Yeni Nesil Nasıl Bir Tehlikededir?

HAYATIMIZ

Ailenin toplumun ve neslin korunması açısından önemi nedir? Yeni nesil nasıl bir tehlikededir? Nasıl bir nesil yetişiyor? İfsat hareketlerinden neslimizi nasıl koruyabiliriz?

Aileyi ifsat etme, insanlığı yeniden yapılandırma küresel projesinde; yeni medya dünyasında kadim terbiye sisteminin ortadan kaldırılması, kadınların erkekleştirilmesi, baba otoritesinin çökertilmesi, her türlü sapkınlığın artırılması, “toplumsal cinsiyet” adı altında erkek kadın farkının yok edilmeye çalışılarak sınırların kaldırılması dayatılmaya çalışılıyor.

YENİ NESİL TEHLİKEDE!

Yapılan bilimsel araştırmalara göre 1950ler ile 1990lar arasında gençlerin kaygı artışları %85 oranında artmış. Bu süre içinde böylesine hızlı bir artış bir şeylerin yanlış gittiğini gösteriyor. 1996 yılında ABD’de “Değerleri Yeniden Belirleme” karakter eğitimi projesi adı altında bir ifsat hareketi olduğu görülmektedir. Projenin eğitim adı altında kadim değerleri yok etme hedefi olduğu açıktır. Konuyu kısa sürede yaymak için de milyonların üzerinde yayımlanmış kitaplar piyasaya sürülmüştür.

Bu kitaplar değersizleştirme hareketiyle yola çıkar. İnsanın önceden belirli değerlere sâhip olmadığı, bunlara sonradan ulaşabileceği fikrini savunur. Bunun da kendi özgür seçimine bağlı olduğunu açıklar. Bir başka deyişle; ‘Başkasına zarar vermediğin sürece istediğini yapabilirsin. Bu senin isteyerek aldığın kararsa, canının çektiği gibi tadını çıkar’ anlamı taşır. İnancı, dini, mânevi hayatı, gelenek ve görenekleri, nesiller boyu aktarılan kadim değerleri ve tecrübeleri bir dokunuşta silmek anlamına gelen bu durumda gençler tefekkür ve tasavvur ahlâkından yoksunlaştırılarak, sâdece kendini mutlu edecek seçimleri yapmaya yönlendirilir.

Öğretmenin bu sistemde rolü nedir? Herhangi bir konuda öğrenci öğretmenine müracaat ediyor, şöyle mi yoksa böyle mi yapayım diye soruyor.  Öğretmen: “Bu seçim seni mutlu ediyor mu, diğer ihtimalleri düşündün mü, bu senin özgür seçimin mi yoksa biri seni zorladı mı?” sorularını soruyor. Amaç kendilerine göre doğruyu öğrencinin kendi kendisine bulması.”[1] Bu yapılan sorgulamada muhataba yeni bir şey öğretilmemektedir.

Bu yaklaşım; eğitim sisteminde her şeyin altüst olmasıdır. Burada, “kendini gerçekleştirme” adı altında inceden inceye bedensel ve yaşanabilecek bütün hazların sınır tanımadan yaşanması telkini verilmektedir. Ayrıca “Var olmak istiyorsan özgürce bütün potansiyelini yaşa” mesajı verilmiş olur. Buna göre değerler bireyin ancak kendi özgür seçimiyle kabul ettikleridir, öğretmen değerleri öğretmeye kalkışmamalı, “sen istediğini seç ve yaşa” demelidir.

“Değerleri Yeniden Belirleme” projesinin uygulama teknikleri, yayımlanan milyonlara varan basılmış kitapları ve eğitim seminerleri vasıtasıyla, iki yüz bin öğretmen eğitilmiş. Bu hareket insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir felâkettir. Geleneklerle nesillere aktarılan kadim bilgiler, güzel ahlâk, edep birkaç sene içinde kökten silinircesine, hikmet kaynağı yok edilmeye çalışılır. Bu gençlik üzerinde çok büyük olumsuz etkiler meydana getirir ve bedeli çok ağır olur.

Amerikan bireyciliğinin dünyanın her köşesine yayıldığını söyleyen J. Twenge: “Son moda akımlar, gelişen ülkeleri sarmaya devam ederse dünyadaki birçok ülkede çocuklar Amerikan kültürüne mâruz kaldıkları oranda ailenin her şeyden önce geldiği fikrine ve kadim ahlâkî değerlere isyân etmeye başlayacaklar” der.

ÇOCUKLARI BAŞIBOŞ BIRAKMAYIN

Çevremizde de bunun yansımalarını görmekteyiz. Kendi fikrimiz sorulduğunda aktarma ve taklit yolu tercih edilir oldu. Bilirkişiler, işin ehli olanlar bile, sağduyudan, vicdandan yoksun tavırla geleneksel hiçbir kadim bilgiye sâhip değilmiş gibi davranıyorlar. “Çocuğun üstüne gitmeyin, zorlamayın, kendi seçsin, doğruyu kendi bulsun, zevkler farklıdır, saygı duymak gerekir, her istediğini olabilirsin, hayallerinin peşini asla bırakma, bu beden senin, başkalarının sözleri değil senin öz saygın önemlidir, sadece kendin ol, herkesin bir doğrusu vardır” gibi saçmalıklar yıllardır yüceltilerek tekrarlandı. Bu noktada bir sorgulama geliyor tabii olarak: “Ya benim seçimim yanlışsa, rezil bir yol seçmişsem ne olacak? Cevapları hemen hazırdır: “Var olmanın bütün sokaklarına girmeden var olmanın ne olduğunu bilemezsin.”

NASIL BİR NESİL YETİŞİYOR?

Bu hareketlerin sonunda nasıl bir gençlik beklenir? Araştırmalara göre, eleştiri kabul etmeyen, çabuk incinen, çabuk alınan, sorumluluk duygusu gelişmemiş bir nesil ortaya çıkıyor. Terbiye, ahlâk, nezâket ortadan kalkınca “özsaygı kazansınlar” derken harama bulaşan, suç işlemeye meyilli, alkol, uyuşturucu kullanmaya yönelen, hatta bedelini ödemeden maddi mânevî istediği her şeye sâhip olmayı hakkı zanneden bir nesille karşılaşmak kaçınılmaz oluyor.

Rabbimiz: “İnananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu edenlere dünya ve âhirette elem dolu bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur, 19) buyuruyor.

Eğitim sistemindeki değişiklikler sinema, görsel medya tarafından da desteklenerek tüm dünya bu başkalaşımdan pay aldı. Araştırma sonuçlarına göre bu filmlerin verdikleri ortak mesaj; sınırlar koyan toplumsal değerlere başkaldırmak olarak belirtiliyor. Bu tür filmler, hem toplum kurallarının yıkılmasını hem kişinin yeniden yapılandırılmasını ele alıyor. 

Küresel çapta sosyal mühendislik projesiyle sapkın akımların teşvik edilmesi, kadınların erkekleştirilmesi, sonucunda anneliğin ortadan kaldırılması, baba otoritesinin yok edilmesi, nesiller boyu gelen terbiye, ahlâk sisteminin çökertilmesi projenin nihâi hedefleridir. Hedeflenen bu mühendislik hareketleri, insanlığın doğuştan gelen cinsiyet ve aile yapısına yönelik açılan farklı cephelerdeki savaşlardır.

Bu acımasız savaş her türlü sahtekârlık, hile, uydurma haber, tehdit, şantaj yöntemlerinin sıradan hâle geldiği bir mecra oluşturdu. Hiçbir ahlâkî, vicdâni sınır tanımayan, küçücük mâsumları bile acımasızca ezip geçen savaş, kendi denetimi altına aldığı insanlık âleminin yeniden yapılandırılmasını hedefliyor.

İnternetin yaygınlaşması, akıllı telefonların insan hayatının vazgeçilmez parçası olması, ekran sürelerinin kontrolsüzce artması bu değişimleri hızlandırıyor. Projenin başarısı mimarlarını bile hayrete düşürecek türden.

Her insanın duygu, düşünce yapıları, maddi mânevi eğilimleri, davranış alışkanlıkları kayıt altında, analiz ediliyor. Duygular kasıtlı olarak farklı şekilde yönlendiriliyor. İnternetle bağlantımız oldukça özgürlüğümüzü kaybederek benliğimizi yitiriyoruz. Her bağlantı veri oluşturarak analiz ediliyor ve gelecek davranışımızı belirliyor.

Adeta hipnozla uyutulmuş topluma dönüşüyor insanlık. Kuklacıların kulaklara fısıldadığı en küçük fısıltı tüm dünyaya yayılarak etkili oluyor. “Pantolonları yırtık giyin” denilen bir fısıltının tüm dünyada uygulandığı gibi... Topladıkları verilere göre, deney farelerine “bunu ye, bunu al, buraya git” şeklinde yaptıkları yönlendirmelerle dünyayı yönetmeye çalışıyorlar.

Allah Teâlâ: “Onları, yeryüzünde topluluklar halinde yeryüzüne dağıttık. İçlerinde Sâlih olanlar da vardı olmayanlar da. Belki dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle sınadık.” (A’raf, 168) buyuruyor.

Öncelikle bu projenin ve amaçlarının farkında olmalı, uyanmalıyız. Bu aşamada arama motorlarını, uygulamalarını hayatımızdan çıkarmak, alternatif arama motorları kullanmak önemlidir. Çünkü bu proje tüm medya organları üzerinde üstünlük sağlamıştır. Başta asıl büyük zehir saçan sosyal medya ve Disney, Netflix gibi çocukları hedef alan kanallar denetlenmeli, bireysel olarak kullanmama yönünde de direnç göstermelidir.

İnancımız gereği ve tasavvufi terbiyenin inceliği olarak başkasının kusurlarını görmemek, örtmek asıldır. Bu olanların karşısında insanlık adına şuurlanmak, Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak imânımızı kuvvetlendirmek, Muhammed ümmeti olmanın gereğini yerine getirmek de vicdâni bir sorumluluktur.

Dipnot:

[1] Mustafa Merter, Hekaton’la Son Tango, KetebeYayıncılık, 2023, İstanbul

Kaynak: Emel Sözcüer, Altınoluk Dergisi, Sayı: 464