Yetişkinlerde Görülen Çocuk Hastalıklarına Dikkat

SIHHAT

Su çiçeği, kabakulak gibi hastalıklar çocukluk çağı hastalıkları olarak biliniyor.

Ancak bulaşıcı olan ve dikkat edilmezse hızla yayılan bu hastalıklar yetişkinler için daha riskli olabiliyor. Uz. Dr. Serap Bos, yetişkinlerde de görülen çocukluk çağı hastalıkları hakkında bilgi verdi.

SU ÇİÇEĞİ YETİŞKİNLERDE DAHA AĞIR BASIYOR

Su çiçeği çocukluk çağında geçirilmemişse yetişkinlik devrinde de görülebilmektedir. Hastalığa yakalananların çoğu doğal bağışıklık edinerek kendiliğinden iyileşmektedir. Çocukluk çağında geçirilen su çiçeği enfeksiyonu, yetişkinlikte geçirilenlere göre daha hafif seyretmektedir. Yetişkinlerde ortaya çıkan su çiçeği enfeksiyonu bazen kanama ve pıhtılaşmayla ilgi sorunlara sebep olabilmektedir. Trombosit denilen hücrelerin sayısında azalmaya sebep olan su çiçeği, pıhtılaşma faktörlerini etkileyebilmektedir. Bu durum hayati riske bile yol açabilmektedir. Bununla birlikte su çiçeği virüsü, beyne sıçrama yaptığında menenjit ve beyin iltihabına, akciğerde de enfeksiyona sebep olabilmektedir. Anne adayları, özellikle gebeliğin son aylarında, su çiçeği hastalığına yakalanırsa mutlaka doktora başvurmalıdır. Gebelik sırasında geçirilen su çiçeği, bebekte ciddi sakatlıklar, zeka geriliği, göz problemleri, kol ve bacak anomalileri hatta bebeğin kaybına bile sebep olabilmektedir. Bütün bunların önüne geçilebilmesi için en az bir doz suçiçeği aşı olunması mühimdir.

KABAKULAK YETİŞKİNLERDE KISIRLIĞA SEBEP OLABİLİR

Bulaşıcı bir hastalık olan kabakulak, daha çok kış sonunda ve ilkbaharda ortaya çıkabilmektedir. Sıklıkla 5-10 yaşlarındaki çocuklarda görülmektedir. Kabakulak çocukluk çağı olarak bilinmesine rağmen erişkinlerde de görülebilir. Tükürük bezi, beyin, böbrek, pankreas ve sinirlerde iltihap oluşumuna sebep olabilmektedir. Kabakulak hastalığına yakalanan erkeklerde testislerin iltihaplanması olarak bilinen orşit gelişebilmektedir. Ergenlikten önce geçirilen kabakulakta bu durum söz konusu değildir. Özellikle erişkin erkeklerde kabakulak %25 oranında orşite sebep olmaktadır. Sık rastlanmamakla birlikte iki taraflı orşit durumunda kısırlık gelişebilmektedir. Bunun yanı sıra hastalığın şiddetli seyrinde ve yayılmasından sonra sağırlık yaşanabilmektedir. Kadınlarda yumurtalıkların iltihaplanması sonucu kısırlığa sebep olabilen kabakulak, gebeliğin erken devrinde ortaya çıkarsa düşük riskine yol açabilmektedir.

ÇOCUKLAR AİLESİNE BULAŞTIRABİLİR

El, ayak ve ağız hastalığı, çocuklarda oldukça yaygın olarak görülen virüslerin yol açtığı bir rahatsızlıktır. Genellikle okul öncesi çocuklarda görülmektedir. Hastalığa sebep olan virüs burun ve boğaz salgısından geçebilir. Bu sebeple genellikle enfeksiyonu geçiren çocuklar önce ebeveynlerine hastalığı bulaştırmaktadır. Bu hastalık çocuklarda hafif ateşle ortaya çıksa da yetişkinlerde daha şiddetli ateş ve ciddi belirtilerle gözlemlenmektedir. Nadiren de olsa beyinde iltihaplanmaya yol açabilmektedir. Ateş başladıktan 1-2 gün sonra ağızda ağrılı yaralar oluşmaktadır. Boğazda ağrı ve iştahsızlıkla birlikte; ayak tabanı kalça, kol, bacak ve yüzde isilik meydana gelebilmektedir.

KIZAMIK VE KIZAMIKÇIK GEBELERDE DAHA TEHLİKELİ HALE GELİYOR

Kışın son devrinde ve ilkbaharda daha çok ortaya çıkan kızamık, ateş ve deride döküntülerle kendisini göstermektedir. Çocukluk çağı hastalığı olarak bilinse de, önceden bu hastalığı geçirmeyen yetişkinlere bulaşabilmektedir. İshal, akciğer, gırtlak ve orta kulakta iltihaba yol açabilen kızamık, bazı durumlarda tehlikeli olabilmektedir. Kızamık virüsü gebelikte bebekte bir anomaliye sebep olmamakla birlikte düşük ve erken doğum riski arttırmaktadır. Gebelik öncesi bağışıklığı olmayan kadınlar aşılanmalı ve aşıdan sonra 3 ay içinde gebe kalmamaları gerekmektedir. Gebelik sırasında kızamık aşısı yapılamamaktadır. Döküntü, hafif ateş ve lenf bezlerinde şişme gibi belirtilerle kendini gösteren kızamıkçık hastalığı da her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Gebelikte kızamıkçık hastalığına yakalanılması durumunda hastalık, anne karnındaki bebeğe geçebilmektedir. Kızamıkçık virüsü, anne üzerinde olumsuz bir iz bırakmazken bebekte kalp problemleri, duyma kaybı, zeka geriliği ve beyin hasarı gibi kalıcı etkilere sebep olabilmektedir.