlara sahip olan versiyon, şu bölgeleri içine alır: Güneyde tüm Sina Yarımadası ve buna ek olarak Kuzey Mısır’ın Kahire’ye kadar uzanan bir parçası; doğuda, Ürdün’ün tamamı ve Suudi Arabistan’ın kuzey bölgesi; Kuveyt’in tümü ve Irak’ın çok büyük bir bölümü; kuzeyde Lübnan’ın ve Suriye’nin tamamı ve buna ek olarak Türkiye'nin Van Gölü'ne kadar uzanan büyük bir parçası; ve batıda Kıbrıs.
Bu sınırlar hakkında yapılmış çok geniş kapsamlı araştırmalar, devlet desteğiyle, atlaslara, kitaplara ve makalelere dökülmekte ve okullarda bu sınırların propagandası yapılmaktadır. Etkili dini gruplar, söz konusu coğrafyanın İsrail tarafından fethedilmesini istemekle kalmamakta, bu fethin “ilahi bir emir” olduğuna inanmaktadırlar.”
Siyonizmin kurucusu olan Theodor Herzl, 1897 yılında Basel’deki Siyonist Kongre’nin açılışında “Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki dağlara kadar dayanır, güneyde de Süveyş Kanalı’na (Nil nehri). Sloganımız, David ve Solomon'un Filistini olacaktır.” derken aynı sınırları kastetmiştir. David Ben-Gurion da 1948 yılında İsrail devletinin kuruluşunu ilan ettiği ünlü konuşmasında aynı haritayı çizer:
“Filistin’in bugünkü haritası İngiliz manda yönetimi tarafından çizilmiştir. Yahudi halkının, gençlerimizin ve yetişkinlerimizin yerine getirmeleri gereken bir başka harita daha var; Nil’den Fırat’a kadar.”
Siyonistlerin hayalini kurduğu bu vaat edilmiş topraklar çok büyük coğrafyayı kapsamaktadır ve yerine getirilmesi de son derece zor bir hedeftir. İsrail’in bu denli büyük bir bölgede hakimiyet elde etmesi, bazılarınca mümkün görünmeyebilir. Ancak gözüken odur ki, Siyonistler, bu haritayı nihai hedef olarak benimsemekten yine de vazgeçmemektedir. Çünkü, “yok edilme korkusu”nu aşmak için, Ortadoğu’yu kendileri için güvenli bir yer haline getirmek istiyorlarsa, bunu Nil’den Fırat’a uzanan coğrafya üzerinde hakimiyet kurarak gerçekleştirilmelidir. Bu ise Siyonistlerin beka stratejisidir.
Yahudiler ve Hristiyanlar Nasıl Dost Oldu?
Siyonistler, Büyük İsrail hedeflerini gerçekleştirmek için Hıristiyan dünyasını yanlarına almanın kendi emellerini gerçekleştirmek için kaçınılmaz olduğunu gördüler. Müslümanlar onlar için ortak düşmandı ve bundan dolayı beraber hareket etmeleri gerekirdi. Ancak bu durum Siyonistlerin emellerini gerçekleştirmek için yeterli bir motivasyon sağlamıyordu. Çünkü Hristiyanlar, Yahudileri “Hz. İsa’nın katilleri” olarak görüyordu. Yahudiler de Hz. İsa’nın peygamberliğini kabul etmedikleri gibi Hz. Meryem’e en çirkin iftiraları atıyor ve Hz. İsa’yı hakaretamiz ifadelerle anıyorlardı. Halbuki Müslümanlar Hz. İsa’yı peygamber olarak görüyor, O’na ve Hz. Meryem’e iftirayı küfür sayıyorlardı. Siyonistler kendi muharref din ve itikatlarını değiştiremezlerdi. İşte bunun için Hristiyanlığın akıldışı yeni bir yorumu icat edildi: Evanjelizm yani Siyonist Hıristiyanlık.
Evanjelizm, “Hristiyanların İsrail’i korumak ve Kudüs’ün selametini sağlamak” gibi bir sorumluluklarının olduğu görüşü çerçevesinde din ile siyaseti entegre eden dini bir oluşumdur.
Bu misyonun temel iddiası ve çabası, Mesih’in dünyaya yeniden gelmesi için Yahudilerin Filistin’e geri dönüp kendilerine ait bir devlet kurmaları ve Kudüs’ün başkent yapılmasıdır. Nitekim bu doğrultuda 1897’de Theodor Herzl öncülüğünde Basel’de toplanan I. Siyonist Kongre ile başlayıp daha sonra Balfour Deklarasyonu ile ivme kazanan ve 1948’de bağımsız İsrail Devleti’nin kurulmasıyla sonuçlanan süreçte evanjelist Hristiyanların büyük rolü olmuştur. 1967’de Kudüs’ün başkent ilan edilmesiyle birlikte evanjelistler Mesih’in dönüşüne giden yolda çok önemli bir adım daha atmışlardır.
Bu dinî hareketin temelinde “onbinyılcı dönemlendirme” anlayışı yer almaktadır. Bu anlayışa göre Tanrı’nın belirlediği bir plana göre işleyen tarih, yedi dönemden oluşmakta ve İsa-Mesih yaratılışıyla başlayıp dönüşüyle oluşturacağı bin yıllık milenyum krallığıyla taçlanacaktır. Ancak bu dönemlerin her biri insanlık açısından başarısızlıkla neticelenmesi dolayısıyla Tanrı’nın hesabı görmesiyle yeni bir dönem (dispensasyon) başlayacak, Yahudiler, kurtarıcı bir misyonla bu yeni dönemin en dikkat çekici figürü olarak bu çerçeve içerisinde yer alacaktır.
Buna göre kıyametin kopuşuna işaret ettiğine inanılan Armagedon Savaşı öncesinde ruhsal olarak yeniden doğan Evanjelik Hıristiyanlar göğe yükseltilerek ödüllendirilecektir. Bu inancı benimseyenler gökyüzünde İsa-Mesih ile birlikte olabilecek, ancak inanmayanlar ise göğe yükseltilmeyerek Deccal’ın hüküm süreceği yedi yıllık bir kriz sürecinin içerisinde yaşayacaktır. Daha sonra göğe yükselenlerle birlikte İsa’nın yeryüzüne dönüşü gerçekleşecek ve İsa, Kudüs yakınlarında Armagedon’da Deccal’i mağlup ederek merkezi Kudüs olan ve bin yıl sürecek olan milenyum krallığını kurarak tüm dünyayı hakimiyeti altına alacaktır.
Bu inanca göre Armagedon Savaşı’yla vaat edilmiş toprakların yeniden Yahudilerin eline geçmesi müjdelenmektedir. Bu kapsamda İsrail, vaat edilmiş topraktır ve gelecekte Yahudilerin tümü İsrail’e gelip Evanjelik olacaklardır. Bu süreçte dünya “türbülasyon” olarak ifade edilen, toplumsal kaosun ve doğal felaketlerin artacağı bir döneme girecek; Evanjelik ve kabalist teolojiye göre bu noktada kurtarıcı Mesih’in gelişini hızlandırmak için “iyi kullar” Tanrı’ya yardımcı olacak yaklaşımlar geliştirmelidir.
Bununla birlikte Evanjelikler İzmir Selçuk’ta bulunduğu iddia edilen Meryem Ana Evinin ve sırrının izini sürme gayretindedirler. Nitekim İncil yazarlarından biri olan Aziz Yuhanna’nın Evanjeliklerin de esas aldığı kıyamet öğretisinin önemli noktalarından biri Meryem Ana’ya dayanmaktadır. Çünkü Armagedon Savaşı ile vaat edilmiş toprakları müjdeleyen Yuhanna’nın bazilikasının Meryem Ana Evi’nin olduğu İzmir Selçuk’ta olduğu iddia edilmektedir. Yahudi kabalizminin yorumlarında da Meryem Ana “en son fethedilecek ülke olan Edom”dur. (yani Anadolu!)
Bu anlayışa göre kurtuluş yakın bir zamanda gerçekleşeceği için ve şu anda yaşayan insanlar insanlık tarihini yok etmekle emrolunmuşlardır. Bunun için insanlık tarihini sona erdirecek bir amansız savaş çıkarmak kutsal bir Tanrı ödevidir. Bu teolojiye göre kurtuluşun ve yeniden doğuşun olmazsa olmazı olan bu savaş, iyiler (Evanjelikler) ile kötüler (Evanjelik olmayanlar) arasında gerçekleşecek olan “Armagedon Savaşı”dır.
Bunun gerçekleşmesi için de Orta Doğu’da toplumsal ve siyasi kaosun sürekli dinamik tutulması, bir taraftan Tanrı’nın kurtarıcı planının bir parçası ve diğer taraftan İsa-Mesih’in ikinci gelişini hızlandıran/müjdeleyen ön hazırlıklar olarak değerlendirilmektedir.
Bu sapkın dini yoruma göre kutsal haç tekrardan ikame edilerek İslâm ile savaşmak gerekmektedir. Nitekim İslâm toplumları tümüyle radikal, İncil düşmanı ve gerçekleşmesi muhtemel Evanjelik planın en önemli tehdit unsurlarından biridir. Müslüman ülkeler içinde en güçlü konumda bulunan Türkiye, Evanjelistlerin hedeflerini gerçekleştirmek için büyük bir tehdit olduğundan, PKK, PYD gibi bölücü hareketlere destek vermektedirler.
Kaynak: Bilal Akyol, Altınoluk Dergisi, Sayı: 455