Yatsı Namazının Vakti ile İlgili Hadisler

Yatsı namazının vakti ne zaman başlar ve biter? Yatsı namazının vakti ile ilgili hadisler…

Numan bin Beşir radıyallahu anhdan:

Ben şu namazın, yatsı namazının vaktini insanların hepsinden iyi bilirim.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onu, ay üç günlükken battığı anda kılardı. (Ebû Dâvûd, Salât, 7/419; Tirmizî, Kitâb’us-Salât, b. 123, n. 165, s. 306, c. 1; Nesêi, b. 22, n. 529, s. 264, c. 1)

Hadisin Açıklaması

Ay, birinci gün güneşin batmasını müteakip Batıdan görünür, görünmez kaybolur. İkinci gün batıda biraz yüksekte görünür. Üçüncü gün daha yüksekte görünür. Bir, birbuçuk, iki saat arasında batar. İşte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ışa-ı ahire adı verilen yatsı namazını ayın üçüncü günü ay batıdan battığı saatte kılmıştır.

*

Abdullah bin Ömer radıyallahu anhdan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Bir gece mescidte kaldık. Yatsı namazı için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemı bekliyorduk. Onu bir şey mi meşgul etti veya başka özrü mü vardı? Bilmiyorduk.

Gecenin üçte biri geçtiği anda veya daha sonra (odasından) yanımıza çıktı. Çıktığı vakit bize:

“Yatsıyı mı bekliyorsunuz? Eğer ümmetime ağır gelmeyecek olsa yatsıyı onlara bu saatte kıldırırım,” buyurdu. Sonra müezzine emretti. Müezzin de namaz için kamette bulundu. (Ebû Dâvûd, Salât, 7/420; Müslim, Kitâb’us-Salât, b. 39, n. 639, s. 442, c. 1; Nesêi, Kitâb’us-Salât, b. 2, n. 539, s. 265, c.1)

*

Muaz bin Cebel radıyallahu anh’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Bir gün yatsı namazına Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin çıkmasını bekliyorduk. Çok geç kaldı. Hatta çıkmayacak kanaatına varanlar oldu. Biz biribirimize her halde (evde) kıldı diyorduk. Biz böyle tereddüd içinde iken Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem çıkageldi. (Arkadaşlar) kendi aralarında konuştuklarını Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme söylediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara:

“Bu namazı geciktiriniz, yatsı namazını kılmakla geçmiş ümmetlere üstün kılındınız. Çünkü sizden önce yatsı namazını hiç bir ümmet kılmadı,” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 7/421)

Hadisin Açıklaması

Ebkayna: Bekledik, manasınadır.

İntezernâ kelimesinin mürâdifi, eş manalısıdır.

Ateme: Karanlık manasına, gecenin ilk yarısının üçte birisinin girdiği zamana denir. İşâi ahire dediğimiz yatsı namazının girdiği vakittir. Daha birçok manâlara gelir. (Kamusun, Ateme maddesine bak.)

Avn’ul Ma’bud’da: Yatsıyı “atamede” kılın demek, yatsıyı tehir edin demektir, diyor.

Haşiye’de ise: Namaza “Atemede” girin manasınadır, diyor.

Hadisin manâsı düşünülürse, yatsıya Ateme’de girin cümlesinin, yatsıyı tehir edin, manâsına kullanıldığı akla daha yakın gelir.

Selâtül Ateme: Atemede kılınan namaz demektir ki, yatsı namazına denir.

*

Ebû Said’il Hudrî radıyallahu anhdan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

(Bir gün) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile yatsı namazını beraber kıldık.

(Şöyle ki) gecenin yarısı geçene kadar “evinden mescide” çıkmadı. Bize, “Oturduğunuz yerlerinizi alın,” buyurdu. Biz de yerlerimizi aldık. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem söyle buyurdu:

“- Herkes namazını kıldı, yatağına döndü, siz ise namazı beklediğiniz müddetçe, namazda imiş gibisiniz. Eğer zayıfların zayıflığı, hastanın hastalığı olmasaydı, yatsı namazını gecenin yarısına tehir ederdim.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 7/422; İbn-i Mâce, Kitâb’us-Salât, b. 8, n. 693, s. 226, c. 1; Nesêi, n. 539)

Hadisin Açıklaması

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ı kirâmın yatsıyı beklemesini tebrik etmiş. “Herkes namazını kıldı, yatağına döndü, siz ise yatsı namazını bekliyordunuz. Bu bekleyişiniz boşuna değildir. Namazı bekledikçe, namaz içinde imişsiniz gibi sevap alıyorsunuz,” diye taltif buyurmuştur.

Şatr: Tan demektir. Burada yarı veya yarıya yakın manâsına kullanılmıştır.

Kaynak: İbrahim Koçaşlı, Sünen-i Ebî Davud ve Tercemesi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KUR’AN VE SÜNNETE GÖRE NAMAZ VAKİTLERİ

Kur’an ve Sünnete Göre Namaz Vakitleri

NAMAZ VAKİTLERİ İLE İLGİLİ HADİSLER

Namaz Vakitleri ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.