Yakinen Ne Demek? Yakinen Ne Anlama Gelir?

Yakinen ne demek? Yakinen kelimesinin anlamı nedir? Yakinen kelimesine örnek cümleler...

Yakînen: Şüpheye düşmeden, doğru ve sağlam olarak, iyi (bilme) anlamlarına gelir.

YAKİNEN KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Evlâdım! Ben burada daha yakînen gördüm ki, ancak millî ve mânevî kahramanlar hiçbir zaman ölmez; onların yüce eseri olan mukaddes hâtıraları ve müesseseleri de aslâ çürümez ve pörsümez. Dayandıkları kökün altındaki pınardan dâimâ beslenir ve yeşerir. Etrafını inbât ederek gülistâna çevirir. Yâni millete ve memlekete yapılan yüce hizmet ve gayretlerin şeref ve izzeti, tarif edilemeyecek derecede büyüktür. Sen de bu istikamette yürü! Yürürken de, unutma ki, bütün yaptıklarınla sen, yüce bir gâye ve yolda lutfen ve keremen kabul ve istihdâm olunan en kıymetli hizmet ehli vasfında olacaksın...”

*****

Târih Baba şöyle devâm etti:

“Sultan Abdülaziz Han merhûmun, dünyâ siyâseti ve kendi devletinin geleceği hakkında gösterdiği dirâyetin bir başka tezâhürü de ülkede bir askerî harekât vukûunda ulaşımı kolaylaştırmak için demiryolları inşâsına teşebbüs etmiş olmasıdır. Halefi olan Sultan Abdülhamid’in büyük bir mahâretle yürüttüğü “demiryolu inşâsı siyâseti”ne ilk başlayan pâdişah, Sultan Abdülaziz Han’dır, denilebilir. O, bununla da kalmayarak zamanına göre en ileri şekilde bir “telgraf ağı tesis eylemek” sûretiyle dünyâda olup biten hâdiseleri yakînen ve süratli bir şekilde tâkip etmek istemiştir.”

*****

O yıllarda bir taraftan Kafkasya ve Galiçya’da Ruslarla, Filistin ve Sûriye havâlisinde İngilizlerle, diğer taraftan da Çanakkale’de İngiliz, Fransız
ve İtalyan asker ve donanmasıyla harbeden Osmanlı’nın müttefiki Almanlar, bizim Galiçya cephesine iki tümen göndermiş olmamıza rağmen,
bize ancak birkaç generalle destek olmuşlardır. Bunlardan birisi Liman Von Sanders’tir ki, önce Çanakkale, sonra da Sûriye Cephesi’nde, cephe kumandanlığını deruhte etmiş olması sebebiyle “Türk askeri”ni yakînen tanıma fırsatını elde etmişti. Alman asâlet ünvânı olan “Von” sıfatıyla anılmakta olan bu generalin Türk askeri hakkında sayısız hüsn-i şehâdetinden şu birkaç cümle, Mehmetçiğin dünyâda meşhûr olduğu karakter ve kahramanlığın, târihî tescil ve ikrârına en iyi bir misâldir:

“Çelikten, mânevî kuvvetten, vatan aşkından bir insan yapısı ne demektir? Bu sorunun cevâbı, işte bu gösterişten uzak, mütevekkil ve sâkin
Anadolu çocuğunun ta kendisidir! Yaralı düşmanını sırtında siperlerine getiriyor, sargı bezi olmadığı zaman, bir yedeği daha bulunmayan gömleğini yırtarak onu sarıyordu.” (Çanakkale 5. Ordu Kumandanı, Liman Von Sanders)

*****

Allâh Rasûlü’nün mânevî terbiyesi ile yetişen ashâb-ı kirâm, îman aşk, vecd ve heyecânı ile bütün enerjilerini îlâ-yı kelimetullâh dâvâsına hasrettiler. Hayâtı «Îmânın Lutfettiği Huzur ve Tesellî» ile güzelleştirdiler. Kalblerine Allâh ve Rasûlü’nün muhabbetini yerleştirerek, okuma yazma dahî bilmedikleri hâlde, bilinmesi gereken en mühim bilgiyi, yâni “mârifetullâh”ı idrâk ettiler. Çünkü o devir, derin bir tefekkür devri, Allâh ve Rasûlü’nü yakînen tanıma devri idi.

*****

Asr-ı saâdet toplumu, mârifetullâh, yâni Rabbi kalben tanıma ufkuna ulaşmış bir toplum idi. O devir, derin bir tefekkür devri, Allâh ve Rasûlü’nü
yakînen tanıma devri idi.

Cenâb-ı Hakk’ın en büyük sanatı, insandır. Bu sanatın zirvesi de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. Rabbimiz’in hârika sanat şâhikası olan Rasûlullâh’ı en güzel şekilde idrâk eden ve O’ndan bizlere izler intikâl ettiren de ashâb-ı kirâmdır.

*****

İnsanlık târihinde, fazîlet, adâlet, diğergâmlık ve yüce ahlâk bakımından en müstesnâ devir, hiç şüphesiz ki asr-ı saâdettir. Çünkü o mübârek devir, bütün âlemlerin yaratılış sebebi olan Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ’in yaşadığı bir devirdir. O devir, O’nun feyz ve rûhâniyetiyle şekillenmiş bir devirdir. Yine o devir, derin bir tefekkür iklîminde ve müşâhede makamında Allah ve Rasûlü’nü yakînen tanıma devridir.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.