Yılbaşı Eğlencelerini Seyretmek Kalbe Zarar Verir
Osman Nûri Topbaş Hocaefendi müslümanın son nefes endişesi olması gerektiğini anlatıyor ve sohbetinin sonın yılbaşı eğlencelerini seyretmenin kalbe mânen zarar verebileceğinden bahsediyor.
DÖRT KİMSE ALLÂH’IN SÂLİH KULLARINDANDIR
Hazret-i Ebû Bekir Efendimiz’in şu ifadeleri ne güzeldir -olgun bir insanın, kâmil bir insanın hâlini gösterir- Ebû Bekir Efendimiz buyuruyor:
“Dört kimse Allâh’ın sâlih kullarındandır, dört kimse:
Tevbe eden kişiyi gördüğü zaman sevinen…”
Elhamdülillâh bir kardeşim tevbe ediyor, inşâallah kurtulur…
“Günahkârların affı için Rabbine yalvaran kişi.
Din kardeşine gıyâbında duâ eden kişi.
Kendisinden muhtaç kişiye yardım ve hizmette bulunan.”
Demek ki bir sâlih kimsenin bu dört tane vasfı olması lâzım diyor Ebû Bekir Efendimiz:
“Tevbe edeni gördüğü zaman sevinen.
Günahkâr için af dileyen.
Din kardeşine duâ eden.
Kendisinden muhtaç kişiye yardım eden.”
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- buyuruyor ki -takvâ üzerinde çok duruyor-:
“Takvâsı azalan kişinin hayâsı da azalır.” buyuruyor.
MÜ’MİN, 6 TANE KORKU İÇİNDEDİR
Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-:
“Bir mü’min gerçekten, 6 tane korku içindedir. Bunlardan biri, îmansız gitmek…”
Allah korusun. Bir garantisi yok. Cenâb-ı Hak, kimler îmansız gitti; Kârun’u bildiriyor. Daha evvel takvâ sahibi bir insandı. Bel’am bin Bâûrâ’yı bildiriyor. O da bir Allah dostuydu. Bir nefsine uydu, kaydı gitti…
Demek ki âyet-i kerîmede:
“Rabbimiz, bizleri hidâyete erdikten sonra kalplerimizi eğriltme!..” (Âl-i İmrân, 8)
Allah korusun! Onun için son nefese çok duâ etmek…
Bir kişi tavaf ediyordu. Tavaf ederken;
تَوَفَّنِى مُسْلِمًا وَاَلْحِقْنِى بِالصَّالِحِينَ
Yusuf -aleyhisselâm-’ın duâsı.
“…(Yâ Rabbi!) Benim müslüman olarak canımı al ve sâlihlere ilhâk eyle!” (Yûsuf, 101)
Diyorlar:
“–Başka bir duâ yok mu, niye yalnız bu duâyı okuyorsun Yusuf Sûresi’ndeki?”
Diyor:
“–Bir diyor arkadaşımın diyor, son nefesi iyi olmadı.” diyor.
İkincisi:
“Kıyâmet günü kendisini rüsvâ edecek şeylerin melekler tarafından yazılması.”
“Kitabını oku! Nefsin kâfîdir...” (el-İsrâ, 14) denilecek. Bütün hâlimiz ortaya çıkacak orada.
Yine:
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَا بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَا
“O gün (yeryüzü) Rabbinin bildirmesiyle bütün haberlerini anlatır.” (ez-Zilzâl, 4-5) Ortaya çıkacak.
Üçüncüsü:
“Amellerinin şeytan -aleyhillâne- tarafından boşa çıkartılması.”
“(İblis) dedi ki; «Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim. Onların hepsini mutlaka azdıracağım!” (el-Hicr, 39)
Günahları süslü göstereceğim…
Velhâsıl bu işte, nefs terbiyesi…
Dördüncüsü:
“Ölüm, Azrâil’le…”
Nerede Azrâil’le karşılaşacağız, kimse bilmiyor.
“…Gaflet içindeyken, ansızın yakalanma korkusu” da olabilir.
Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, buyruluyor.
Geçmiş devirlerden Vehb ibn-i Münebbih, bir hâdise naklediyor Gazâlî’nin İhyâ’sında:
Saltanat sahibi bir kişi, ava gidiyor böyle cins cins atları var, mükellef giysileri var, bir sükse, bir fiyaka, bir gurur-kibir içinde ava gidiyor. Yolda kendisine garip bir insan çıkıyor tam yolun ortasında. O garip insana:
“–Çekil diyor, çekil diyor. Yolumu kapatma diyor. Sen kim oluyorsun?” diyor.
O da diyor ki:
“–Pâdişâhım diyor, sana benim bir sözüm var.” diyor.
“–Sen ne söyleyeceksin diyor, çekil önümden!” diyor.
“–Senin için bu çok mühim.” diyor.
“–Söyle bakayım nedir?” diyor.
“–Yok diyor, kulağına söyleyeceğim diyor, eğil.” diyor.
Kulağına diyor ki:
“–Ben diyor, Azrâil’im diyor. Senin son nefesin geldi, onu haber vereyim.” diyor.
“–Aman yapma, etme diyor. Biraz müsaade…”
“–Yok diyor, bitti diyor. Sen hayatını nasıl harcamışsan öyle gideceksin.” diyor.
Sonra aynı o kişi yolda bir kişiye rastlıyor. O da sâlih bir kişi. Ona diyor ki:
“–Kardeşim diyor, nasılsın iyi misin?” diyor.
“–Elhamdülillah, çok şükür diyor Rabbime diyor. Şükür içindeyim.” diyor.
“–Bak diyor, sen diyor, Allâh’ın sâlih, güzel bir kulusun diyor. Amellerin, hep güzel amellerle dolu hayatın diyor. Ben diyor sana biraz erken geldim diyor. Sana biraz vakit ayırdım ki diyor, ben Azrâil’im diyor, sen diyor, ne istersen şu kısa zamanda yap.” diyor.
“–Aman, Allah râzı olsun. Ben o zaman abdest alayım, iki rekât namaz kılayım, ondan sonra canımı al.” diyor.
Efendimiz buyuruyor:
“Nasıl (yaşarsanız öyle) vefât edersiniz, öyle haşrolursunuz.” (Bkz. Müslim, Cennet, 83; Münâvî, V, 663)
Hakîkaten bu Azrâil’le nerede ve nasıl karşılaşacağım ben? Secdede mi, istiğfar hâlinde mi, yoksa televizyonun bir acayip bir internetin bir programına bakarken mi?..
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, öyle haşrolursunuz.” buyruluyor.
Beşincisi…
Cenâb-ı Hak; “Sana yakîn gelene kadar (Rabbine) ibadet et!” (el-Hicr, 99) buyuruyor.
Beşincisi:
“Dünya ile mağrur olup âhiretten gâfil kalma korkusu.”
عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ
“Çalışmıştır, boşuna!” (el-Ğâşiye, 3)
İhtiras onu perişan etmiştir.
Altı:
“Çoluk-çocuğuyla fazla meşguliyete dalıp Allah Teâlâ’nın zikriyle yeterince meşgul olmama durumu.”
Dünyaya dalıp Cenâb-ı Hak’la meşgul olmaktan uzakta kalma.
Cenâb-ı Hak:
“Biliniz ki mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfat Allah katındadır.” (el-Enfâl, 28)
Yine Hazret-i Osman -radıyallâhu anh- buyuruyor:
“Dört şey vardır ki bunun zâhiri fazîlet, bâtını da farzdır. Zâhiri fazîlet, bâtını farzdır.
Sâlihlerle oturup kalkmak fazîlet, onlara uymak farzdır…”
Cenâb-ı Hak;
كُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ (“…Sâdıklarla beraber olun.” [et-Tevbe, 119]) buyuruyor.
İkincisi:
“Kur’ân okumak fazîlet, onunla amel etmek farzdır.
Kabirleri ziyaret etmek fazîlet, kabre hazırlanmak farzdır.
Hastayı ziyaret etmek fazîlet, ondan ibret almak farzdır.”
Yine Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’tan, yine hikmetli söz:
“Amellerin en güç olanı dört haslettir:
Öfkeli anda affetmek…
“…Gayzlarını yutarlar…” (Âl-i İmrân, 134) buyuruyor Cenâb-ı Hak.
“…Öfkeli anda affetmek.
Muhtaçken cömert davranmak.
Üç: Kapalı ve tenha yerlerde nefsin şerrinden korunmak…”
Çünkü kapalı yerlerde nefsi dâimâ taviz verir.
“…Dört: Korktuğu veya bir menfaat umduğu kimse karşısında doğruyu söylemek.”
YILBAŞI EĞLENCELERİNİ SEYRETMEK KALBE ZARAR VERİR
Kardeşler! Mühim bir durum: Sene başı yaklaşıyor. Cenâb-ı Hak:
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
(“…Gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!” [el-Fâtiha, 7]) buyuruyor. Dalâlettekilere benzememek. Kimlere benzemek:
اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ (“…Nîmet verdiklerin...” [el-Fâtiha, 7]) Nebîler, sıddîklar, şehidler ve sâlihler. Onların duygularıyla duygulanmak, اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ (“…Nîmet verdiklerin...” [el-Fâtiha, 7])
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
(“…Gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!” [el-Fâtiha, 7]) Dalâlettekilere benzememek. Onun için onların hâllerinden uzak olmamız lâzım. İslâm karakter ve şahsiyetini taşımamız lâzım. Onu da neslimize miras bırakmamız lâzım yaşayarak. Bu çok mühim!
İbadette bile benzememek. -Sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, 10 Muharrem’de oruç tutuyorlardı. Yahudiler, biz de tutuyoruz deyince, “o zaman bir ilâve edelim dedi. 9-10 yahut 10-11 tutalım.”
Yine oruçta, “iftar olduğu zaman orucunuzu açın” buyuruyor, iftar geldiği zaman. Geciktirmeyin buyuruyor. Çünkü yahudiler yıldız çıktığı zaman oruçlarını bozarlardı. İbâdette bile benzememek…
Yine onlarda sahur yoktur. “Siz sahura kalkın.” buyuruyor Efendimiz. Sahurda ağzınıza bir lokma bir şey koyun buyuruyor.
Yani bu sene başı eğlenceleri vs. bunlara bakmak, seyretmek, kalbe zarar verebilir kardeşler!.. Buna dikkat edelim…
Cenâb-ı Hak, Tebbet Yedâ Sûresi’ni indiriyor ki îman, lâyıkına muhabbet, müstehakkına nefret.
Onun için kardeşler, bizim ne güzel dînimiz var, ne güzel âdetlerimiz, örflerimiz var. Biz muhtaç değiliz ki, bizimki mükemmel, muhteşem; niye daha aşağıdakilere biz tenezzül edelim?..
Onun için burada bir hatırlatma kabilinden, -inşâallah- bu Fâtiha’yı okurken o;
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
(“…Gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!” [el-Fâtiha, 7])’i -inşâallah- hatırlayalım ve onlara benzemeyelim.
Biz kendi şahsiyetimizi, kendi karakterimizi yaşayalım, evlâdımıza, neslimize de İslâm karakterini ve İslâm şahsiyetini miras bırakalım -inşâallah-…