“Yediğinizden Yedirin, İçtiğinizden İçirin” Tavsiyesi, Ücret Tayininde Bir Kıstas Olarak Düşünülebilir mi?
“Yediğinizden yedirin, içtiğinizden içirin” tavsiyesi, ücret tayininde bir kıstas olarak düşünülebilir mi? Bir İslâm toplumu, gelir farklarının uçurum seviyesinde olduğu bir duruma gelebilir mi? Ya da nasıl gelir?
Asr-ı saâdette kölelere, ihtiyaten, hak ettiklerinden fazlası verilmiş ve onların âzâd edilmesine vesîle olsun diye, böyle bir şart konulmuştur. Öyle ki köle sahibi olmak bir külfet hâline gelmiş, onları âzâd etmek daha kolay bir yol olarak görülmüştür. Ayrıca aradaki sınıf farkını kaldırmak için de köleleri hür olanlarla evlendirme teşebbüsleri olmuştur. Hattâ birçok gayrimüslim köle, İslâmʼın bu nezâket, zarâfet ve inceliği karşısında hidâyetle şereflenmiştir.
ALLAH ÜMMETE NASIL YARDIM EDER?
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Allah bu ümmete, zayıfların duâsı, namazları ve ihlâsları sebebiyle yardım eder.” (Nesâî, Cihâd, 43)
Güzîde sahâbîlerden Mus’ab bin Umeyr’in müşrik kardeşi Ebû Aziz, Bedir’de esir olmuştu. Bütün esirler gibi o da bir eve verildi. Fakir bir evdi. Evin çocuklarına, -esâretten kurtuluş fidyesi olarak- okuma yazma öğretecekti. O ev halkı, temini zor olan yiyecekleri, çocuklarına okuma yazma öğreten esire verir, kendileri ise hurma ve su ile idare ederlerdi. Ebû Aziz, “O aile sadece su ve hurma yerken bana ise buldukları en iyi yiyecekleri verdiklerinden dolayı ben utanırdım.” diyor. Onlara dedim ki diyor:
“‒Böyle yapmayın. Ben de sizin gibi hurma yiyip su içeyim, bu getirdiğiniz lezzetli yiyecekleri çocuklarınıza verin.” Onlar ise:
“‒Olmaz, Allah Rasûlü bize böyle emretti.” derlerdi.
Bir toplumun zengin ile fakir kesimi arasındaki ekonomik fark, âdeta bir uçuruma dönüştüğünde, o toplumda huzur ve emniyet kalmaz. Bu yüzden zenginleri cimri, cimrileri de zengin olan bir toplum çok bedbahttır. Buna mukâbil zenginleri cömert, cömertleri de zengin olan bir toplum ise çok bahtiyardır.
4 ŞEY DEVAM ETTİĞİ MÜDDETÇE DİN VE DÜNYA AYAK DURACAKTIR
Hazret-i Ali radıyallâhu anh buyurur:
“Dört şey devam ettiği müddetçe din ve dünya, huzur ve selâmetle ayakta duracaktır:
- Zenginler, kendilerine verilen mal ile cimrilik etmedikçe.
- Âlimler, öğrendikleri ve bildikleri şeyle amel ettikçe.
- Câhiller, bilmedikleri şeyle kibirlenmedikçe.
- Fakirler de dünyaları için âhiretlerini satmadıkları müddetçe.”
Bu sebeple bilhassa varlıklı müʼminlerin; hak, adâlet, kardeşlik, yardımlaşma, infak, yoksulu gözetme gibi İslâm ahlâkına sahip olmaları elzemdir. Fakat aynı şekilde yoksul müʼminlerin de sabır, kanaat, helâl rızık peşinde koşmak, başkasının malına göz dikmemek, kin gütmemek gibi ilâhî emirlere riâyet etmeleri şarttır. Ancak böyle bir toplumda kavga ve düşmanlıkların yerini, muhabbet ve kardeşlik alır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Para ile İmtihanı, Erkam Yayınları