Yemeksiz Yaşarım Ama Kur'ânsız Yaşayamam
"Yemeksiz yaşarım ben ama Kur’ansız yaşayamam. Kur’an okumayı çok seviyorum. Hala daha hafız olmaya çalışıyorum. Çocuklardan kimi ele geçirirsem onlara günlük 3- 5 sayfa okuyup dinletmeye çalışıyorum. Benim hayatım Kur’an." diyor Kemaleddin Hocaefendi. Altınoluk Dergisi'nde Kemaleddin Altıntaş Hocaefendi ile yapılan röportajın üçüncü kısmını yayınlıyoruz.
Röportaj: Selman Tan
MUSA EFENDİ İLE...
S. TAN: Efendim Musa Efendi ile de yakın hukukunuz oldu. Musa Efendi’nin sizde bıraktığı izlerle ilgili bazı şeyler lutfeder misiniz?
ALTINTAŞ: Musa Efendi ile ilgili bir hatıramı anlatayım. Beşiktaş’ta imamken çocuklar var, İstanbul’da geçim zor oluyor, evde trikotaj işi yapmaya başladık. Trikotaj ustalığım da iyidir. Malzemeleri, orlonu Musa Efendi’lerin Sultanhamam’daki dükkanından alıyorum. Bir gün baktım işler iyi gidiyor, veresiye olarak topluca malzeme alayım işi biraz büyüteyim dedim. Unkapanı’ndaki işyerlerine ziyarete gittiğim zaman hoş beşten sonra ben kendisine bir şey demeden fakire “Hocam gücünüz kadar iş yapın gücünüz kadar borçlanın” dedi. Ben mesajı almıştım bir şey demeden geri döndüm.
Ertesi ay ürettiğimiz bütün malları alan birileri dolandırıcı çıktılar ve biz bütün sermayemizi horoza yükledik. Eğer borç olarak malzeme almış olsaydık bir de onların borcunu ödememiz gerekecek idi. Bu da ticaret yapacaklar için önemli bir tavsiyedir.
Musa Efendi Üstadımız çok disiplinli bir insandı. Fakire Üsküdar bölgesi ile ilgilenme vazifesi verildikten sonra devamlı kontrol eder, tembihlerde bulunurdu. Mesela “Dersini kontrole gelen kardeşin sadece dersi ile ilgilenmeyeceksiniz, özel hayatı, aile hayatı, ticaret hayatı ile ilgili sıkıntıları var mı sorup soruşturacaksınız sonra elinizden geldiği kadar yardımcı olacaksınız” derlerdi.
Bir keresinde bölgemizdeki hanımlar sohbette bulunmak istemişler ve bizi hiç görmeden ayrı odada sohbetleri dinlemek istemişlerdi. Bunu üstadımıza sorduğum zaman buyurdular ki; “Onlar kendi kendilerine sohbet ederlerse daha iyi olur, sizin için de daha emniyetli olur.”
Cenazelerini Mevlüt abiyle birlikte yıkamış, cenaze namazlarını da fakir kıldırmıştım. Allah ahirette hepimizi cem eylesin inşallah.
Tasavvufta önemli bir kaide vardır. “Üstadım himmet” demiş mürid. Mürşit ise “Evladım hizmet” demiş. Allah için kim ne kadar hizmet yapıyorsa kardeşler, Allah ona mükafatını çok bol veriyor. Yani mükafat bizim yaptığımız kadar olmuyor, yeter ki biz samimiyetle hizmet edelim. Nimetin kadrini bilirsek Allah artırıyor.
Sesimi duyacak kardeşlerin hepsine söylemek istediğim şey şudur; “Hizmetten geri durmayın. Hizmet yaparken de Allah için yapın. Mahlukatın bilmesi önemli değil, hizmetinizi Hâlik’in yani Rabbi Zülcelal’in takdir etmesi önemlidir. Bazen küçük hizmetlerden büyük bereketler doğar.”
Beşiktaş ilkokulunda öğretmen Firdevs Hanım vardı. Takva bir hanımdı, ailecek görüşürdük. Bir gün geldi “Hocam ben küçük te olsa bir cami yaptırmak istiyorum, elimdeki miktar şudur, buyrun” dedi. Ben de kendisine “Firdevs hanım bununla değil küçük bir camii yaptırmak arsası bile alınmaz” dedim. Gitti bir sene sonra tekrar geldi ve aynı meblağı bana uzatarak “Hocam siz bilirsiniz ne yaparsanız yapın” dedi. Ne yapacağımı bilemediğim için bir müddet altın yaptırıp bekledim. Sonra Alemdağ’da bir arsa çıktı önümüze. Verilen para arsanın çeyreği etmiyor fakat Allah takdir edecek ya o arsa da alındı, yanından üç parsel de alındı ve emeklilik zamanıma denk geldiği için fakir de bizzat İlgilendim. Sonra elhamdülillah Ubeydullah Camii tamamlandı. Şimdi burada önemli olan niyettir, önemli olan Allah için bir adım atmaktır. Allah takdir ettiyse gerisi geliyor.
GÖNÜL DEĞİŞMELERİ
Adem ERGÜL: Hocam maneviyat yolunda bakıyoruz yıllarca güzel hizmetlerde bulunmuş olan insanlarda gönül değişmeleri yaşanıyor. Siz örneklerine şahit olmuşsunuzdur. Sizce manevi olarak istifade ettiği halde sonradan bir hizmet ehlinin mahrum kalmasının sebepleri nelerdir?.
ALTINTAŞ: Bir takdiri ilahi var. Allah’a sığınırım abid ve zahid olarak yaşayıp feci bir akıbet ile ölen insanlar var.
Bu noktada bize düşen görev hizmet sırasında yanlış düşüncelerin olmaması, içimize başka karışıklıkların girmemesidir. Hani Peygamber Efendimiz bir savaşta bir sahabinin cihadının makbul olmadığını söylüyor. Ashab-ı kiram soruyorlar “Neden ya Rasûlallah?” Peygamber efendimiz “O kişi şöyle güzel cihat etti, bu kadar cesur bir bahadır desinler diye savaştı” buyuruyorlar. Niyette doğruluk çok önemlidir kardeşler.
Benim şeyhim şöyle, veya şu ağabeyim böyle diye onların faziletlerini anlatmak yerine sen ne durumdasın, ne yapıyorsun, nasılsın? Herkesin bunun muhasebesini kendi içinde yapması lazımdır. Kendi eksikliklerimizİn farkına varmamız gerekir.
Bilelim ki Ahkâm-i ilâhiye’ye muhalefette ısrar edilirse bir müddet sonra insan yanlış yola sürüklenir.
Yalanın İslam’da haram olduğunu bilmeyen var mı? Şimdi herkes yalan söylüyor muyum söylemiyor muyum hesabını kendi içinde yapsın.
Maneviyat dünyasında ölçüler şöyledir: Bizim lazların lahana çorbasının içine bir avuç kül atsan anlaşılmaz. Fakat sütün üstüne nokta kadar siyahlık düşse belli olur. Kulluk hayatı, manevi hayat niyet bozukluğunu kabul etmez. Biz maneviyat erbabının arasında olalım ama şunumuz da olsun, şu yanlışımızı da kimse görmez diyorsak kendimizi kandırıyoruz demektir. Özümüz doğruluktan zerre kadar ayrılmamalıdır.
Dedikodu, gıybet ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi ibadetlerimizi yok eder. Bunu hepimiz biliyoruz fakat kardeşimizin gıybetini yapmaktan kendimizi ne kadar koruyabiliyoruz?
Fitne çıkarıp insanlar arasında fitnenin yayılmasına sebep oluyor muyuz?
Dilimizi ne kadar tutabiliyoruz?
Muamelatta ne kadar doğru davranabiliyoruz?
Gözümüzü ne kadar haramdan sakınabiliyoruz?
Kulağımızı haram dinlemeye ne kadar kapatabiliyoruz?
Üstelik sadece sakınmak değil sakındırmak da bizim vazifemiz. Hem haram yemiceğiz hem de haram yedirmeyeceğiz.
İşte bütün bunlar kulluk yolunda, dervişlik yolunda giderken yoldan sapmamızı sağlayan yanlışlardır. Hayatımızda bu yanlışlar devam eder ise kemâlâtımız gelişmez.
SAFLIĞI VE KEMALATI BOZMAMAK İÇİN...
İnsanoğlu doğduğu zaman 24 ayar altın olarak doğuyor. Nasıl altının içine bir şeyler karıştığı zaman altının ayarı bozuluyorsa bizim de içimize yanlışlıkları karıştırdıkça saflığımız ve kemâlâtımız bozuluyor. Üstelik 24 ayar altını çok güzel bir şekilde işler, onun üzerinde işçilik yaparsan değeri bir kat daha artıyor. Altının saflığından kasıt içimizin temizliğidir. Altının işçilikle kıymetlenmesinden kasıt ise kulluğumuzun nafilelerle zenginleştirilmesidir. Günlük farz namazımız 17 rekat olmasına rağmen Peygamber Efendimiz (s.a.v) en az üç katı kadar da nafile namaz kılmışlar. Niye kılmışlar?
Tövbe etmek tarikatçı olmak demek değildir. Allah-u Teala “Allah için nasuh tevbesi ile tevbe edin” buyuruyor. Allah-u Teala sana diyor ki “Peygamberine salât et, melekler ve Allah da seni anar, Yani peygamber Efendimiz üzerine salavat getirmeyi Allah-u Teala emrediyor. Eğer sen salavat getirerek tarikatçı olacaksan ol. Yani öyle olman gerekiyor demek ki.
İnsanımız maalesef İslamî şuur bakımından, yarına hazırlanmak bakımından çok çok zavallı durumdadır. Büyüklerimiz bizim için niye yırtınıyorlar? İşte Rabbin huzuruna giderken kendimizi bir mücevherat gibi hazırlamamız için.
Tasavvuf safileşmek değil midir? Eğer biz safileşmek yerine içimizi karıştırıyorsak kendi kendimizi tasavvuftan dışarı atıyoruz demektir. Muhlis olanlara ne mutlu.
YOLA GİRENLERE...
S. TAN: Hocam sizler uzun yıllardır ders vekiliği yapıyorsunuz. Yeni ders almış bir kardeşe yol haritası olarak neler söylemek istersiniz?
ALTINTAŞ: İlk ders alan kardeşimiz işin ne kadar önemli olduğunu kavramalıdır. Bir kere ihmal söz konusu olmamalıdır. Ders ihmali nadim olunacak bir şeydir.
Bilmeyenler için söyleyeyim, dersimiz seher vaktinde 111 defa “Estağfirullah el azim”, 111 defa “La ilahe illallahül melikül hakkul mübin”, 111 defa “Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed’in ve alâ âlihi ve sahbihî ve bârik ve sellim” diyerek salavat-ı şerife getirmektir. Ayrıca değişik adetlerde lafzai celâl çekmektir. Nafile ibadetler az da olsa düzenli yapılması tavsiye edilir. Bu zikirlerin 5 yıl, 10 yıl, 30 yıl düzenli olarak çekildiğini düşündüğümüz zaman Rabb’imizin huzuruna kaç adete ulaşan zikirle gideceğimizi bilmiyoruz.
12 yaşlarında çocukken annemden müsaade alıp bir arkadaşımızın evine yatmaya gitmiştik. Tam yatacağımızda baktım, bir arkadaşım parmaklarıyla bir şey sayıyor. “Sen ne yapıyorsun?” dedim. “21 tane besmele çekiyorum” dedi. “Niye?” diye sordum. Filan hocaefendi bana dedi ki; “Evladım yatmadan 21 defa besmele çekersen hiç korkulu rüya görmezsin.” Hani çocukken korkulu rüyalar görür köpek saldırır, kayalardan düşersin. Hocaefendi ona öyle bir tavsiyede bulunmuş. Arkadaşım döndü bana “Sen de yap” dedi. Lazların bir jeton düşme durumu var ya işte benim tam o anda jeton düştü. O gün yatmadan 21 besmele okudum. Benim ilk dersim odur. Ve tam 80 senedir bu dersi yapıyorum. Varın kaç adede ulaştığını siz hesap edin. Bunu yapmak bedava, yattığın yerden belki abdestsiz de okuyabilirsin. Şimdi bunu yaptığım için kazancım ne, yapmasaydım kaybım ne?
Ömür sermayemiz gidiyor kardeşler. Eğer insan böyle bir düzene girmezse kolay kolay nafile ibadetleri artmaz.
Biraz önce bahsettik. Allah-u Teaala bizim tevbe etmemizi ayeti kerime ile emir buyuruyor. Peki ders alınmadığı zaman düzenli olarak tevbe ile meşgul olunuyor mu? Peygamber Efendimiz buyuruyor “Ben günde 70 defa tövbe ederim.”
Geçelim kelime-i tevhide. Kelime-i tevhid bizim imanımızın esası değil midir? Bir insan inanarak bir kere “La ilahe illallahül melikül hakkul mübin Muhammedür Rasulullah sâdikul va’dül emin” derse müslüman olmaz mı? Olur. Onun iç aleminde hemen bir iman doğar. Fakat şu bir gerçek ki doğan bebeği anne onun muhtaç olduğu şeylerle beslemezse o zaman bebek ölür. Eskiden hocaefendiler vaaz ederlerken “İman sahrada yanan bir mum gibidir, ibadetlerle onu fanus içine almazsan ufacık bir rüzgar onu söndürür” derlerdi. İmanı kelime-i tevhidi ısrarla söylemekle güçlendirmeye çalışıyoruz. Eğer imanı güçlendirirsek o bedenden şeriata aykırı şeyler zuhur edemez. İman buna mani olur. İman zayıf olur da nefs ve şeytan güçlü olursa o zaman onların hükmü geçer. O yüzden her mü’min imanının bağlarını güçlendirmek zorundadır.
Allah-u Teala “Beni bol bol zikredin” buyuruyor. Allah-u Teala ayeti kerimede insanoğlunun felah bulmasını kendisini çok zikretmesine bağlıyor. Biz de hiç olmazsa seherdeki o özel saatte özel bir zikirle meşgul oluyoruz.
Diğer tesbihatımız salavatı şerife. Salavatı şerife Kemalettin hocanın dersi mi? Her cuma dinlediğimiz ayeti kerimede Allah-u Teala ne buyuruyor? “Ey mü’minler Allah ve melekleri mutlaka peygambere çok salât ederler, siz de edin” Yani biz Allah’ın ve meleklerin yaptığı şeyi yapmaya davet ediliyoruz. Peygamberimiz “Benim için çektiğiniz salavatlar bana ulaştırılır” buyuruyor ve her gün biz peygamberimize mektup gönderiyoruz, irtibat kuruyoruz.
İşte ders budur kardeşler. Şimdi bu dersi yapanla yapmayan arasındaki mukayeseyi siz yapın. Yapana da bu gece ve gündüz geçiyor yapmayana da. Onun için bu dersler bizlere çok büyük berekettir.
Zikri hakîkîye gelince ise o hayatın her anında Allah’ı hiçbir şekilde unutmamaktır. Esasında insana yakışan budur. Rabbimizin bizden nihayette istediği de budur.
Kime sorarsak soralım herkes Allah’ı çok sevdiğini iddia eder. O zaman demek lazımdır ki “İspat et bakalım.” Çünkü ben zenginim demekle zengin olunmuyor ki.
Sevmenin üç alameti vardır. Seven sevdiğinin hoşlanmadığı hiçbir şeyi yapamaz. İki, seven sevdiğinin kendinden istediği hiçbir şeyi de yapmadan edemez. Üç, sevginin zirvesi budur. Seven sevdiğini hiçbir zaman unutmaz. Çünkü o bizi hiç unutuyor mu? Allah kullarını bir lahza unutur mu? O seni bir an bile unutmazken sen hem onu unutacaksın hem de sorulduğunda O’nu sevdiğini iddia edeceksin buna ancak gülünür. İşte gaflet budur, Allah akibetimizi hayretsin kardeşler.
BENİM HAYATIM KUR’AN
ERGÜL: Hocam tanıdığımız kadarıyla sizde çok büyük bir Kur’an sevgisi var. Bu nasıl oluştu?
ALTINTAŞ: Başta söyledim ya “Mâ esâbeke min hasenetin femin Allah” size dokunan her iyilik Rabb’inizdendir. O da Rabb’imin lütfu bana. Yemeksiz yaşarım ben ama Kur’ansız yaşayamam. (Ağlıyor) Kur’an okumayı çok seviyorum. Hala daha hafız olmaya çalışıyorum. Çocuklardan kimi ele geçirirsem onlara günlük 3- 5 sayfa okuyup dinletmeye çalışıyorum. Benim hayatım Kur’an.
Bir de hâfızları çok seviyorum çünkü ben istediğim gibi bir hafız olamadım. Buna da şükür ediyorum. Aynen zengin olmadığıma şükür ettiğim gibi. Çünkü zenginliğin hakkını vermek kolay değil, paranın hesabını vermek kolay değil, Allah seviyormuş ki beni zengin etmedi. İyi hafız olamadığıma da şükür ediyorum belki gurur kibir olacak idi. Çok iyi olmuş. Gençken etrafın “Bakın Kemaleddin Hoca ne kadar güzel Kuran-ı kerim okuyor” demesi için Kur’an okuduklarıma hep pişmanım. Öyle okuduklarıma hep tövbe etmek lazım. Hani bazen tasavvufta yaptığın tevbelere de tevbe etmek lazım denir. Çünkü o tevbeleri hakkıyla yapamamışsındır. Okuduklarımın çoğundan dolayı Allah’tan özür diliyorum, bağışlasın inşallah. Çok çamlar devirdik. Allah için okumadık ne büyük yanlışlık(ağlıyor).
Hep iyi taraflarımızdan bahsediyoruz, hiç ayıplarımızı söylemiyoruz. Çok daha büyük yanlışlar yapmaktan da hep o korudu, Rabbime şükrediyorum. Üstelik getirdi böyle bir rahmet topluluğunun arasında karıştırdı.
Trakya’da vazife yaparken bir şey öğrenmiştim. Kışın Edirne tarafından sürüyü topluca satın alıp gelirler, ondan istifade ederler yazın da sürüyle satarlar. Bu sürünün içinde Maria denen koyunlar varmış yani işe yaramaz, kasaplık. Ama anlaşma öyle, sürüyü satın aldığın zaman o koyunları da mecburen alacaksın. İşte benim gibi ‘Maria’ lar da kıyamet günü arada geçip gidecektir inşallah diye ümid ediyorum. Çünkü bu dünyada bir kişiyi nasıl arkadaşlarına ve çevresine göre değerlendirilirip hüküm verilirse öbür tarafta da aynısı olacak.
S. TAN: Hocam sizi yaşınıza göre çok dinç görüyoruz. Bu dirilik hep Kur an'la meşgul olduğunuzdan mıdır?
ALTINTAŞ: İnşallah öyledir. Fakir gençliğimden beri yemeğe hiç önem vermedim. Önüme ne gelirse yetecek kadar az bir şeyle iktifa ettim. Şimdi yaş ilerleyince biraz daha oburlaştık.
Hep hareket halindeydim. İmkanım nispetinde hangi hizmet olursa koştum. Yaşadığımız anı değerlendirmek mühimdir. Gerisine Allah kerim.
S. TAN: Hocam sizin etrafınıza anlattığınız bazı rüyalarınz vardır. Uygun görürseniz bir- iki tanesini lütfetseniz...
ALTINTAŞ: Öncelikle söyleyeyim anlatacağımız şey bir rüya. Kimseyi bağlamaz ama çok ibretli ve beni etkileyen bir şey olduğu için anlatıyorum.
Bir Arafat dönüşü 10. kat bir otelde kalıyoruz. Rüyamda bir başka şehirde yine bir 10. katın balkonundan etrafa hakim bir yerden aşağıya bakıyorum. Gökdelenlere bakarken arkamdan "Kuvvetli bir zelzele olacak" sesi geliyor. Kelimeyi tevhidi getirirken zelzele de başlıyor. Bulunduğumuz bina un ufak olup çöküyor. Karşımdaki gökdelenler üçüncü kat seviyesine kadar iniyor. Biraz durulduktan sonra tekrar sarsıntı başlıyor bu sefer bütün binalar yer seviyesine iniyor. Bakıyorum uçsuz bucaksız bir alan her şey yere mucur gibi serilmiş. Her tarafı sallayan o irade kimse ondan 3 defa şöyle bir nida geliyor: "Alın şimdi apartmanlarınızı" İlerde pınar gibi bir şeyin başında bazı insanlar toplanmış, oraya doğru gidiyorum. Giderken etrafa saçılmış insanlar görüyorum. Kimisinin başı domuz, kimisinin başı köpek kafası gibi olmuş. Yüzler şişmiş simsiyah olmuş. Biraz önce seslenen irade şöyle diyor: "Bunlar haram demeden helal demeden, zekat bilmeden hak yiyerek üstüste yığanlardır." Günlerce bu görüntünün etkisi altında kaldım, şimdi bile anlatırken ağlıyorum. Kul hakkına çok dikkat etmek lazım kardeşler.
Yine bir hac mevsiminde Mekke-i Mükerreme'deyken şöyle bir rüya görüyorum. Kıyamet kopuyor. İnsanlar toplanmış, haşrolmuş, muhakeme başlıyor. Herkes sırayla turnike gibi bir yerin önünde bekliyorlar. Ama insanlar ikiye ayrılmışlar bir kısmı cennete bir kısmı cehenneme gideceklermiş. Aralarında demir bir perde var fakat birbirlerini görebiliyorlar. Sanki elek gibi bir şey. Fakat onu ne topla tüfekle delmek mümkün ne de füze gibi bir şeyle onu aşmak mümkün. Ben cennete gidecek olanların arasındayım. Biraz sonra bakıyorum ismim öbür taraftan okunuyor hayretler içinde iken bir anda bir bakıyorum öbür güruhun içindeyim. Karşımda birisi var elindeki ekran gibi bir şeyden okuyor: "Kemalettin Altıntaş dünya hayatındayken lazım gelen ihtiramı göstermediğinden dolayı büyük bir ceza ile cezalandırılmıştır." Üzerime doğru gelirken bu seferde İsmi Celal'e başlıyorum. Bana zarar vermesin diye sesimi yükselterek Allah Allah diye zikrederken bir baktım odanın ortasına doğruyu yürümüş vaziyette uyandım. Hacı annenizin 'ne oluyor ne oluyor?' demesiyle zor kendime geldim.
Aklım başıma geldi, anladım bir hatam var ama "Ne yaptım Ya Rabbi?" diye soruyorum kendi kendime. Kalktım doğru Haremi Şerife gittim. Kabe-i Muazzama'nın kapısına yapıştım. "Ya Rabbi ne olur hatamı bana bildir ki bir daha yapmayayım" diye ilticaya başladım. Birden kafama vurur gibi içime bir ses; "Malını, canını Allah Resulü'nün yolunda feda etmiş Haticet-ül Kübra'nın yanından geçersin de cemaatine okutmadığın gibi kendin de fatiha okumazsın öyle mi? Bundan daha büyük kusur mu arıyorsun?" dedi.
O zaman anladım. Önceki gün cemaatimle birlikte Ten'im'den ihrama girip Harem-i şerif'e gelmiştik. Farklı başka bir yoldan geldiğimiz için dalmışım.
Hemen Cennet ül mualla'ya gittim. Hazreti Hatice Validemize yalvarıyorum: "Ne olur anneciğim beni bağışla" diye.
Kardeşler ölülerden medet umulmaz elbette bu doğrudur. Allah'tan başkasından bir şey istenmez. Fakat Allah-u Teala bazılarına çeşitli manevi vazifeler verir onların da yapamayacağı bir şey olmaz. Allah vazifelendirdiği zaman ölüyü de vazifelendirebilir diriyi de vazifelendirebilir. İnşallah affetmişlerdir.
VE DUA....
S. TAN: Duanızı alarak bitirelim mi hocam?
ALTINTAŞ: Elhamdülillahi alel iman. Elhamdülillahi alel İslam. Elhamdülillahi alel ihsan. Elhamdülillahillezî cealenâ min ümmeti Muhammed’in aleyhissalâtu vesselam.
Ya Rabbi yapmış olduğumuz sohbeti Dergah-ı ehadiyyetinde ve bârigâhı mecdi uluhiyyetinde ekmeli kabul ile makbul eyle. Ruhu Resulullah’ı meclisimizden haberdar eyle. Annelerimize, babalarımıza, bütün geçmişlerimize rahmetinle muamele eyle. Kâffeyi ehli imana rahmet eyle. İçinde bulunduğumuz bu nimetin kadrini, kıymetini bilemediğimiz için elimizden alma.
Ya Rabbi sevdiklerini bize sevdir, yerdiklerini bize yerdir. Ya Rabbi evlad ü ahfâdımızı hayırlı insanlar eyle. Cümlemizi hak ve hakikate arif eyle. İslam âlemine hassaten millet ve memleketimize hayırlar ve selametler ihsan eyle. İslam için hayra matuf çalışmalar yapanlara hayırlı işlerinde muvaffak eyle. Şerlerden ve şerirlerden muhafaza eyle. Halimizi taatına muhkem kıl. Bizleri Kuran-ı kerim’i ve Ehâdisi Nebeviyye’yi ve Evliyaullah menakıbını okuyup, dinleyip, anlayıp muktezâası ile amel etmeyi nasip eyle. Bizlere hüsnü hatime nasip eyle.
Vel hamdulillah rabbil âlemin. El fatiha.
Kaynak: Altınoluk Dergisi, 373. Sayı
https://www.islamveihsan.com/annem-seherde-uyanir-kuslar-gibi-zikrederdi.html
https://www.islamveihsan.com/kemaleddin-hocaefendinin-manevi-egitim-yolculugu.html