Yavuz'un Şükrü Orduyu Muzaffer Kıldı

Osmanlı Tarihi

Yavuz Sultan Selîm Han devrinin ahlâkî yüceliğini gösteren pek çok vak’a vardır. İşte onlardan biri...

Mısır’a giderken ordu-yi hümâyûnun Gebze yakınlarından geçtiği yerler, hep bağlık-bahçelikti. Sultan Selîm Han:

“Acabâ askerlerim, sahibinden müsâadesiz üzüm ve elma koparıp yediler mi?!.” diye düşüncelere daldı.

Sonra yeniçeri ağasını huzûruna çağırttı:

“–Ağa fermânımdır; Bütün yeniçeri, sipâhî ve azap askerlerimin heybeleri yoklansın! Heybesinde bir elma veya üzüm salkımı çıkan asker olursa, der­hâl huzûruma getirilsin!” diye emretti.

Yeniçeri ağası, der­hâl harekete geçerek heybeleri araştırdı. Daha sonra Sul­tân’ın huzûruna gelerek:

“–Sul­tâ­nım koparılmış hiçbir elma ve meyve izine rastlamadık!..” dedi.

Yavuz, bu habere çok sevindi. Üzerindeki ağırlık ve zihnindeki düşünceler kalktı. Sonra ellerini açarak:

“Allâh’ım! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun! Bana haram yemeyen bir ordu ihsân eyledin!..” diyerek duâ etti ve ağaya:

“–Şâyet askerlerim izinsiz meyve koparmış olsalardı, Mısır seferinden vazgeçerdim. Çünkü, haram yiyen bir ordu ile beldelerin fethi mümkün olmaz!..” dedi.

Yavuz’un bu güzel hâli neticesinde ilâhî nusret ve inâyet tecellîleri dâimâ ona yâr olmuştur.

KAPTAKİ AŞ HEPİNİZE YETER İNŞAALLAH

Rivâyete göre Yavuz, Mısır seferinde Konya’nın Çumra ovasından geçerken ordusuna mola verdi. Bu esnâda kendisi de, birkaç kişi ile etrafı dolaşırken bir ihtiyara rastladı. Selâm verdi. Sonra:

“–Uzak yerden geliyorum, karnım aç, yiyeceğin var mı?” diye sordu.

Yaşlı zât, meşgalesine devam ederek ilerideki bir tencereyi gösterdi ve «buyur» dedi.

Bu defa Yavuz:

“–Fakat yalnız değilim. Ardımda kocaman bir ordu vardır.” dedi.

Nur yüzlü ihtiyar, hiç telaş etmeden:

“–Evlâdım, kaptaki aş hepinize yeter inşâallâh!” dedi.

Gerçekten bütün asker, bu kaptan karnını iyice doyurdu; yine de kaptaki aş bitmedi. Bu hâl karşısında hislenen Yavuz, bu yaşlı zâtın duâsını da alarak yoluna devam etti. Zafer sonrası bu zâta tekrar uğradı ve bir isteği olup olmadığını sordu. O mübârek Allah dostu, kısık bir sesle:

“–Sul­tâ­nım! Bir ikincisi olmadığı için mendilimi verirseniz sevinirim.” dedi.

Yavuz önce şaşırdı. Sonra da muhârebede yaralandığı sırada yarasını bir mendille saran zâtın o olduğunu anlamakta gecikmedi. Mendili çıkarıp sahibine iâde ederken gözleri nemlenen Yavuz, gönlünün derinliklerinden Cenâb-ı Hakk’a sayısız nîmetlerinden dolayı sonsuz şükürler ediyordu.

Bu hâdise, Hak dostlarının, Yavuz’un samîmiyetine mukâbil maddî ve mâ­nevî tasarrufta bulunduklarının en bâriz misâllerindendir.

Kaynak: Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle OSMANLI, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013