Yaşanmış Üç Zekat Olayı
Bulgaristan’da yaşanmış üç zekat vakası...
Rahmetli Ahmet Davudoğlu Hocamız anlatmıştı:
.....Efendi, Bulgaristan’da bulunan Şumnu Şehri’nin zenginlerindendi. Zekat vermediğini öğrendiğim zaman kendisine:
“-......Efendi, Allah sana zenginlik nasip etmiş, daha da ziyade etsin. Biliyorsun ki zenginlerin zekat vermesi gerekir. Zekat, fakirlerin zenginlerdeki hakkıdır. Sen malının zekatını veriyor musun?” dediğimde, bana:
“-Hoca Efendi! İşim yok ta tembelleri mi doyuracağım? Biz bu malları kazanırken onlar bizimle beraber ter mi döktüler?” dedi.
“-Böyle söyleme! Bu sözlerin yüzünden, Allah korusun bütün malların elinden gidebilir” dedim.
“-Bu mallarda hiç kul hakkı yok. Hiç kimsenin hakkını yemedik. Bir şey olmaz” dedi.
Birkaç kere daha aynı manada konuşmamız oldu. Fakat netice değişmedi. II. Dünya Savaşı sonunda Bulgaristan, komünist istilasına uğradı. Komünistler, her yerde yaptıkları gibi önce zenginleri topladılar...... Efendi de ilk alınanlar arasındaydı. Biraz sıkıştırmadan sonra bütün paralarının yerlerini söyletmişler. Bütün mallarını da aldılar. Canını Türkiye’ye zor attı. (Bu kişi halen İstanbul’da yaşamaktadır.)
(İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım?)
Gene aynı zamanlarda, aynı bölgede zengin iki kardeş vardı. Mal ayırımı yapmamışlardı. Küçük kardeş, bir gün endişe içinde büyüğüne:
“-Ağa¹! Bu kafirler herkesin malını, parasını alırlarmış. Ne yapacağız?” diye sormuş. O da:
“-Ağanın²! Hiç merak etme!
Ben bu malın zekatım fazlasıyla verdim. Bizim malımızı Allah korur!” cevabını vermiş. Hikmet-i Huda o ortamda bütün mallarını gizlice satıp bütün paralarıyla Türkiye’ye geldiler. (Bu kardeşlerden birinin oğlu halen Eskişehir’de orman mühendisidir.)
(Haza min fadli Rabbi. Bu Cenab-ı Hakk’ın akıl ermeyen sonsuz lütuflarından sadece bir tanesidir.)
Şimdi zikredeceğim hadiseyi ise, sözüne güvenilir birkaç zattan ayrı ayrı meclislerde duydum:
İstanbul’un, oldukça yakından tanıyıp, Allah rızası için yaptıkları hayırlı hizmetleri halen devam eden ve gönülden sevdiğimiz ailelerinden birinin işyerlerinde oldukça mühim bir zarar meydana gelir. Ailenin büyükleri toplantı yaparlar. İlk söz sahibi zat meclistekilere:
“-Bu sene hanginiz zekatını tam olarak vermedi?” diye sorar. İçlerinden biri:
“-Ben hemen hemen hepsini dağıtmıştım; ama şu sebepten dolayı şu kadar kısmını henüz vermedim (veya veremedim)” manasında bir açıklamada bulunur. İlk konuşan zat:
“-Bu bela işte bu yüzden başımıza geldi. Aklınızı başı niza toplayın! Fakirin hakkına riayet edin” tarzındaki sözleriyle hem meclistekileri hem de bizleri ikaz ve irşad eder.
Cenab-ı rabbi’l-alemin bizleri hata ve ihmallerden muhafazaya buyursun. Her zaman mürşidi kamillerin yakınlarında olmak saadetine mazhar eylesin.
Dipnotlar:
1) “Ağabey” manasında kullanılan mahallî bir/tabir.
2) “Bak kardeşim” manasında kullanılan mahallî bir tabir. Ben ağabeyin olarak derim ki demektir. Dayının: Dayın olarak derim ki gibi.
Kaynak: Nihat Engin, Altınoluk Dergisi, 1986 - Haziran, Sayı: 4