Yetimin Malında Tasarrufta Bulunacak Kimsenin Nelere Dikkat Etmesi Gerekir?

Orta büyüklükte bir fabrikası, menkul ve gayri menkulleri olan kimse vefat edince geride karısı ile, birisi bir yaşında diğeri 25 yaşında iki erkek çocuğu kalmıştır. Yetim durumdaki küçük çocuğun hakları nasıl korunmalıdır?

Sorudaki meselede mirasın sekizde biri eşine geri kalan da eşit olarak iki erkek oğula kalır. On altı ortak payda üzerinden iki hisse karısı, yedişer hisse de oğullar alır. Burada bir yaşındaki oğul yetim durumunda olduğu için, büyük erkek kardeşi veli ve vasî olarak onun malını koruma altına almalıdır. Mirasın taksiminde yarar varsa, yetimin hakkı ayrılır. Eğer taksim yapılmadan işletilmesi daha yararlı ise, miras ortak mal olarak devam ettirilir. Her iki durumda da büyük oğul, küçük kardeşi rüşd yaşına (yaklaşık 18-20 yaş) ulaşıncaya kadar onun vasisi sıfatıyla payını tasarruf eder. Ancak mal ortak olarak devam ediyorsa küçüğün payından ergenlik yaşına kadar yoksullara zekât dahil, tasadduk edemeyeceği gibi, misafire ikramda da bulunamaz. Bazı Hanefî fakihleri bu durumda normal olarak misafire yedirmesinde bir sakınca olmadığını söylemişlerdir.

YETİM MALINA YAKLAŞMAYIN

Yetimin malı ayrılmış olur ve vasinin onda bir takım tasarruflarda bulunması gerekirse, İslâm bu konuda koruyucu bir takım önlemler almıştır. Kur’ân’da şöyle buyurulur: «Yetimin malına en güzel olanın dışında yaklaşmayın.»[1] Burada «mala en güzel yaklaşma», yetimin lehine olacak şekilde, rayiç bedel gözetilerek yapılacak alım- satım veya kira akdini ifade eder. Vasinin, bu malları usul ve fürûuna satması veya kiralaması durumunda bedel rayicin üstünde olmalı, bunun dışındaki yabancılara satış veya kiraya vermede ise yesir gabinden (menkullerde %5, hayvanlarda %10 ve gayrimenkullerde %20) daha düşük bir bedel belirlenmemiş bulunmalıdır. Aksi durumda akit geçersiz olur. Meydana gelecek zarardan vasi sorumlu tutulur. Vakıf ve beytülmale ait akarlar da için de aynı hükümler geçerlidir. Çünkü bunları yöneten mütevelli ve idareciler de gerçek mal sahibi olmayıp, ellerindeki emanet para ve mallar üzerinde tasarrufta bulunmaktadırlar.[2]

AYET VE HADİSLERDE YETİM HAKKI

Mü’minlerin yetim malından sakınması, âyet ve hadislerde açıkça istenmiştir. Kur’ân’da şöyle buyurulur: «Yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenler, ancak karınlarına ateş yemiş olurlar. Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir.»[3] Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: «Siz, milletleri helak eden yedi şeyden sakınınız», Ashâb-ı Kirâm; «Ey Allâh’ın elçisi, bunlar hangileridir?» diye sorunca şöyle cevap vermiştir: «Allâh’a ortak koşmak, büyü yapmak, haksız olarak birisini öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmanla savaşırken kaçmak, bir şeyden habersiz iffetli kadına zina iftirası atmaktır.»[4]

İslâm’da yetimin korunup gözetilmesine çok önem verilmiştir. Ebû Hüreyre’nin naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: «Kendisinin veya başkasının yetimine bakan kimse ile ben, cennette şunlar gibiyiz.» Bu sırada Hz. Peygamber şehadet parmağı ile orta parmağına işaret etmiştir.[5] Burada yetime bakma (tekeffül)den maksat; onun yeme, içme ve terbiyesini üstlenmektir. Harcamanın kendinden veya yetimin malından olması sonucu etkilemez.

Diğer yandan yetimin malı, eşya veya emtiası satılmadığı takdirde çürüyüp bozulma tehlikesi varsa normal fiyatla alıcı çıkmayınca düşük fiyatla satılmasında bir sakınca bulunmaz.[6] Vasi, yetimin işleri ile uğraşırken kendi işlerini yürütemese, nafaka ihtiyacı ile emeğinin karşılığı olan bedelden az olana hak kazanır. Kur’ân’da şöyle buyurulur: «Zengin olan vasi, yetimin malından sakınsın, yoksul ise «ma’rûf» ölçüsünde yiyebilir.»[7]

Dipnotlar:

[1]. En’âm, 6/152. [2]. Akgündüz, İslâm Hukukunda Vakıf Müessesesi, s. 314, 315. [3]. Nisâ, 4/10. [4]. Buhârî, Vesâyâ, 23; Müslim, Îman, 38; Ebû Dâvûd, Vesâyâ, 10. [5]. Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42; Mâlik, Muvatta’, Şa’r, 5. [6]. Ahmed b. Hacer, el-Fetâvâ’l-Kübrâ, Mısır 1357, III, 48. [7]. Nisâ, 4/16.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM’DA YETİM HAKKI

İslam’da Yetim Hakkı

PEYGAMBERİMİZ YETİMLERE NASIL DAVRANIRDI?

Peygamberimiz Yetimlere Nasıl Davranırdı?

YETİM MALI YEMEK İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Yetim Malı Yemek ile İlgili Ayet ve Hadisler

YETİM MALI YİYENİN SONU

Yetim Malı Yiyenin Sonu

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.