Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet’in Mezhepler ve Dini Akımlar Hususundaki Farklılıkları

Yahudilik Hristiyanlık Ve İslamiyet’in mezhepler hususundaki farklılıkları nelerdir?

I-YAHUDİ MEZHEPLERİ

Yahudi mezheplerini üç grup halinde toplamak mümkündür. Bunlardan ilki Hıristiyanlık öncesi Yahudi Mezhepleridir: Bunlar sırasıyla Hasidiler, Ferisiler, Sadukiler, Esseniler ve Zealotlardır. İkincisi, İslâm sonrası Yahudi Mezhepleridir. Bunlar Rabbanilik, Karailik, İseviyye, Yudganiyye ve Sazkaniyye mezhepleridir.

Her iki kısımdaki mezheplerden bazısı kendi içinde bir takım değişikliklere uğrayarak farklı isimler adı altında devam etmiş; bazısı ise günümüze ulaşamamıştır. Üçüncü grup olarak da günümüzdeki çağdaş Yahudi mezheplerini sayabiliriz.

Çağdaş Yahudi Mezhepleri

1789’da meydana gelen Fransız ihtilali yahudileri etkilemiş, o döneme kadar her yerden sürülen ve kötü bir muameleye tabi tutulan Yahudiler, bundan sonra bulundukları ülkedelerde bir takım haklara sahip olmuşlardır. Ayrıca beklenen Mesih’in gelmemesi yahudi milletinin ümidini kırmış, bu durum onların geleneksel yahudilik anlayışını gözden geçirmeye sevketmiştir. Bunun sonucunda bir takım yeni mezhepler ve anlayışlar teşekkül etmiştir.

Günümüzde devam eden üç grup Çağdaş Yahudi düşüncesini oluşturan gruplar şunlardır:

1-Ortodoks Yahudilik

2-Reformist Yahudilik

3-Muhafazakar Yahudilik

A-ORTODOKS YAHUDİLİK

Ortodoks yahudilik bugünkü İsrailin resmi mezhebidir; bu mezhep, Ferisilikle başlayan, Rabbilik’le devam eden ana akımın günümüzde devam eden şeklidir. 19 ve 20. yüzyılda gelişen dinde modernleşme hareketlerine karşı çıkan mezheptir. Yüzyıllarca gelişen geleneksilliği savunurlar, Tevrat, Talmut ve diğer klasik eserleri ve geleneksel görüşleri her türlü tenkitten uzak tutarlar. Kutsal kitapların ve şeriatın yeniden yorumlanmasına karşı çıkarlar. Bunu dinden uzaklaşma olarak değerlendirirler.

Yiyecekler ve ibadetlerle ilgili kurallara bağlılıklarını sıkı sıkıya sürdürürler. Mesela Cumartesi günü onlara göre kutsal dinlenme günüdür. Çünkü Tanrı kainatı 6 günde yaratıp yedinci günü olan Cumartesi günü dinlenmiş ve onlara da bunu emretmiştir. Onlar, o gün ateş yakmazlar, araba kullanmazlar, elektrikli aletlere dokunmazlar.

Ortodoks Yahudiler, kendi dışındakileri gerçek yahudi kabul etmezler. Ortodoks olmayan yahudi, günahkar addedilir. Ortodoks yahudiliğin büyük çoğunluğu siyonisttir.[1]

B-REFORMİST YAHUDİLİK

Daha çok Amerika yahudileri arasında yayılmıştır. Bugünkü İsrail’de ancak beşbin kadar müntesibi bulunmaktadır. Reformist yahudiler ortotoks yahudilerin görüşlerini kabul etmezler. Bugün reformist yahudilik, laikleşmiş yahudilik şeklini almıştır. Onlar, yahudiliğe sadece kültürel bir olgu olarak bakarlar.

Reformist yahudilerin temel görüşleri şunlardır: Onlar ahireti ve yeniden dirilmeyi kabul etmezler. Tevrat ve Talmut’u bütünüyle bağlayıcı olarak görmezler, bunların Tanrı’ya ait olup olmadığını tartışırlar, Mesihçiliği reddederler. Cumartesi tatiline ve yiyeceklerle ilgili yasaklara itibar etmezler. Yahudi ırkından olmayanların da yahudi dinine girebileceğini söylerler. Yahudi olmayanlarla evliliği kabul ederler. Havrada kadın erkek birlikte otururlar, kadınlar da ayinlerde haham olarak görev alabilirler.

C- MUHAFAZAKAR YAHUDİLİK

Muhafazakar yahudilik reformist yahudiliğe bir tepki olarak doğmuştur. Görüşleri itibarı ile Ortodoks Yahudilerle Reformist yahudiler arasında orta bir çizgide yer alırlar. İsrail’de ortodokslardan, Amerika’da ise Reformistlerden sonraki ikinci büyük yahudi mezhebidir.

Bunlar yahudi şeriatını bütünüyle reddetmemekle beraber onun değişebilirliğini kabul ederler. Sinagoklarda kadın erkek yan yana oturabilir ve haham olarak ayin yönetebilirler. Cumartesi kuralına pek titiz davranmazlar. Bu yönleriyle bir nevi Reformist yahudilere benzerler.

Yahudi olmayanlarla evliliği kabul etmezler. Yahudi bir anneden doğmayan çocuğu yahudi saymazlar. Önemli özelliklerinden biri de siyonist olmalarıdır. Bu yönleriyle de Ortodoks yahudilere benzerler.

Bu mezheplerin dışında öncülüğünü ünlü yahudi düşünür Mordecai Kaplan’ın yaptığı “Yeniden Yapılanmacı” akım, yahudi dinine uymakla birlikte yahudiler tarafından yahudi kabul edilmeyen, hatta farklı kutsal metinleri olan “Samiriler” bulunmaktadır. Bunun dışında irili ufaklı başka radikal gruplar da vardır.[2]

II- HIRİSTİYAN MEZHEPLERİ

Hıristiyanlıktaki mezheplerin oluşumu, Hz. İsa’nın dünyadan ayrılmasından hemen sonra Hıristiyanlığa giren Pavlos ile Hz. İsa’nın ilk cemaati arasındaki ihtilaflara kadar dayanır. Bu ihtilaflar onların kısa zamanda ikiye bölünmesine sebep olmuştur. Kadıköy konsili (M. 451) ile ilk ciddi bölünmeler meydana gelmeye başlamıştır.

Ayrıca inanç, ayin ve benzeri konulardaki ayrılıklar 11. yüzyılda doğu ve batı kiliselerinin birbirinen kopmasına neden olmuştur. Bundan sonra doğu kiliseleri ortodoks, batı kiliseleri katolik olarak anılmıştır. Daha sonra 15-16. yüz yıllardaki reform haraketleriyle başta protestanlık olmak üzere bir çok yeni mezhep ve kiliseler ortaya çıkmıştır.

A-KATOLİK MEZHEBİ

Hıristiyan dünyasında bugün en fazla mensubu bulunan mezheptir. Bu mezhep kendisini Hz. İsa’nın vekili olarak kabul ettikleri Petrus’a bağlar. Ruhani reisi Papa’dır. Papa bugün Vatikan devletinin başkanıdır. Dini statüde papadan sonra kardinaller, piskoposlar, rahipler gelir.

Bu mezhebin başlıca özellikleri şunlardır:

a- Papa yanılmaz bir otoritedir. Roma diğer kiliselerin ruhani merkezidir ve diğerlerinden üstündür.

b- Kilisenin dışında kurtuluş yoktur. İncilin yorumu ancak kiliseye aittir.

c- Teslis inancı, diğer mezheplerde olduğu gibi katoliklerde de en temel inançtır.

d- İsa gibi Meryem de günahsızdır. Meryem Tanrı katında şefaatte bulunur. Papalık, İsa gibi Meryem’in de günahsız olduğunu 1854’te, göğe yükseldiğini 1950’de karara bağlamış ve bunları değişmez inanç esası olarak benimsemiştir.

e- Hıristiyan din adamları olan azizler de Tanrı katında şefaatte bulunabilirler. Onların resimlerine ve kutsal emanetlerine saygı gösterilir.

f- Günah çıkarmak gereklidir. Kişi her yıl papaza günahını itiraf ederek günah çıkarmalıdır.

g- Başta ekmek şarap ayini (Evharistiya) olmak üzere diğer dini ayinleri kabul ederler. Ruhban sınıfı evlenemez. Ruhban sınıfı dışında olanlardan evlenenler boşanamazlar. Boşanmadan sonraki evlilik zina kabul edilir. Kilisede yapılmayan nikah sahih değildir. Vaftiz olmak gereklidir. Vaftiz olmadan ölen cehennemliktir.

h- Boğulmuş hayvanın etini ve kanını mübah sayarlar.

i- Ayin dili yakın zamana kadar Latince idi. 1965’deki İkinci Vatikan Konsili’nde değişik dillerde ayin yapılmasına izin verildi.

B-ORTODOKS MEZHEBİ

1054’te Ortodoks kilisesi kesin olarak batı Katolikliğinden ayrılmıştır. Merkezi Bizans’ta olan Ortodoks kilisesi, Roma Katolik kilisesinin üstünlük iddiasına karşı çıkarak kendisinin daha doğru yolda olduğunu söylemiştir. Bu ayrılığın daha başka dini ve siyasi sebepleri de vardır. Mesela 4. haçlı seferinde (1204) Katoliklerin Bizans’a girip şehri yağmalaması, her iki kilisenin arasının açılmasını sebeplerinden birisidir.

Ortodoksların ruhani liderlerine “patrik” denir. Ortodoks dünyasında dört büyük patriklik vardır. Bunlardan ilkini İstanbul patrikliği oluşturur. Buna aynı zamanda Fener Patrikliği veya Rum Ortodoks Patrikliği de denir. Diğer patriklikler ise İskenderiye, Kudüs ve Antakya patriklikleridir. Bunlara bağlı bir çok özerk ve kismen özerk kiliseler bulunmaktadır. Bunların tümüne Doğu Kiliseleri adı verilir.

Ortodoksları diğer hıristiyan mezheplerden ayıran özellikler şunlardır:

a-Papanın üstünlüğünü, onun İsa’nın vekili olduğunu ve yanılmazlığını kabul etmezler.

b-Bunlar ilk yedi konsili kabul ederler; diğerlerini kabul etmezler.

c-Hz. İsa, Meryem ve hıristiyan azizlerini tasvir eden resim ve İkonlara geniş yer verir ve saygı gösterirler.

d-İbadet her ülkenin kendi diliyle yapılır.

e- Evheristiya (ekmek-şarap ayini) ayini, ekmeğe maya, şaraba su katılarak kutlanır.

f-Papazlar evlenebilir; keşişler, piskoposlar ve patrikler evlenemez.

g-Katoliklerde boşanmış kadınla evlenmek zina kabul edilip boşanma hoş karşılanmazken Ortodokslarda belli şartlar dahilinde boşamaya musade edilmiştir.

C-PROTESTAN MEZHEBİ

  1. yüzyılda ünlü hıristiyan reformcu Martin Luther (1489-1546) Roma Katolik Kilisesine başkaldırmıştır. Bunun sebebi de kilisenin günahları bağışlaması, bunu mali bir kaynak haline getirmesi, kutsal kitabı yorumlamayı kendi tekelinde bulundurması gibi hususlardır. Onun bu itirazı oldukça taraftar buldu ve böylece reformlar başlamış oldu. Bunun sonucunda çeşitli protestan kiliseler meydana geldi.

Protestan kiliseleri Luteran, Anglikan ve reforma edilmiş kiliseler gibi çeşitli kollara ayrılırlar. Bunun dışında bu mezhepten Adventistler, Mormonlar gibi farklı dini akımlar ortaya çıkmıştır.

Protestanları diğerlerinden ayıran özellikler:

a-Papanın otoritesini ve yanılmazlığını reddederler.

b-Kilisenin kutsal kitap yorumu yetkisi yoktur. Her hıristiyan kendisi kutsal kitabı yorumlayabilir.

c-Dini ayinlerden (Sakramentlerden) sadece ikisini; Evheristiyayı (Ekmek-şarap ayini) ve vaftizi kabul ederler.

d-Günah itirafının mecburiliğini ve kilise mensuplarının günah çıkarma yetkisine sahip olduklarını kabul etmezler.

e-Kiliselerde resim ve heykele yer vermezler.

f-Ârafa ve ebedi cezaya inanmazlar.

g-Hz. Meryeme diğer mezhepler kadar önem vermezler, azizleri kabul etmezler, onlar için özel ayin yapmazlar.

h-Teslisi kabul ederler. Hıristiyan mezhepleri arasında teslis konusunda hiçbir ayrım yoktur, hepsi de teslisi kabul ederler.

D-DİĞER HIRİSTİYAN MEZHEPLERİ VE AKIMLARI (Yehova Şahitleri, Anglikan Kilisesi, Baptistler, Mooncular vb.)

1-Monofizit Kiliseler

Hz. İsa’da ilahî ve beşeri iki özelliğin birleşerek tek tabiat olduğunu savunan bağımsız ve özerk kiliselerdir. Bunlar, Süryani kilisesi, Ermeni kilisesi, Habeş, Mısır kiliseleridir. Bu kiliseleri diğer hıristiyan kiliselerinden ayıran bir takım özellikler vardır.[3]

2- Monoteist (Teslisi Reddeden) kiliseler

Reformcu kilise hareketleri arasında teslisi kabul etmeyen, İsa’yı tanrı değil peygamber ve insan sayan kilise ve akımlara monoteist kiliseler denir. Monoteist kiliseler, büyük kiliselerce sapık sayıldıkları için bugüne kadar “Kiliseler Birliğine” kabul edilmemiştir.[4]

Monoteist kiliseler, Uniteryanlar, Lorberianlar ve İsa-Mesih havarileri gibi kiliselerdir. Bunlar bir nevi kilisenin teslis inancına tepki olarak doğmuştur. İngiltere, Almanya ve Amerika’da az da olsa mesupları vardır. Ortak inançları teslisin reddi ve Allah’ın birliğine imandır. Hz. İsa’nın insan ve  peygamber olduğuna inanırlar.[5]

3-Yehova Şahitleri

İlk bakışta buradaki yehova kelimesinin Yahudiliğe ait bir görüşü veya mezhebi çağrıştırdığı akla gelebilir. Gerçekte ise Yehova şahitleri mesihi bir hareket olup Hıristiyanlıktan doğmuş bir mezheptir. Yehova kelimesi, yahudilikte tanrı için kullanılan     “Yahve” kelimesinden türetilmiştir. Yehova şahitleri bu kelimeyi Eski Ahit’ten almış ve benimsemişlerdir.

Mezhebin kurucusu C. T. Russel’dır. Bu mezhep önceleri onun adıyle anılırken daha sonra bu adı almıştır. Russel ciddi bir eğitim görmemiştir. Onun yalan söylediği, çıkarına göre hareket ettiği mahkemece ortaya çıkarılmıştır.

Yahova şahitleri, Mesih’in 1914’te ikinci defa gelerek gökte Tanrı’nın krallığını başlattığına inanırlar. Onlara göre Mesih daha sonra beraberindeki 144 bin yehova şahidi ile yeryüzüne inecek, bütün siyasi kuruluşları, devletleri, milletleri, kısaca bu şeytani güçleri yok edecek, böylece yeryüzünde Tanrı’nın krallığını kurmuş olacaktır. Onların beklemesine karşın, mesih yeryüzüne inmemiş ve kurucusu Russel 1916’da ölmüştür.

Yahova şahitlerinin temel görüşlerini şöyle özetleyebiliriz:

1-Mukaddes Kitap Tanrı’nın sözüdür ve hakikattır. Yehova şahitleri bu hakikatleri bildirmekle yükümlüdürler.

2-Tanrı tektir ve adı Yehova’dır. Tanrı dünya üzerindeki kötü sistemleri armagedon (son savaş, Kıyamet) savaşları ile ortadan kaldıracaktır. Cehennem diye bir şey yoktur.

3-İsa Tanrı’nın oğludur ve Tanrı’ya eşit değildir. O Tanrı’nın yarattığı ilk varlıktır. O insanlığın kurtuluşu için kendini feda etmiş, çarmıha gerilmiştir. O şu an ruhen yaşamaktadır. Onda ilahî tabiat bulunmaz.

4- İsa’nın yeryüzüne inişiyle kurulacak olan ilahî krallıkta yeryüzü asla imha ve yok edilmeyecek, kötülük ortadan kalkacaktır.

5-İnsanlık Adem’in günahından dolayı ölmektedir. Ölümden kurtulmak için yeniden diriltilmek gerekmektedir. Bunun yolu da yehova şahidi olmaktan geçer. Din, sadece Yehova şahitlerininkidir, diğer dinler sahtedir.

6-Şeytan bu dünyanın görünmez yöneticisidir.

7-Yehova şahidi Tanrı Yehova’nın askeridir. O ayrıca askerlik yapmaz. Bayrağı put olarak görür. Milli marşı, milli duyguları tanımaz.

8-Dini ayinlerden vaftiz ile ekmek-şarap ayinini kabul ederler.

Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığının gözetiminde1960-1970 yılları arasında hazırlanan raporlarda Yehova Şahitleri ile ilgili şu bilgilere yer verilmiştir:

Bugün teşkilatın merkezi Newyork’tadır. Teşkilatın maddi kaynağının çoğunu Watch Tower Bible... adlı bir kuruluş karşılamaktadır. Ayrıca teşkilata girenler misyonerleri bedava barındırmak gibi işleri seve seve yaparlar.

1960 verilerine göre cemaatin adı zikredilen teşkilatında  faaliyet gösterenlerin sayısı 900 bin civarındadır. Bunların 600 bini özel rehberlik vazifesi görür ve gruplar halinde dünyanın çeşitli bölgelerinde propanda yaparlar. Sayıları her yıl artmaktadır. Bunlar kapı kapı, ev ev dolaşarak vaaz edip propaganda yaparlar, her ay bu hizmete mesai ayırmak zorundadırlar.

Yukarıdaki bilgiler de gösteriyor ki Yehova şahitlerinin faaliyetleri hızla artmaktadır. Kökü dışarda bulunan bu mezhep iyi teşkilatlanmış olup amacı milli devletleri yıkarak Yehova şahitleri için zemin hazırlamaktır.

Yehova şahitleri 1919 yılından beri 121 dilde 700 milyondan fazla kitap ve broşür, yüz milyonlarca dergi ve risale dağıtarak fikirlerini yaymaya çalışmaktadırlar.

Yehova şahitleri kendilerini “İsa Mesih’in önderliği altında yeryüzünde tanrının krallığını yerine getirmeye hazır ve kendilerini buna vakfetmiş insanlardan meydana gelen bir topluluk” olarak tanımlarlar. Yehova şahitleri bir vaizler cemiyeti olup toplu halde  misyonerlik vazifesi yaparlar.

Yehova şahitleri yurt içinde gizli ve sinsi bir şekilde faaliyet gösterirken yurtdışındaki müslümanlar arasında da aynı şekilde çalışmaktadırlar. Dergiler, broşürler dağıtmaktadırlar. Yehova şahitleri yurtları, pansiyonları, evleri ve hastaneleri sık sık ziyaret ederek çalışmalarını sürdürmektedirler.[6]

Yehova Şahitlerinin 2001 yılı istatistiklerine göre 235 ülkede 6.117.666 Yehova Şahidi yaşamaktadır. Türkiye’deki sayıları ise 1.621, dir[7]

4-Cizvitler

Roma Katolikliğine bağlı olan, “İsa’nın arkadaşları” adıyla bilinen ve Paris’te kurulmuş olan bir hıristiyan tarikatıdır. Her cizvit iffetli olmaya, fakir kalmaya ve baştaki idarecilerin istediği her yere misyoner olarak gitmeye yemin etmektedir. Bu akım, zamanla hıristiyanlar arasında etkili bir pozisyon kazanmıştır. Bugün dünyanın her tarafında üyeleri bulunan cizvilerin misyonerlik faaliyetleri devam etmektedir.

5-Anglikan Kilisesi

  1. yüzyılda reform hareketinden sonra İngiltere’de ortaya çıkmış bir hıristiyan mezhebidir. Anglikanizm protestanlığın İngiltere’ye mahsus bir şeklidir. Bu mezhep Katoliklikle Reformcu Protestanlık arasında uzlaştırmacı bir yol takip etmektedir. Yine bu mezhep kısmen reforme edilmiş Katoliklik olarak görülür.

Anglikanlar, papanın otoritesini reddederler. Ayin dili olarak Latince yerine İngilizceyi kullanırlar. Anglikan kilisesinin başı, kral ve kraliçedir. Bu kilise  devletin resmi kilisesidir ve devlet tarafından korunup desteklenir. Kilise ve törenlerdeki ayinlerde millilik unsuru esastır. 18. yüzyildan itibaren Amerika, Kanada ve Avustralya gibi yerlerde yayılan Anglikanizm’in bugünkü mensupları 30 milyon civarındadır.

6- Luteran Kiliseler

Martin Luther’in başlattığı reform hareketleri sonunda kurulan mezheplerin genel adıdır. Luter’e göre Tanrı ile insan arasında aracı bir kuruma ihtiyaç yoktur. Ona göre papa ve konsiller yanılabilirler. Rahipler evlenebilirler. Bu kilise Almanya, Ameraka ve İskandinav ülkelerinde yaydır. Mevcudu 100 milyon civarındadır. Kilise dili milli dildir. Günah çıkarma mecburi değildir. Vaftizi kabul ederler. Roma katolik azizlerine ait olan özel günlerin çoğunu kutlamazlar.

Luteran kiliselerin dışında ayrıca reforme edilmiş kiliselerden de bahsedilebilir. Bunların, Batı Avrupa, İskoçya ve Amerika’da 47 milyon kadar mensubu bulunur. Bu kiliseler, 140 civarında müstakil kiliseden oluşan bir topluluktur. Kiliseler demokratik yollarla seçilen meclis ve komitelerce idare edilir. Papaz yoktur, papazların yerine ayinler pastör denen din adamları tarafından yönetilir. Kiliselerde resim ve heykel bulunmaz.

7-Babtistler ve Metodistler

Vaftizci kiliseler olarak da bilinen Baptistler, Hollanda’da doğmuş olan ve 30 milyon kadar mevcudu bulunan bir protestan mezhebidir. Çocukların küçük yaşta vaftiz edilmesine karşı çıkarlar. İsa’nın zeytindağı vaazının İsa’nın şeriatı olarak uygulanabileceğini savunurlar, bundan dolayı çoğu kez Eski Ahid’i reddederler.

Metodistler, 18. yüzyılda  Protestanlığa bağlı olarak ortaya çıkan başka bir akımdır. Kurucuları anglikan papazlarıdır. Bunlar 0xford üniversitesinde yeni bir manevi hayat yolu vazetmeleri, dua ve oruçlarında yeni bir yol tutmaları, oxfort hapishanesindeki tutukluları düzenli olarak ziyaret etmeleri, yoksul çocukların eğitimlerini üstlenmeleri, dini günlerinde metodik bir düzen takip etmelerinden dolayı “metodistler” diye adlandırılmışlardır. Mevcudu 30 milyon civarındadır. Mensupları genelde Amerika ve İngiltere’de bulunmaktadır.[8]

8- Adventistler

Amerikada kurulmuş olup Protestan kaynaklı bu mezhep, İsa’nın gelişini umutla beklemektedir. Bu mezhebin mensupları İsa’nın ikinci kez dünyaya geleceği ile ilgili birkaç kez tarih vermiş, ancak onların verdiği tarihte İsa gelmemiş, o gelmeyince farklı tarihler vermeye devam etmişlerdir.. Aynı zamanda  bu gelişi çeşitli şekillerde yorumlama yoluna gitmişlerdir.

Bugün Adventist gruplar içinde en etkili olanı  “yedinci gün adventistleri”dir. Bu grup Kitab-ı Mukaddes’in kurallarına bağlılık gösterirler. Bundan dolayı ibadetlerini Pazar değil cumartesi günü yerine getirirler ve cumartesi günü ile ilgili Eski Ahi’teki kurallara uyarlar. Bunların merkezi Woshingtonda bulunur..Yeinci gün adventistleri bu akımın en önemli önderlerinden biri olan bayan Ellen Gold White’ı peygamber olarak kabul etmektedirler.

 Yedinci Gün Adventistleri bu gün en fazla misyonerlik faaliyetinde bulunup, taraftarlarının sayısını sürekli artıran dini bir gruptur. Bu gün 1999 yılı sonu verilerine göre dünyanın 205 ülkesinde faaliyet ağını oluşturmuş ve 10 milyonu bulan taraftara sahip olmuştur. Misyon faaliyetleri bağlamında eğitim alanında ilkokuldan üniversiteye  kadar bir çok eğitim kurumları ve 245 ayrı dilde yayın yapan yayınevleri ve bunun yanında Cumartesi okullarıyla  faaliyet göstermektedirler. Sağlık alanında dispanserden büyük hastanelere, gıda endüstrilerine, çocuk bakımı ve huzurevlerine varıncaya kadar, gönüllü gençlik servisleri ve gezici vaizleriyle geniş bir topluma yönelik misyon çalışmalarını sürdürmektedirler. 

 Türkiye’de misyonerlik faaliyetlerine devam etmekte, İstanbul Taksim de kendilerine ait bir kiliseleri bulunmaktadır. Bu gurubun Türkiye aleyhinde –özellikle bölücü gruplarla ilişkiye girerek-faaliyetlerde bulunduğu iddia edilmektedir.[9]

9-Moonculuk

Moonculuk, Sun Myung Moon tarafından Güney Kore’de kurulmuş bir harekettir. Önceleri Budist olan Moon sonra Hıristiyanlığın Protestan kolundan olan Presbiteryan kilisesine girmiş, daha sonra ise Yehova şahitlerinin prensiplerini benimsemiştir. O, zaman zaman, Hz. Musa, Hz. İsa, Buda ve hatta Allah Teala ile konuştuğunu iddia etmiştir. Moon bu sapık fikir ve hareketlerinden dolayı Presbiteryen kilisesinden kovulmuştur.

Moon, faaliyetlerini Güney Kore’nin başkenti Seul’de bütün dinleri birleştirmeyi amaçlayan uzlaştırmacı bir hareket olarak başlatmıştır. Ayrıca o tanrının yeryüzündeki krallığını yeniden kurmak için gönderildiğini iddia etmiştir. Moonculuk olarak bilinen bu hareket daha sonra Japonya’ya, Batıya ve Amerikaya taşınmıştır. Bugün Amerikada uluslar arası faaliyetlerine devam etmektedir.

Mooncular milletlerarası kongreler düzenlemekte ve dünyaca önde gelen ilim adamlarını bu kongrelere davet etmektedirler. Hareketin mali kaynağı teşkilatın bağlılarının ticari gelirleridir. Moonculuk aileleri böldüğü, gayr-ı meşru yollardan kazanç temin ettiği, teokratik bir devlet kurmak istediği, bozguncu bir teşkilat olduğu ve vergi kaçırdığı için kuşku ile karşılanmıştır. Mooncular heryıl bir başka ülkede gençlik kampları, kongreler, ilmi toplantılar düzenleyerek fikirlerini anlatmaya çalışmaktadırlar. Dünya genelinde 2 milyon  kadar mensubu bulunmaktadır. Müntesipleri Güney Kore, Fransa ve Amerikada yaşamaktadır.

Siyasi açıdan komünizm karşıtı ve demokrasi yanlısı söylemlerile dikkati çekmektedirler. Ekonomik açıdan da oldukça oldukça güçlü olan bu mezhebin bir çokdeğerli menkul ve gayri menkulleri, M16 silahları da dahil olmak üzere çeşitli silah üreten  fabrikaları, ayrıca otmotiv, elektrik, nakliye, gıda ve mücevher mağazalarından oluşan geniş bir alanda etkili oldukları görülmektedir. Ayrıca başta The Washington Times ve The Middle East Times gibi dünyaca ünlü gazete ve yayınevleriyle de bu alandaki faaliyetlerini sürdürmektedirler.  Mooncular her yıl geleneksel olarak kurucuları Sun Myung Moon da  katılımıyla  stadyumlarda düzenledikleri toplu nikah törenleriyle[10] dikkatleri üzerlerine çekmektedirler.

Mooncular Türkiye’yi de hareket alanları içine almışlardır. Mooncular İstanbul’da Ortadoğuya hitab eden Middle East Times gazetesinin Türkiye temsilciliğini açmış, dünya dinleri üzerine gençlik semineri düzenlemiş ve 1991’de “dünya dinleri konseyi” toplantısını gerçekleştirmişlerdir. Bu toplantının konularından biri de Müslüman-Hıristiyan diyaloğu olmuştur. Ayrıca Moon teşkilatı, 1992’de Türkiye’den çağırdıkları din, ilim ve siyaset adamlarına masrafları  teşkilata ait olmak üzere Amerikada 40 günlük seminer düzenlemiştir. En son 20 Mart 2002 tarihinde Ankara da kendi kurmuş oldukları “Uluslararası Dünya Barış Federasyonu” adına “Ulusal Eğitim, Aile Kurumunun Güçlendirilmesi ve Gençliğin Eğitilmesi” konulu bir toplantı yapılmıştır. Üst düzey yönetici, idareci hatta bir kısım İlahiyatçıların da katıldığı bu program  kamuoyunda uzun tartışmalara neden olmuştur.[11]

Yukarıda adı zikredilen mezheplerin dışında Hıristiyanlıkta Ebiyonitler, Maruniler, Presbiteryenler, Kuveykırlar ve Mormonlar gibi daha bir çok kilise ve tarikatlar bulunmaktadır.[12]

III-  İSLÂM MEZHEPLERİ

Giriş

Terim olarak mezhep kendi içinde tutarlı bir düşünce sistemine sahip olduğu kabul edilen itikadi ve fıkhi doktrini ifade eder. İslâm’da mezhep kurucusu olan imam veya müçtehit hiçbir şekilde bir din kurucusu veya yeni bir din tebliğcisi değildir. Mezhep imamları esasında mezhep kurmak için ortaya çıkmamışlardır. Onlar böyle bir iddiada dahi bulunmamışlar; ancak daha sonra gelenler mezheplerin isimlerini belirlemişlerdir.

Yüce Allah tarafından konulan ve Hz. Muhammed (a.s.) tarafından tebliğ edilen  dinin, gerek akaid gerekse fıkıh alanına giren meseleleri delilleriyle birlikte ele alıp bunlarla alakalı çözüm yolu bulma ihtiyacı karşısında, delillerden hüküm çıkarma yeteneğine sahip olan alimler birbirinden farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Ancak bu görüşler İslâm dininin temel esaslarına aykırı olmayan, dinin özünü/aslını değiştirmeyen, sadece yoruma açık meseleleri çözüme bağlayan görüşlerdir.

İslâm mezhepleri, hiçbir zaman İslâm dininin iman ve ibadet esaslarını inkar etmemişlerdir. Bütün alimler, Allah’ın kitabını, Resullah’ın Sünnetini ve sahabenin icmaını rehber edinmiştir. Ayrıca İslâm mezhepleri, birbirlerine karşı saygı ve sevgi hisleriyle dolu olmuş, zaman zaman bunu ifade etmişler, hiçbir zaman birbirlerini sapıklıkla itham etmemişlerdir. Nitekim Şafii mezhebinin kurucusu olan İmam Şafii, Hanefi mezhebinin kurusu İmam Ebu Hanife hakkında “İnsanlar fıkıhta Ebu Hanife’ye muhtaçtırlar.”  demiştir.

İslâm mezheplerinin ortaya çıkışını şöyle hulasa edebiliriz; a) İslâm’ın getirdiği fikir ve vicdan hürriyeti, b) fertlerin birbirinden farklı karakter ve düşünceleri, c) bir kısım ayet ve hadislerin yoruma açık olması, d) bunları değerlendiren alimlerin değişik metodlara sahip olması, e) müslümanların farklı kültürlere mensup toplumlarla temasa geçmesi, f) bir takım felsefi eserlerin tercüme edilmesi, g) değişen ve gelişen toplum hayatının ortaya çıkardığı yeni meselelere çözüm yolu aranması gibi sebeplere dayanmaktadır.

Zamanla kitap ve sünnetten hüküm çıkarma gücünde olmayanlar, bu güçteki alimlerin görüş ve düşünceleri etrafında toplanarak mezhepleri oluşturmuşlardır.

A-İTİKADİ MEZHEPLER

İslâm dini tevhide dayanan bir dindir. Tevhid, Yüce Allah’ı ibadet edilecek yegane  varlık ve tek otorite kabul etmek demektir. İslâm dininin inanç esasları, 6 maddede özetlenmiştir. Bunlar kısaca, Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kader ve kazaya iman etmektir. İslâm alimleri bu itikadi prensipleri ihtilaf etmeksizin kabul etmişlerdir.

İslâm itikadını oluşturan bu 6 iman esasına bağlı olan bir kısım feri (doğrudan esas konuyla ilgili olmayan)  meseleler zamanla tartışılmış ve gün geçtikçe akaid kitaplarına yeni konular dahil olmuştur. Bunlar, Allah’ın sıfatları ve bunların yorumu, Kur’an’ın mahluk/yaratılmış olup olmadığı, cennette Allah’ın görülüp görülemeyeceği, insanın fiilleri, insanın güç yetiremeyeceği meselelerde sorumlu tutulup tutulmaması, rızık, ecel gibi mevzulardır. İtikadi mezhepler, bu konuları kabul etmekle birlikte izah ve yorumunda bir takım farklı yaklaşımlarda bulunmuşlardır. Bu yüzden kendi aralarında farklı itikadi mezheplere ayrılmışlardır.[13]

Temel İtikadi Mezhepler

1-Selefiye Mezhebi

Selefiye kelimesi, ilk alimler, geçmiş İslâm büyükleri manasına gelir. Bunlar iman esasları ile ilgili konularda ayet ve hadislerle yetinip bunları tevil ve yoruma gitmeden kabul etmişlerdir. Peygamber ve sahabenin inançta takip ettikleri yolu devam ettirmişlerdir. Müslümanların çoğunluğu, Eş’arilik ve Matüridilik ortaya çıkıncaya kadar bu mezhebe bağlı kalmışlardır.

Selefiyenin en belirgin özelliği akaid sahasında akla rol vermemek, ayet ve hadisle yetinmek, müteşabihleri[14] tevil etmeden manasını Allah’a havale etmektir. Mesela Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın eli onların eli üzerindedir”[15] buyrulmaktadır. Bu ayette Allah’ın eli olduğu haber verilmektedir. Selefiye “Allah’ın elinin olduğuna iman ederiz, ancak onun elinin nasıl olduğunu bilemeyiz, bundan kastedilen mananın ne olduğunu anlayamayız ve bilmek için de düşünmeyiz, bundan kaçınırız” der.

2-Maturidiye

İtikadda İmam Matüridi’ye tabi olanların oluşturduğu mezhebe Matüridiye mezhebi denir. Mezhebin kurucusu, Türk asıllı Ebu Mansur el-Matüridi olup M. 944’de vefat etmiştir.

İslâm dünyasında ortaya çıkan bir kısım batıl ve bid’adçı mezheplere cevap vermede selef metoduyla mümkün olmuyordu. Çünkü selefiye, akla fazla yer vermiyordu. Buna mukabil diğer bid’atçı mezhepler, akli ve felsefi ilimleri kullanarak İslâm itikadına zarar vermeye çalışıyorlardı. İşte böyle bir dönemde ortaya çıkan Matüridiye mezhebi, akaid sahasında ayet ve hadisle birlikte dinin anlaşılması için aklı da gerekli bir vasıta kabul etmiştir.

Matüridiye mezhebinin prensiplerini şöyle sıralayabiliriz:

a-Kendisine din ulaşmasa bile kişi aklıyla Allah’ı bulabilir

b-İyi ve kötü, güzel ve çirkin akılla bilinebilir. Allah bir şeyi emretmişse güzel olduğu için emretmiştir; bir şeyi yasaklamışsa kötü olduğu için yasaklamıştır.

c-Kulda cüz’i irade vardır. Kul bu iradesi ile seçimini yapar, Allah, kulun seçimine göre o fiili yaratır.

d-Allah kuluna, gücünün yetmeyeceği mükellefiyetleri yüklemez.

e-Allah’ın fiillerinin (yaratma, rızık verme, öldürme gibi) muhakkak bir sebep ve hikmeti vardır. Ancak kul bunun hikmetini her zaman kavrayamayabilir.

Matüridiye mezhebi bugün Türkiye, Balkanlar, Ortaasya, Çin, Pakistan, Hindistan gibi yerlerde yaygındır.

3-Eş’ariye

İtikadda İmam Eş’arinin görüşlerini benimseyen mezhebe Eş’ariye mezhebi denir. Mezhebin kurucusu, Ebu’l-Hasen el-Eş’ari olup M. 936’da vefat etmiştir. İmam Eş’ari, önceleri akla aşırı derecede yer veren Mutezile mezhebine bağlı iken daha sonra bu mezhepten ayrılmış ve kurduğu mezheple de onun aşırı görüşlerini tenkit etmiştir. Eş’ari alimleri kelam ilmini kurup geliştirerek onu felsefe ile rekabet edebilecek bir seviyeye yükseltmişlerdir. Eş’ariye mezhebi asıl meselelerde Matüridiye ile aynı görüşü benimsemelerine rağmen Matüridiye’den ayrıldığı bazı noktalar bulunmaktadır. Bunblar:

a-Kendine dini tebliğ ulaşmayan kişi, akılla Allah’ı bulmak ve ona iman etmekle mükellef değildir.

b-İyi ve güzel, kötü ve çirkin akılla değil dinle bilinir. Fiilin kendisinde güzellik ve çirkinlik yoktur. Bir şey Allah emrettiği için güzel, yasakladığı için çirkindir.

c-Kulda başlı başına bir cüz’i irade yoktur. Kulun iradesi Allah’ın iradesine bağlıdır.

d-Allah kulun güç yetiremediği şeyleri dilerse yükleyebilir, buna kimse mani olamaz. Ancak Allah Teala kullarına böyle bir yük yüklememiştir.

e-Allah’ın fiillerinde mutlaka bir sebep ve hikmet aramak gerekmez.

İslâm dünyasında itikadda Matüridiye mezhebinden sonra Eş’arilik ikinci sırada gelmektedir. Hicaz, Kuzey Afrika, Mısır, Irak ve Suriye’de yaygındır.

4-Şia

Şia, Hz. Ali tarafını tutan ve onun diğer bütün sahabilerden üstün olduğunu kabul edenlerin oluşturduğu mezheptir. Bu mezhep ilmi olmaktan ziyade siyasi bir mezhep hüviyetindedir. Onlara göre, Hz. Ali Resulullah’tan sonra müslümanların en üstünüdür. Halifelik ve imamlık insanlara bırakılacak işlerden değildir. Bu sebeple Hz. Peygamber, kendisinden sonra kimin halife olacağını açıklamıştır. Bu da Hz. Ali’dir. İlk üç halife Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman Hz. Ali’nin halife olmasını engellemişlerdir

İmamet Şia mezhebinin temel esaslarından biridir. Şia’ya göre imamlar, peygamberler gibi büyük ve küçük günahlardan korunmuşlardır (masum). İmam, müslümanların dini işlerini peygamber adına yürüten başkandır. Allah Teala peygamberden sonra kimin imam olacağını bildirmiştir. Buna göre Hz. Peygamber Allah’tan aldığı vahiylerle kendisinden sonra Hz. Ali ve evladının imam tayin edildiğini açıklamıştır. İmamlar ilahî bir lütuf olarak ilhamla gaybı bilirler.

Şia mezhebi, İmamiye, Zeydiye, İsmailiye ve Keysaniye gibi bir çok kola ayrılmışdır. Bu mezhepler içerisinde Zeydiye gibi ehl-i sünnete[16] çok yakın olanlar bulunduğu gibi, Zenadika ve Karmatiler gibi aşırı bir şekilde sapık fikirler öne sürenler  de ortaya çıkmıştır.

Şia mezhebine göre büyük günah işleyenler tevbe etmezlerse ebedi olarak cehennemde cezalandırılacaklardır.

Şia mezhebi, İran, Irak, Orta Asya gibi yerlerde yayılmıştır.

Burada zikredilen itikadi mezheplerin dışında Hariciye, Mutezile, Mürcie, Müşebbie/mücessime ve cebriye gibi daha başka bir kısım itikadı mezhepler bulunmaktadır. Ancak bunlara mensup olanların sayısı oldukça azdır.[17]

B- AMELİ MEZHEPLER

Hz. Peygamber hayatta iken vahiy devam ettiğinden karşılaşılan meseleler doğrudan doğruya Resulullah’a arzedilir, konu hakkında ya ayet iner ya da Peygamber onu kendi ictihadı ile çözüme kavuştururdu. Esasında Resulullah’ın ictihatı vahyin kontrolünde olduğundan onun ulaştığı sonuçların isabetsiz olması halinde o sonuçlar o haliyle kalmaz, doğrusu Allah Teala tarafından Hz. Peygambere (a.s) bildirilerek tashih edilirdi. Resulullah’ın bu yola başvurmasının asıl önemli yönü ise sahabeyi ictihata alıştırması ve özendirmesidir. Nitekim Hz. Peygamber Muaz b. Cebel’i Yemen’e kadı olarak gönderirken ona, önüne getirilen herhangi bir meseleyle ilgili Allah’ın kitabında ve peygamberin sünnetinde bir hüküm bulunmadığında ne yapacağını sorması üzerine Muaz’ın “Kendim ictihad ederim” cevabını vermesi, Hz. Peygamber’i ziyadesiyle memnun etmiştir.[18]

Hz. Peygamber’in vefatından sonra sahabe hem Kur’an ve sünnetin çizdiği istikametten ayrılmama hem de karşılaşılan yeni meseleleri çözüme kavuşturma zarureti ile  karşı karşıya kalmıştır. Bu sebeple ortaya çıkan yeni meselelere dini çözüm üretme ve ictihat faaliyetinde bulunma zorunluluğu hasıl olmuştur. Nitekim Hz. Ömer, bizzat kendisi bir çok ictihadda bulunmuştur. Sahabe döneminden sonraki dönemlerde yeni meselelere çözüm üretme ihtiyacı daha da artmış ve bu faaliyet neticede mezheplerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Mezheplerin ortaya çıkışı kısaca şöyle özetlenebilir:

Fakihlerin ve müctehidlerin anlayış ve idrak seviyelerinin farklı olması. Bunların muhtelif yerlerde ve çeşitli kültürlere ait bölgelerde yaşaması değişik ictihatların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Çünkü her yerde farklı sorunlarla karşılaşılıyor, bu sorunlara içinde bulunulan şartlara göre çözüm üretmek gerekiyordu.

Metod ve ölçülerin farklı olması da ayrı bir sebep olarak zikredilebilir. Mezheplerden bazısı aklı ön plana çıkarmış, bazısı ise daha çok nakle dayanmıştır.

Kitap ve Sünnet’teki bazı ifadelerin mesela müteşabihlerin bulunması da mezheplerin oluşumuna tesir etmiştir. Bazı mezhepler, müteşabihleri farklı şekillerde yorumlamış, bazıları ise bu konuda yorum yapmaktan sakınmıştır.

İtikadi mezhepler gibi fıkhi mezheplerin de büyük kısmı kurucusu sayılan müctehidlere nispetle anılır. Burada 4 mezhep adıyla şöhret bulan sünni fıkıh mezheplerini ele alacağız.

1-Hanefi Mezhebi

Hanefi mezhebi, kronolojik olarak fıkıh mezheplerinin ilkidir. İmam Azam Ebu Hanifeye (ö. 767) nispet edildiği için bu adı almıştır. Ebu Hanife, Irak’ın Küfe şehrinde hocası Hammad.b.      Süleyman’dan sonra onun yerine geçip ders vermeye başladı. Onun ders halkasında yetişen talebelerin 4 bini aştığı nakledilmektedir. Bunlardan 40’ı ictihat derecesine vardığı (Kitap ve Sünnet’ten hüküm çıkarabilme seviyesine ulaştığı) bilinmektedir. En meşhur talebeleri İmam Muhammed, Ebu Yusuf ve İmam Züfer’dir. Onun talebeleri, delile dayanarak bazı durumlarda hocalarının hilafına görüş beyat etmiş, onların bu görüşleri de müslümanlar tarafından kabul görmüştür.

Ebu Hanife’nin ticari hayatın ve günlük meselenin içinde bulunması, insanların problem ve ihtiyaçlarını yakından tanıması, onun görüşlerinin kabul görmesini sağlamış ve uygulama şansını artırmıştır. Ebu Hanife, delilleri içinde bulunduğu şartları ve insanların ihtiyaçlarını dikkate alarak dinin genel ilke ve amaçları açısından yeniden değerlendirmeye tabi tutmuştur. Hadis ile re’y (akıl yürütme) arasında makul bir denge kurmuştur.

Ebu Hanife, örf ve adetleri, Kur’an’ın genel ilkelerini ve kamu yararını daima göz önünde bulundurmuş, kişinin hak ve hürriyetlerinin korunmasını ilke edinmiştir.

Hanefi mezhebi, Türkiye, Türkistan, Kafkasya, Hindistan, Pakistan gibi ülkelerde yaygındır.

2-Mâliki Mezhebi

Fıkıh mezheplerinin kronolojik olarak ikincisi olup büyük hadis ve fıkıh alimi İmam Malik’e (ö. 795) nispet edildiği için bu isimle anılmıştır. Medine’de yetişen İmam Malik, dönemin büyük alimlerinden dersler alarak ictihad seviyesine ulaşmıştır.

İmam Malik asli delillerin yanında kıyas, kamu yararı ve Medine ehlinin ameline de önem vermiştir. Çünkü Hz. Peygamber 10 yıl kadar Medine’de yaşamış, Medine ehlinin örflerinden İslâm’a aykırı olanları yasaklamış, bir kısmını düzeltmiş, bir kısmını da olduğu gibi  bırakmıştır.

Maliki mezhebi Mısır, Kuzey Afrika (Fas, Tunus, Cezayir), Sudan’da yayılmıştır.

3-Şafii Mezhebi

Mezhebin kurucusu olan İmam Şafii, Filistin bölgesinde yaşamış, Mekke’de uzun yıllar bulunmuş, Mısırda vefat etmiştir (ö. 820). İmam Malik’ten Medine/Hicaz fıkhını, İmam Muhammed’den Irak fıkhını öğrenmiş ve böylece Hicaz ve Irak fıkhını birleştirmiştir.

Şafii, arkasında büyük bir fıkıh hazinesi ve kalabalık bir talebe topluluğu bırakmıştır. Bu öğrencilerin araştırmaları ve gayretleri neticesinde Şafii mezhebi ortaya çıkmıştır.

Mezhep, Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğu illerinde Suriye, Mısır, Irak, Horasan ve Maveraünnehir’de yaygındır.

4-Hanbeli Mezhebi

Hanbeli mezhebinin kurucusu sayılan Ahmed b. Hanbel (ö. 855) Bağdat’ta yaşamıştır. İmam Şafii’nin metodunu benimsemiş ve ona talebelik yapmıştır. Onun devrinde diğer fakihlerin çalışmaları tedvin edilmişti. Ahmed. B. Hanbel kendisini zengin bir fıkıh kültürü içinde bulmuş ve onlardan en güzel bir şekilde istifade etmiştir.

Ahmed b. Hanbel, ibadet konularında Kur’an’a, Sünnet’e ve selefin görüşlerine sımsıkı sarılıp delilsiz hüküm vermekten kaçınmıştır. Hakkında Kur’an ve Sünnet’te bir hüküm yoksa “Dünyevi işlerde (muamelatta) aslolan mubahlıktır” (hakkında hüküm bulunmayan işlerin, yapılmasında dinen sakınca yoktur) ilkesini benimsemiştir.

Ahmed b. Hanbel’in talebe ve müntesipleri onun görüşleri etrafında Hanbeli mezhebinin oluşmasını sağlamışlardır. Hanbeli mezhebinin özelliği, re’y (akıl yürütme) ve kıyastan daha çok ayet ve hadise dayanmasıdır. Mezhepte bir bakıma hadise dayalı fıkıh anlayışı esastır. Ahmed b. Hanbel, zamanının yanlış fikir akımlarına karşı mücadele etmiş ve dini savunmuştur.

Hanbeli mezhebi, bugün başta hicaz bölgesi olmak üzere Irak, Suriye ve Mısır’da yaygındır. Hanbelilik bugün Suudi Arabistan’nın resmi mezhebidir.

Bu mezheplerin dışında Şia’nın amelde takip ettiği Caferiye, Zeydiye ve Hariciye gibi değişik mezhepler bulunmaktadır.[19]

Vehhabilik

  1. yüzyılda Arap dünyasında Muhammed b. Abdülvehhab (v. 1792) tarafından kurulan bir akımdır. Dini olduğu kadar siyasi, sosyal ve ekonomik mahiyet arzeden vehhabilik hareketi, özellikle akaid alanındaki görüş ve selefi anlayışı sebebiyle Hanbeli mezhebini kendilerine yakın bulmaktadırlar. Vehhabiler kendilerini Tevhide daha çok bağlı olan sünni mezhebi olarak isimlendirirler.

Vehhabilere göre tevhid kalp, lisan ve amelle olmalıdır. Bunlardan biri eksik olursa tevhid inancı teşekkül etmez. Bir başka ifade ile vehhabiler, ameli imana dahil etmekte ve böylece amel etmeyenlerin iman ve tevhid ehli olamayacaklarını belirtmektedir.

Muhammed b. Abdülvehhab prensip olarak şefaati kabul eder. Ancak bu şefaatin Allah’ın iznine bağlı olarak gerçekleşebileceğini söyler. Esasında o bu görüşüyle Ehl-i sünnet’in görüşünden farklı bir şey ortaya koymuş değildir. Diğer taraftan o aşırılığını devam ettirerek Kitap ve Sünnet’te bulunmayan her yeniliği bid’at kabul etmiştir.

Her bid’atı sapıklık olarak gören bu şahış, akaid konusunda kelamcıların helal ve haram konusunda da fakihlerin sözlerini delil olarak kabul etmez. Ona göre bit’atlerin ve şirke vesile olan şeylerin başında mezar ve türbeleri ziyaret etmek gelmektedir. Ayrıca ölülere dua ve niyaz ile tevessül etmek de bid’attir. Hz. Peygamber’in hatırasını taziz maksadıyla hırka-i şerif ve sakal-ı şerif ziyaretinde bulunmak, mevlid okumak ve okutmak, camileri süslemek, kubbe ve minare yapmak  bid’attir ve kaçınılması gerekir.

Vehhabiler, yukarıdaki görüşleri ve benzeri fikirlerinde aşırıya giderek bilhassa kabir ve türbeleri ziyaret edenleri, Hz. Peygamber’in mukaddes emanetlerine saygı duyanları, camileri süsleyenleri, minare ve kubbe yaptıranları sapıklıkla itham etmişlerdir. Vehhabilik bu ve benzeri katı tutumlarından, ayrıca siyasi alanda İslâm birliğini zedeleyici davranışlarda bulunmalarından dolayı pek rağbet görmemiş, sadece Arap yarımadasının bir kısmında yayılmıştır.[20]

C-SAPIK MEZHEPLER (Kadıyanilik, Bahailik)

1-Kadiyanilik/Ahmedilik

Mezhebin kurucusu Mirza Gulam Ahmet Kadiyani’dir (v. 1908). Siyasetle meşgul olan Gulam Ahmet, Kadiyanilik adındaki mezhebi kurmuş ve bir çok tuhaf fikirler ileri sürmüştür. Kadiyanilik ileride bahsedileceği üzere Babilik/Bahailik gibi bir yalancı peygamberlik hareketidir. Gulam Ahmet, kendisine gökten vahiy geldiğini söyler ve Hz. Muhammed’e indiği gibi kendisine de Kur’an indiğini söyler.

Gulam Ahmet kendisini Mesih  ve Gölge peygamber ilan etmiştir.

Kadiyanilerin İslâm’dan ayrıldığı noklar şunlardır:

1-Gulam Ahmed gölge peygamberdir, 2-Ona vahiy gelmektedir, 3-Mesih tabii surette ölmüştür, 4-Mirac ruhanidir, 5-Hintlilerin tanrılarını da kabul eder. Buna göre Hintlilerin Kırişna, Buda ve Rama gibi tanrıları vardır, 6-Kur’an’da nesih yoktur, 7-Gulam Ahmed  asrının dini müceddididir. O kendini nebiy-yi muntazar, beklenen mesih kabul etmiştir.

Gulam Ahmed secili cümleler kurarak ortaya bir eser koymuş ve bunun Kur’an olduğunu ileri sürmüştür. Biraz arapça bilenler, bu eserin gerçek Kur’an’ın bazı kelimelerinden yola çıkarak uydurulduğunu kolaylıkla anlarlar.[21]

2- Babilik/Bahâilik

İran’da Ali Muhammed Şirazi Babilik mezhebini icat etmiştir. Bu şahıs, hacca giderken kendisine vahiy geldiğini kendisini mehdi-yi muntazar vekili (beklenen mehdi) ilan etmiştir. Ali Muhammed Bab, “Akdes” ismini verdiği uydurma Kur’an’ını mensuplarına vereceğini ilan etmiş olmasına rağmen hala böyle bir kitap ortaya koyamamıştır. Kendisinden sonra Mirza Hüseyin Ali Nuri “Bahaullah” adını alarak Babiliği tekrar canlandırmıştır.

Tarih boyunca İslâm’a karşı girişilen komploların daima içinde yer alan Bahailik, Mecusilik ve Siyonizmle beslenmiş; emperyalist güçler tarafından desteklenmiştir. Bu gibi yıkıcı cereyanlara karşı alınacak tedbir konusunda ileride, misyonerlik bahsinde  daha detaylı bilgiler verilecektir.

Bahailer, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’dan aldığı bir takım esaslarla kendilerini ayrı bir dine mensup olarak gösterirler. Bahailik, bir bakıma çeşitli inanç sistemlerinin uzlaştırılmasından meydan gelmiş sentez bir fırka olarak kabul edilebilir. Nitekim Mirza Hüseyin, bütün dinleri ve kitapları birleştirme görevinin kendisine verildiğini iddia etmiştir.

Mirza Ali Muhammed Bab, Kur’an-ı Kerim’de emrolunan namaz, oruç ve hac gibi ibadetlerle ilgili hükümleri değiştirmiş; evlilik, miras ve boşanma gibi muamelatla ilgili hükümleride ilga ederek yeni hükümler getirmiş; ayrıca kıyamet ve ahirete ait esasları keyfince tevile yeltenmiştir. Çünkü ona göre 1844’de kendisinin gelmesiyle Hz. Muhammed’in nübüvveti sona ermiştir. Bu nedenle İslâmi hükümlerin değiştirilmesinde kendini yetkili görmüştür.

Günümüzde dünyanın çeşitli bölgelerinde yoğun olarak faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bahailik son zamanlarda değişerek propagandasına devam etmektedir. Amerikada Şikagoda inşa ettikleri bir mabedleri vardır. Bahailik önce İran’da Şiiliğe karşı bir reaksiyon olarak bir tarikat şeklinde ortaya çıkmışken bugün bir din gibi lanse edilmektedir.

Babın getirdiği hükümlerden rakamlara dayalı bir takım hesaplamalar önemli rol oynar. Ona göre 19 rakamı, mukaddestir. Herşey, ona bağlıdır. Mesela zekat yerine % 19 kar vergisi konmuş, 19 gün oruç tutulması gerektiği söylenmiş, 19’a kadar boşanabilme yetkisi getirmiştir. Ayrıca Bab’ın kendi yazacağı Kur’an’ın 19 süreden meyadan geleceğini söylemiştir (Kendi Kur’an’ının 11 süresini yazabilmiştir). O kendi Kur’an’ında 19 mucizesinin bulunduğunu iddia ederek, besmelenin 19 harften meydana geldiğini söylemişlerdir. [22] Müslümanlar arasında son zamanlarda yayılmaya çalışılan 19 mucizesi, esasen bunlara dayanmaktadır.

IV-YAHUDİ VE HIRİSTİYAN MEZHEPLERİNİN KISA DEĞERLENDİRMESİ

Yahudiler, çok fazla mezheplere ayrılmamışlardır. Ayrılanlar arasında da derin farklar bulunmamaktadır. Yahudiliğin milli bir din olmasının bunda etkisi büyüktür. Çünkü bu millilik duygusu ile onların tarihte karşılaştıkları zorluklar, yahudileri birbirine bağlayan en önemli faktörler olmuştur.

Tarihte ve günümüzde ortaya çıkan hıristiyan fırkalara topluca göz atacak olursak onların akide, amel ve müesseseleri bakımından birbirine zıt bir çok grubun bulunduğunu görürüz. Mesela tevhide benzer bir akide benimseyen Uniteryanların yanında, ekseri hıristiyanların teslisi, Mormonların ise politezmi kabul ettiklerini görürüz. Yine protestanlar yalnız tanrıya ibadet edip aracı varlığı kabul etmezken, öbür hıristiyanların çoğunluğu azizlere, meleklere yalvarır ve papazları kendileri ile tanrı arasında aracı varlık olarak kabul ederler. Modern protestaların ahiret hayatına imanları zayıf iken, başkaları bedenen dirilmeye, ebedi mukafaat ve cezaya inanırlar.

Bu temel farklar artırılabilir. Bu farkların sebebi, mevcut Hıristiyanlığın orijinal kitabı olan İncil’in elde bulunmayışı ve dinin esaslarının, tebliğcisi İsa tarafından değil, Pavlos gibi İsa’dan sonra gelen din adamları tarafından belirlenmesi gibi bir takım sebepler sayılabilir.. Her bir fırka hakikatı sadece kendi görüş açısından değerlendirdiği için müsamaha yerine enaniyet hakim olmuştur. Bu nedenle yeryüzünde başka hiçbir dinin mensupları hıristiyanlar kadar farklı inançlara, din ve mezhep ayırımlarına sahne olmamıştır.[23]

İslâm dini, hıristiyan mezhepleriyle mukayese edildiğinde onun itikadi ve fıkhi mezheplerle parçalanmamış olduğu görülür. İslâm, Yahudilikle özellikle de Hıristiyanlıkla mukayese edildiğinde onun bu konudaki mevkii oldukça önem taşır. Hıristiyanlıkta gerek itikadî gerekse pratik yönden ortaya çıkan her mezhep bir kilise etrafında toplanarak ana Hıristiyan yapıdan kopmuş ve ayrı ayrı bağımsız kiliseler haline dönüşmüştür.

İslâm’da ise ehl-i sünnetin karşısında belli başlı dikkat çeken mezhep Şii mezhepleri­dir. Çok erken dönemde siyasi bir boyutla ortaya çıkan Şia hareketi günümüze dek siyasi karakterini önde tutarak dini bir hareket olarak kendini göstermiştir. Gerçi Ehl-i Sünnet'le Şia arasında bazı farklılıklar vardır. Fakat yine de  dininin mezheplerle bölünmesi olayı söz konusu değildir. Nitekim bu mezhepler birbirlerini hiçbir zaman tekfir ederek dindışı olmakla suçlamamışlardır. Bu yönden  İslâm dünyası, dini bir bütünlüğe sahiptir. Bu da dinler arasında ona çok önemli bir mevkii ver­mektedir.

Bugün İslâm dünyası, değişik coğrafyalarda farklı mezheplere bağlı olmasına rağmen halk nezdinde bütün müslümanların birbirlerini kucakladıkları bir gerçektir. İslâm ülkeleri arasında meydana gelen bazı gerginlikler, halk kitlelerini fazla etkilememekte, dünyanın neresinde olursa olsun bir müslüman, bir başka müslüman ülkede destek bulabilmektedir. Bu, cihanşumul  kardeşliğinin bir sonucu­dur. Bu kardeşliğin canlanması için eğitim, öğretim ve kültürel alanlarda büyük çalışmaların yapılması gerekmektedir. Ayrıca Asya’daki bir çok müslüman ve Türk Cumhuriyetle­rinin bağımsızlıklarını kazanmış olmaları, bu konudaki mevcut potansiyeli daha da artırmıştır.

Dipnotlar:

[1] Siyonizm: Başlangıç itibarıyla yahudilerin bir devletinin bulunmasını amaçlayan ve daha sonra Yahudi milliyetçiliğini ve çıkarlarını ön plana çıkaran, siyasi, ekonomik ve kültürel yayılmacılğı gaye edinen bir  yahudi hareketidir.

[2] G. Tümer-A. Küçük, Dinler Tarihi, s. 204, 212-217; Ekrem Sarıkçığoğlu, Dinler Tarihi, s. 241-243. Yahudi mezhepleriyle   ilgili  daha geniş bilgi için bk.Yaşar Kutluay, İslâm ve Yahudi Mezhepleri,  Ankara, 1965.

[3] Bu özellikler için bk: G. Tümer-A. Küçük, age., s. 274-278.

[4] Esasında monofizit inancı reformculardan çok daha önce hıristiyan papaz Aryüs tarafından (M. Ö. 4. yy.) dile getirilmiş, fakat onun bu düşüncesi konsillerde reddedilmiş; kendisi ve kendisini takip edenler de aforoz edilmiştir.

[5] Ekrem Sarıkçıoğlu, age., s. 336, 337.

[6] Daha geniş bilgi için bk. Hikmet Tanyu, Yehova Şahitleri, Ankara, 1973.

[7] Bkz. Yehova Şahitleri resmi web sayfası: www.watchtower.org/  Statistics for 2001.

[8] G. Tümer-A. Küçük, age, 282-298: Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, 165-175.

[9] Konuyla ilgili daha geniş bilgi için bkz. Ali Rafet Özkan, Fundamentalist Hristiyanlık, Yedinci Gün Adventizmi, Alperen Yay. Ankara, 2002.

[10] Bir kimsenin Moon tarafından mükafaat olarak toplu nikahla evlenebilmesi için, öncelikle sağlam bir Mooncu olması, en az üç kişiyi Mooncu yapmaı, asgari üç yıl bekar kalarak Moonculuğa hizmet etmiş olması gerkmektedir.

[11] Moonculukla ilgili daha geniş bilgi için bkz. Mustafa Bıyık, Küresel Bir Din Projesi Olarak Moonculuk: Tek Din, Tek Dil ve Tek Millet Oluşturma Projesi, Birey Yayıncılık, İstanbul, 2002; Mustafa Bıyık, “Moonculuğun Diğer Dinlere Bakışı,” İslâmiyât,  Cilt 5, Sayı 3, Temmuz-Eylül 2002, s.123-139.

[12] G. Tümer-A. Küçük, age., 282-298: Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, 165-175.

[13] Ahmet Ağırakça, Şamil  Ansiklopedisi, “Akaid” md.

[14] Müteşabih: Kur’an-ı Kerim’de ilk bakışta manalarının herkes tarafından anlaşılmasının mümkün olmadığı, bir çok manaya ihtimali olup bu manalardan birini tayin edbilmek için harici bir delile ihtiyaç duyan  ayetlere müteşabih ayetler denir. Bazı İslam alimleri bu müteşabihlerden bir kısmının manalarının sadece Allah Teala tarfından bilinebileceğini söylemişlerdir.

[15] Fetih, 48/10.

[16] Ehl-i sünnet: Dini anlama ve yaşamada Hz. Peygamberi ve sahabenin yolunu takip edip onları örnek kabul eden, Allah’ın Kitabını ve Hz. Peygamber’in sünnetini rehber edinen ümmetin çoğunluğu hakkında kullanılan bir ıstılahtır. Bunun zıddı ise ehl-i bid’attır. Bid’at ehlinden aşırı gidip dinden çıkanlar da olmuştur. Mesela Ğaliye, Batınıye ve Yezidiye mezhepleri bunlardandır. Bunların dışında kalıp görüşlerinde aşırı gitmeyenler ehli kıble ve mümin olarak kabul edilmiş ve kesinlikle küfürle itham edilmemiştir.

[17] Saim Kılavuz,  İslâm Akaidi ve Kelam Giriş, İstanbul, 1998, s. 296-313; İlmihal (Diyanet Vakfı), I, s. 21-31.

[18] Tirmizi, Ahkam 3.

[19] Fıkhi Mezheplerle ilgili olarak bk. İlmihal (Diyanet Vakfı), I, 34-40.

[20] İsmail Öz, Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, “Vehhabilik” md.

[21] Ethem Ruhi Fığlalı, Kadıyanilik, Ankara, 1994.

[22] Ethem Ruhi Fığlalı, Babilik ve Bahailik, Ankara, 1994.

[23] Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, s. 260.

İslam ve İhsan

YAHUDİLİK, HIRİSTİYANLIK VE İSLAMİYET'İN HUKUKİ VE AHLAKİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'in Hukuki ve Ahlaki Açıdan Değerlendirilmesi

YAHUDİLİK, HIRİSTİYANLIK VE İSLAMİYET'İN İBADET HUSUSUNDAKİ FARKLILIKLARI

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'in İbadet Hususundaki Farklılıkları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.