Yıldızlı Gökler Ne Zaman Başladı Dönmeye?
Tarih boyunca insanoğlu gözlemleyebildiği kadarıyla kâinatın varlığı, oluşumu ve büyüklüğü ile ilgili sorular ortaya koymuş ve bunlara yönelik hipotezler geliştirmiştir. Bunlardan yola çıkarak geliştirilen teoriler, zihinlerdeki soruların bir kısmı için tatmin edici cevaplar vererek insanlığın ufkunun genişlemesine vesile olmuştur.
Tarih boyunca insanoğlu gözlemleyebildiği kadarıyla kâinatın varlığı, oluşumu ve büyüklüğü ile ilgili sorular ortaya koymuş ve bunlara yönelik hipotezler geliştirmiştir. Bunlardan yola çıkarak geliştirilen teoriler, zihinlerdeki soruların bir kısmı için tatmin edici cevaplar vererek insanlığın ufkunun genişlemesine vesile olmuştur.
11-12. yüzyıl matematikçi, astronom ve şairi Ömer Hayyam, geometri ve astronomi bilgilerine dayanarak, görünür evrenle ilgili olarak “Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye?” sorusunu sormuştur. Bununla birlikte zamanının ölçüm yetenekleri ile bir cevaba ulaşılamayacağı kanaatine varmıştır.
Bugün artık görünür evrenimizin yaşını hesaplamaya yönelik oldukça sağlam gözlemsel ve bilimsel altyapıya sahibiz. Gözlemleyebildiğimiz evren hakkındaki bilgilerimiz bilhassa 20. yüzyıldan sonra katlanarak arttı. Dünyamızın, etrafında döndüğü Güneşi ile birlikte Samanyolu galaksisi içinde yer aldığını ve Güneş Sisteminin galaksi merkezi etrafında saniyede 230 kilometre gibi yüksek bir hızla döndüğünü tahmin ediyoruz. Bununla birlikte galaksimiz o kadar büyük ve (galaksinin iç bölgelerinde olmamıza rağmen) merkezine uzaklığımız o kadar fazla ki galaksimizdeki bir turumuzu yaklaşık 230 milyon yılda tamamlıyoruz. Diğer yıldızlar da benzeri şekilde hareket halindeler. Samanyolunda 200 milyardan fazla yıldız olduğu tahmin ediliyor; teleskoplarımızın göremediği kadar düşük ışınıma sahip yıldızların sayısını kestirmek güç olduğu için bu sayı pekâlâ 400 milyar da olabilir.
Galaksimizin büyüklüğüne geçmeden önce böylesi devasa mesafeler için kullanılan ışık yılı kavramını açıklamakta fayda var: Işık yılı, bir zaman ölçüm birimi değil, bir uzunluk ölçü birimidir; 1 ışık yılı, ışığın bir yılda kat ettiği mesafeyi belirtmektedir. Galaksimiz çapı da yaklaşık 100 bin ışık yılı olarak hesaplanmıştır. Yani galaksimizin birbirine uzak iki yıldızından birinin ışığı diğerine 100 bin yılda ulaşabilmektedir. Işığın saniyede 300 bin km yol kat ettiğini düşünürsek sadece galaksimizden söz ederken bile ne kadar devasa bir yapıdan bahsettiğimiz daha iyi şekillenecektir. Galaksinin, bütün bunlara ilaveten, kendi boyutlarından daha kalın ve içindeki yıldızların toplamına yakın kütlede olan bir gaz bulutu katmanı ile çevrili olduğunu da ilave etmekte büyük fayda var.
Samanyolu galaksisi gibi başka galaksilerin de olduğunu biliyoruz. Bunların sayısının 2 trilyon kadar olduğu tahmin ediliyor. Galaksiler kendi etrafındaki dönme hareketlerinin yanı sıra uzayda da ilerlemektedirler. Hatta galaksimizin, en yakınımızdaki Andromeda galaksisi ile 4,5 milyar yıl sonra karşılaşacağı tahmin edilmektedir. Güneşin ve Dünyamızın yaşının yaklaşık 4,5 milyar yıl olduğu göz önüne alınırsa bu galaktik hareketlerin zaman boyutundaki büyüklükleri daha iyi tasavvur edilebilir. Galaksilerin hareketlerinden yola çıkarak zamanda geriye doğru dışkestirim (ekstrapolasyon) hesabı ile geçmişteki pozisyonlarını tahmin üzerinde yapılan çalışmalar, Büyük Patlama teorisi ile de örtüşmektedir. Buna göre, şu anda gözlemlediğimiz bütün galaksilerin yaklaşık 13,8 milyar yıl önce ortak bir noktadan çıkarak oluştuğu tahmin edilmektedir. Başlangıçtan sonra yüksek enerji ile hızla birbirinden uzaklaşan parçalar sonra soğuyup karanlık uzay içindeki galaksileri, yıldızları oluşturdu. A’la Suresi, 1-5. ayetler günümüzün bakış açısıyla değerlendirildiğinde sanki evrenin yaratılışını, başlangıçtaki ve sonraki süreci hakkında bilgi veriyor gibidir: “Rabbinin yüce adını tesbih et. Yaratıp düzene koyan O’dur. Takdir eden ve yol gösteren. Otlağı çıkaran, sonra da onu karamsı bir sel köpüğü haline getiren O’dur.”
Ömer Hayyam’ın sorusuna “Bu yıldızlı gökler 13 milyar yıldan biraz daha fazla bir zaman önce başladı dönmeye.” şeklinde cevap verebiliriz.
Başka Âlemler Var mı?
Birçok bilim insanı hemfikir ki muhtemelen vardır. Son bilimsel çalışmalar bizim evrenimizin genişlemesinin ilk soğumadan sonra önce yavaşladığını, sonra hızlanmakta olduğunu göstermektedir. Bu tekrar hızlanma olmasaydı bir noktadan sonra evrenin tekrar ufalmasının muhtemel olduğuna dair hipotezler mevcuttur. Ancak tam olarak da anlaşılmayan bir mekanizma ile genişleme tekrar hızlanmıştır ve böyle giderse sürekli genişleyecektir. Zariyat Suresi, 47. ayet evrenin/göğün genişletildiğini haber vermektedir: “Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.” Günümüzde, söz konusu hızlanarak genişlemeyi açıklamak için karanlık madde, karanlık enerji gibi hipotezler ileri sürülmektedir.
Evrenimizin boyutu ile ilgili de güvenilir bir bilgi olmamakla birlikte öncelikle görünür evren kavramını açıklamakta fayda vardır. Evrenimiz hızla genişlemekte olduğuna, yaşı tahmin edildiğine ve ışığın hızı sınırlı olduğuna göre bizim gözlemleyebildiğimiz evrenin boyutu da sınırlı olarak değerlendirilmektedir. 90 milyar ışık yılından daha büyük bir görünür evren hipotezi mevcutsa da son verilerin ortaya koyduğu binde dörtlük sınırlar içindeki düz evren bulgusu bu boyutlarla ilgili üretilen hipotezler konusunda evrenin boyutu ile ilgili olarak köprünün altından daha çok sular akacağının habercisidir.
Bilim tarihi Dünyanın ve diğer gezegenlerin Güneşin etrafında döndüğünü tartıştıktan sonra Güneşin de galaksi merkezi etrafında ve hatta galaksinin ilerleme hareketiyle beraber sistemli bir şekilde akıp gittiğini oldukça geç anladı. “Gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz yükselten, sonra arşa hükmeden, her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan Güneş ve Ay’ı buyruğu altına alan, işleri yürüten, ayetleri uzun uzun açıklayan Allah’tır; ola ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanırsınız.” (Ra’d, 2) Başka yıldızların da gezegenleri olduğunu artık biliyoruz. Şimdi gelinen noktada ise birden çok göğün/âlemin varlığı tartışılmaktadır. İnsanoğlu, ilk patlamanın zamanını ve bu süreçteki birçok mekanizmayı açıklamak için uğraşırken, aynı zamanda bir diğer konu olan patlamanın nedeni de önemli bir tartışma konusudur.
Tefekkürde Kusur Etme!
Nakledildiğine göre Hz. Mûsâ zamanında biri, otuz sene ibadet etmişti. Bir bulut gölge yaparak onu güneşten koruyordu. Bir gün bulut gelmedi, o âbid güneşte kaldı. Annesine bunun sebebini sorduğunda:
“−Herhâlde bir günah işlemişsin.” dedi. O:
“−Hayır, günah işlemedim!” deyince annesi:
“−Göklere, çiçeklere bakmadın mı? Onları görünce Cenâb-ı Hakk’ın azametini tefekkürden gâfil mi kaldın?” dedi.
Delikanlı:
“−Evet, etrafımdaki hârikulâde güzellikleri gördüğüm hâlde tefekkürde kusur ettim.” deyince annesi:
“−Bundan büyük günah olur mu? Hemen tevbe et!” dedi.
Bu sebeple, aklı başında olan bir mü’minin, tefekkür vecîbesini hiçbir zaman ihmâl etmemesi gerekir. İnsan, Allâh’ın sanatındaki hârikulâdelikleri ne kadar çok öğrenir ve üzerinde ne kadar tefekkür ederse, O’nun celâl ve azameti hakkındaki mârifeti, yani Hakk’a yakınlığı da o nisbette
artar.
Kaynak: Altınoluk Dergisi, Haziran 2019, Sayı:400
YORUMLAR