Yekvücud Ne Demek? Yekvücud Ne Anlama Gelir?

Yekvücud ne demek? Yekvücud kelimesinin anlamı nedir? Yekvücud kelimesine örnek cümleler...

Yekvücud: Hep birden, tek bir insan gibi anlamına gelmektedir.

YEKVÜCUD KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER

Bu muzafferiyetin bir sırrı da, erden kumandana her gönlün, hattâ bütün bir milletin Çanakkale’de yekvücûd olması, birlik, beraberlik hâlinde
bölünmez bir bütün oluşturmasıydı. «Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!» rûhunun yaşanmasıydı. Yâni Çanakkale’de düşmanı,
Mehmetçiğin şahsında bir milletin yüreği karşıladı. Zîrâ üzerlerine gelen sayısız ve muhtelif düşman, ancak böyle bertarâf edilebilirdi. Karşılarında,
kimisi aldatılmış birçok milletten müteşekkil büyük bir kitle vardı.

Çarpışmaların yükünü Fransızlar, Senegallilere; İngilizler ise kendi emelleri uğruna aldattıkları dominyon askerlerine ve Hintlilere yüklemişlerdi.
Bunun yanında rakip saflarda destek olarak yer alanlar da az değildi. Bunların içinde yer alan yahudilerden Hamilton şöyle bahseder:

“Yahudi gazeteciler bizim dâvâmıza renk katıyor, yahudi bankerler de kesemize para yağdırıyordu.”

*****

“Firavun, şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi;

«–Esâsen bunlar, sayıları az, bölük-pörçük bir cemâattir. Fakat hakkımızda çok gayz (kin ve öfke) besliyorlar. Biz ise uyanık (ve yekvücûd)
bir cemâatiz!» (diyor ve dedirtiyordu).” (eş-Şuarâ, 53-56)

*****

Anadolu beyliklerine düşman nazarıyla bakmıyordu. Ayrıca, beylikleri kuvvet ve cebir zoruyla kendilerine râm etmeyi mahzurlu buluyor, böyle kurulacak bir vahdetin çok çabuk zevâl bulacağını biliyordu. Bu sebepledir ki O’nun, ve diğer Osmanlı sultanlarının, Anadolu’da işi hep ağırdan almaları, bir zaaf eseri değil, kendileri gibi müslüman olan Anadolu’yu iknâ yoluyla birleştirip bütünleştirmeyi daha münâsip bulmalarındandır. Dolasıyla onlar, kesin bir mecbûriyet olmadıkça kuvvet yoluna başvurmamışlardır. Bu firâsetli ve uzun sabrın neticesi olarak Anadolu birliği,
ancak Yavuz zamanında kurulabilmiştir. Ama öyle muhkem kurulmuştur ki, bütün Osmanlı topraklarının dağıldığı zamanlarda bile Anadolu, dimdik ve yekvücûd yapısını olduğu gibi muhâfaza etmiştir.

*****

İslâm dîni, mü’minleri şahsiyet bakımından olgunlaştırıp terakkî ettirmekle beraber, toplumun da huzur ve selâmetini sağlayacak ulvî prensipler
getirmiştir. Fertlerin birbiriyle din kardeşliği çatısı altında muhabbetle kenetlenmesini emretmiştir. Herkesi diğergâmlık ve fedâkârlığa teşvik ederek
toplumun yekvücud olmasını hedeflemiştir. Bu hâli yaşayabilen toplumlar, birlik ve beraberlik rûhuyla yücelerek örnek bir “fazîletler medeniyeti”
teşekkül ettirirler.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.