Ateistleri Bile Secdeye Kapatacak Ayet
Kuran-ı Kerim, bilim adamlarının daha yeni yeni keşfettiği; insanın yaratılış safhalarını, röntegen cihazlarının, mikroskopların, biyoloji ve fizyoloji ilimlerinin dahi sistematik olarak ortalarda bulunmadığı bir dönemde, bundan bin dört yüz küsür yıl öncesinden nasıl ortaya koydu?.. İşte en azılı evrimci bilim adamlarını bile hayretten secdeye kapandıracak o muhteşem ayet!
Yüce Rabbimiz insanı öylesine muhteşem yaratmıştır ki, zamanımızdaki yüksek ilim ve teknoloji sâyesinde yapılan sayısız keşiflere rağmen, ondaki hârikulâde sır ve hikmetlerin nihâyetine varılamamıştır.
Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Ey insan! Seni (şekilsizlikten çıkararak en güzel bir şekilde) yaratıp düzgün ve dengeli kılan, seni dilediği bir sûrette birleştiren, keremi ve ihsânı bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (el-İnfitâr, 6-8)
Cenâb-ı Hak burada, insana mâzîsini hatırlatarak, ona yaratılışını tefekkür etmesini telkin ediyor. Öyle ki, son derece müstesnâ yaratılışıyla varlıkların en mükerremi kılınmış olan insan, görüldüğünde hoşa gitmeyen ve câzip gelmeyen bir sudan var edilmiştir.
O hâlde insanoğlunun, küçücük bir damlacıktan muhteşem bir varlık vücûda getiren, sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi Rabbine karşı bir “hiç” hükmündeki fânî varlık ve kuvvetine güvenerek isyan etmesi, ne kadar da abes bir hâldir!..
Tıbbın daha yeni yeni keşfedebildiği insanın yaratılış safhaları, 14 asır evvel nâzil olan âyet-i kerîmelerde şöyle tasvîr edilmiştir:
“Andolsun Biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe hâline getirdik. Sonra nutfeyi aleka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alekayı, bir parçacık et hâline getirdik; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan hâline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir. Sonra, muhakkak ki siz, bunun ardından elbet öleceksiniz. Sonra da şüphesiz, sizler kıyâmet gününde tekrar diriltileceksiniz.” (el-Mü’minûn, 12-16)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Tefekkür
YORUMLAR