Yenidoğan Bebek Neden Ağlar?
Bebeğin ilk ağlaması nasıl olur? Yenidoğan bebek neden ağlar? Yenidoğan bebeğin ağlamasındaki hikmet…
Rahim içindeki bebek; sindirim, dolaşım ve diğer sistemik faaliyetler bakımından anneye bağımlı durumdadır. Anne ve bebek arasında plasente (eş) dediğimiz husûsî oluşum sayesinde, 40 hafta boyunca anneye bağlı hayatını problemsiz şekilde sürdürür. Doğumla beraber bağımsızlığını kazanan bebeğin vücut sisteminin işleyişinde mühim değişiklikler olur. Bu hızlı değişime ustalıkla adaptasyon sağlayamadığı takdirde ciddî sıkıntılar yaşayacağını gayet iyi bilmekte olan bebek, bununla ilgili hazırlıklarını tamamlamış olarak dünyaya gelmektedir.
Bilim insanlarının, üzerine yıllarca düşünüp araştırarak öğrendiği her türlü mekanizmayı tam vaktinde devreye sokarak nicesinin aklını hayrette bırakır, âciz insan yavrusu... Hem anneden hem babadan gelen genetik yapılar birleşerek yeni bir insanın namzedi olduğunda; gerek 40 haftayı geçireceği ortam ve hayatına dâir, gerekse rahimden apayrı bir dünyaya adım attığı yerdeki hayatına dâir her türlü bilgi kendisine öğretilmiş olarak, yuvalanacağı yere doğru ilerlemektedir.
Hücrelerin başında tâc olup elden ele taşınan bu değerli varlık, rahim duvarına bir bitki gibi gömülerek kök saldığı vakit, en mühim sistem olan dolaşım sistemi ilk olarak devreye girer ve döllenmeden sonra yaklaşık 21. günde minik kalbi atmaya başlar.
Aynı genetik bilgiye sahip yüzlerce hücre, bölünüp kopyasını çıkarırken bazısı muhtevasındaki bilgilerin bir kısmını iptal ederek çalışmasına devam eder ve “hücre farklılaşması” dediğimiz hâdiselerin neticesinde farklı doku-organ ve sistemlerin temeli atılır. Bir kısım hücre, âniden kasılıp gevşemeye başladığında kalbin düğmesine basılmıştır ve ecel gelip onu alıncaya kadar da atmaya devam edecektir. Bazı hücreler, damarları yapmak üzere uzayıp boru hâlini alacaklar ve bütün vücudun en ücrâ köşelerine kadar uzanıp gözle görünmeyen her noktaya girecekler. Bazısı da “âb-ı hayat” olmak üzere çeşitlenecek ve bu mükemmel inşâ edilmiş boru sisteminin içinde koşarak ilerleyecek, ulaştığı yerlere hayat taşıyacaktır.
Anne rahminde bebeğin dolaşım sistemi, erişkininkinden farklı olarak temiz ve kirli kanın birbirine karışarak aktığı bir sistematik üzerine binâ edilmiştir. Normal insanda ciddi sıkıntılara sebep olacak bu durum, bebek için herhangi bir problem oluşturmamaktadır. Oksijen açısından zengin olan kanı, annenin dolaşımından emen bebek, kendi sistemindeki özel bağlantılar sayesinde bunu bütün vücuduna dağıtarak hücrelerini besler. Kendi içinde oluşan atık maddeleri de tekrar annenin dolaşımına temizlenmek üzere gönderir.
Anne kalbi, hâmilelikte daha fazla yük altındadır. Bu yüklemeyi, hem kan yapımını hem de kalbinin çalışmasını artırarak karşılamaktadır. Evlâdı dünyaya geldiğinde gözünü kırpmadan onun için her türlü fedakârlığı yapacak olan annelerin “fedakârlık” ve “cömertliği” daha hâmilelikte başlamaktadır. Lâkin hiç kimsenin vücut sisteminin işleyişine müdâhalesi söz konusu değildir. Annelerin kalbine şefkati yerleştiren sonsuz kudret tarafından alınan mükemmel tedbirler sayesinde, hem içerdeki 40 hafta emniyetli bir şekilde tamamına erer, hem de doğumdan sonraki değişiklikler vakitlice devreye girer.
YENİDOĞAN BEBEĞİN AĞLAMASINDAKİ HİKMET
Bebeğin aktif çalışmaya başlayan ilk ve hayatî sisteminin dolaşım olduğunu zikretmiştik. Annenin kalbinden, vücuduna dağıtılan temiz kanın önemli bir kısmı rahme, bunun da % 85’i bebeğin eş’ine akmaktadır. Buradan bir damar aracılığı ile bebeğin göbek kordonundan giren temiz kanın bir kısmı karaciğere doğru yol alıp orayı sularken, mühim bir kısmı özel bir devre aracılığı ile kalbe yönlendirilir.
Kalbin sağ tarafına gelen oksijen açısından zengin kan, kulakçıklar arasındaki boşluktan sol tarafa geçer. (Doğumdan sonraki hayatta kulakçıklar arasında boşluk yoktur ve temiz kan, kirli kana karıştırılmamaktadır.) Buradan karıncığa inerek bebeğin bütün sistemini beslemek üzere ana damar ile vücuda dağılır. Üst tarafa giden temiz kan, baş ile beraber vücudun üst kısmını; alt tarafa inen damar vasıtasıyla da karın boşluğundaki diğer organlar ile vücudun alt kısmını sulamış olur.
Kalbin sağ kulakçığına gelerek karıncığa, oradan da akciğere giden temiz kan, sol tarafa döndüğünde bir miktar kirlenmiştir. Akciğere giren ve oksijen açısından zengin kanı taşıyan damar, bir köprü ile sol kalpten vücuda dağıtım yapacak olan ana damara bağlanır. Anne dolaşımından gelen oksijen açısından zengin kan, bu köprü ve bağlantılar sayesinde fazla kirlenmeden bebeğin vücudunu beslemektedir. Ancak bunlar temiz ve kirli kanın da zaman zaman birlikte akmasına sebep olurlar.
Bebek, temiz kanı annenin dolaşımından aldığından, bu karışma herhangi bir sıkıntı oluşturmamaktadır. Burada akciğerler de anne dolaşımından beslenirler. Hâlbuki normal sistemde akciğerler; bütün vücut sisteminde kirlenerek gelen kanı atmosferden aldığı oksijen ile temizleyerek tekrar sisteme göndermektedir. Ve böyle bir sistemde en ufak bir karışma ciddî problemlere sebep olmaktadır. Anne rahmindeki bebekte, akciğerler, dolaşımı temizleyen bir organ gibi davranmadıklarından, kendilerine gelen kan akımının doğumdan sonraki hayatlarına nisbetle düşük tutulması gerekmektedir. Akciğer damarlarındaki basınç ayarlaması ile bu yüklemenin de tedbiri alınmıştır.
Anne rahminde âciz bir şekilde hayatına devam eden bebeğin dolaşım sistemindeki bağlantıları ne anlatmaya, ne de anlamaya gücümüzün yetmeyeceği mâlumdur. Şartları farklı olan ortam için süresi belirlenmiş husûsî bir sistem inşâ edilmiştir. Mühim yerlere hayatî köprülerle bağlantılar kurulmuş, vakit tamam olduğunda bunlar ortadan kaldırılarak başka yapılara dönüştürülmek üzere kodlanmıştır.
Dünya hayatı gibi, rahim içindeki hayat da geçicidir. Muayyen vakte hasredilmiş kompleks bir işleyiş, yerini hayatın idâmesi için yine karmaşık, lâkin mükemmel olan başka bir işleyişe terk edecektir. Üstelik bu sistemin yerini alması, bebeklerin ilk nefesi ve ağlaması ile gerçekleşecektir. Bebeğin sesi, çığlık olup annesinin kulaklarına ulaştığında, gönlündeki ferahlık tebessüm ile yüzüne yayılırken, bebekte de nice sistemi devreye sokmak için âdeta düğmeye basmış olacaktır. İşte bu yüzden bebeğin ağlaması hayattır.
Ağlayarak nefes alırken, içinde kodlanmış sistemlerin şifreleri çözülür, kilitleri açılır. İçeride yaşamasını sağlayan nice bağlantı, burada hayatını tehlikeye sokacağı için birer birer kapatılır. Saatler ve günler içinde yeni hayatına mükemmel şekilde uyumu sağlanır. Öyle ki, devam eden açıklıklar için cerrahî müdâhaleler gereklidir.
BEBEĞİN İLK AĞLAMASI
İlk ağlama ve ardından uzun bir süre, “bebeklerin iletişim dili” hep ağlamaktır. Düğümleri çözen ilk ağlama; sonrasında bazen acıkıp susamanın, bazen altını ıslatmanın, bazen üşümenin ve kucaklanma arzusunun dile gelip yansımasıdır, anne kalbine... Vücut sistemindeki şifreleri çözen ağlamanın mânâsı sır değildir, annelere... Neye ihtiyacı varsa onu verirler bebeklerine; mûcizevî gıdası olan anne sütünü verirken hem karınlarını doyururlar; hem de şefkatle kucaklayıp bağırlarına basarken, ruhlarını… Sükûnete bürünür ana kucağında yavrular, emniyette hissederler; âcizâne sığındıkları yerde sevgi ile sarmalandıklarında, sessizce teslim olurlar anne yüreğine… “er-Rahîm” olanın emanet ettiği yerde olmanın huzuru ile cennet kokularını ikrâm ederler.
Tıpkı yeni doğmuş âciz bir bebek gibi; hiçliğini bütün zerrelerinde hissederek, gönülden iştiyakla akıtılan gözyaşı; kilitli kalpleri açmaya namzet olur. Düğümler çözülmeye yol bulur. Günâhına mı ağlar kulu, af mı diler, bir şey mi talep eder? Yaratan Rabbi bilir onun şifresinin ne olduğunu; rahmet denizi dalgalanır da neye muhtaçsa onu gönderir kuluna; sarar-sarmalar onu… Cömertlik ve kereminden saçar üzerine; bin verir, bir dileyene… En emniyetli yerdedir kul; Rabbine teslim olduğunda… Seven gönle yaslanmış gibi ferahlatır; Allah için akıtılan gözyaşı, sadrı yıkar; dökülen damlalar, nefesi açar. Mü’min yüreğe ikram edilen duygular, müjdeler taşır “En Sevgili’nin fem-i saâdetinden” dökülen:
“Allah korkusuyla gözyaşı döken kişi, (sağılmış) süt memeye dönmedikçe Cehenneme girmez.” (Tirmizî, Zühd, 8/2311)
Ve hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde, gölgelenecek yedi kişiden biri olarak tebşir edilir; tenhâda Allâh’ı anıp gözyaşı döken kişi…
Ey Rabbimiz! Bize rızân yolunda tüketeceğimiz bir ömür bahşeyleyip; her hâlimizi rızân ile te’lif eyle! Doğarken; içimizdeki nice şifreleri çözerek akan gözyaşlarından hisseler devşirebilmeyi ve hadîs-i şerîflerdeki müjdelere mazhar olabilecek kıvamda bir gönül ile gözyaşı dökebilmeyi nasip eyle… Ey Kerîm olan Allâh’ım! Âmîn.
Kaynak: Dr. Betül Nefise İnal, Şebnem Dergisi, Sayı: 163