Yılın Suikasti İle Ne Hedeflendi?
Küresel düzeyde oynanan oyunlardan bir diğeri yılın sonlarına doğru gerçekleşen provokasyon oldu. Rusya’nın Ankara Büyükelçisine yönelik suikast bir anda tüm dünyanın gözlerinin Türkiye’ye çevrilmesine neden oldu. Türkiye’de bir polisin Rus Büyükelçisini öldürmesi dünyanın gündemine bomba gibi düştü.
Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleştiği, iki ülkenin bölgenin sorunları için ortak çözümler geliştirdiği bir dönemde tetikçiler devreye girmişti. Ankara’da görev yapan ve hakkında FETÖ’cü olduğu yönünde kuvvetli izler bulunan polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’u öldürdü.
Suikastın zamanlaması, arkasında hangi odakların olduğu, bu provokasyonun kimin işine yarayacağı konuşuldu uzun uzadıya. Suikastı gerçekleştiren katil, Halep’te yaşananlardan etkilenip kendince intikam almak için mi bu eylemi gerçekleştirmişti? Yoksa planlı, projeli bölgesel ve küresel hesaplar düşünülerek mi yapılmıştı? Kim, hangi odak, ne gibi bir sonuç bekleyerek bu provokasyonu 23 yaşındaki bir polise işletebilmişti? FETÖ’cü olduğu yönünde izler taşıyan katil, FETÖ adına ve ne gibi bir sonuç ya da sonuçlar elde etmeyi umarak gerçekleştirmişti küresel düzeyde yankı uyandıran bu suikastı?
Bunun gibi birçok sorunun cevabı arandı analizlerde. Yazımızı kaleme aldığımız günlerde netleşen bir takım hususlar vardı ama cevabı aranan daha pek çok soru orta yerde duruyordu. Hiç kuşkusuz önümüzdeki günlerde de bu karanlık suikast yoğun bir biçimde tartışılmaya devam edilecek.
Ancak yine de biz küresel siyaseti derinden etkileyecek olan bu suikasta ilişkin neler söylenmiş, muhtemel sonuçlarına ilişkin ne gibi tahminler yapılmış özetlemeye çalışalım.
Suikasta dair en çok dillendirilen ve öne çıkan yorum şu; Rus Büyükelçi Andrey Karlov’a yönelik suikast, Rusya’nın Suriye’deki katliamlardaki payına yönelik tepki eyleminden daha çok arkasında uluslararası hesaplar yatan bir suikasttır. Yani hadise münferit değil, bölgesel ve küresel hedefleri olan, planlanmış bir saldırıdır. Suikast Türk-Rus yakınlaşmasını hedef almıştır.
Peki neden? Bu yakınlaşmadan kimler rahatsızlık duyabilir?
TÜRKİYE-RUSYA YAKINLAŞMASI KİMİ RAHATSIZ EDİYOR?
“Türkiye’nin Suriye’de Rusya’yla anlaşması Batı için diplomatik felaket olur.”
Kim diyor bunu? Alman hükümetinin Federal Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Norbert Röttgen. Saldırının hemen öncesinde.
Peki Batı’nın bu rahatsızlığı ya da endişesi nasıl izah ediliyor?
Rus uçağının düşürülmesinin ardından Türkiye ile Rusya’nın arasının bozulması ABD başta olmak üzere genel anlamda Batı dünyasının işine geliyordu. Ortadoğu şekillenirken Türkiye’yi dışarıda tutabilmesi kolaylaşıyordu. Türkiye, Suriye’de olup bitene müdahale edemiyordu. Uçak kaldıramıyordu mesela Türkiye-Suriye sınır hattı boyunca. Fakat Türkiye, diplomatik bir atak yaparak Rusya ile arasındaki buzları eritti. Fırat Kalkanı harekâtı ile bölgedeki gelişmelere müdahil oldu ve ABD’nin PKK koridoru ihdas etme oyununu bir anlamda bozdu.
Suriye halkını, Esed’in ve Rusya’nın insafına terk eden Batı dünyası Türkiye’nin Suriye’de akan kanı durdurmak ve bölgeyi yakan ateşin kendi topraklarına da sıçramasını önlemek için Rusya ile işbirliği yapmasında rahatsız oldu. Batı dünyası hem Türkiye hem de Rusya ile sorunlu günler yaşıyordu. Türkiye-Rusya ilişkilerinin normalleşmesi Batı dünyasının Rusya’ya yönelik ekonomik ambargosuna önemli bir darbe vuruyordu. Türkiye ise Moskova ile düzeltti ilişkileri ile Batı dünyasını Rusya ile dengeleme fırsatı yakalıyordu.
Velhasıl, hem Türkiye hem de Rusya bu saldırının bir provokasyon olduğu, Türkiye-Rusya ilişkilerini hedef aldığı konusunda hemfikir olduklarını beyan ettiler. Her iki taraf ta suikast sonrası ilişkilerini daha da derinleşme kararı aldılar. Dolayısıyla saldırı ile hedeflenen başarılamamıştı. Hatta tam tersi bir durum hâsıl olacak beklentisi oluştu. Saldırı sonrası “Türkiye-Rusya daha da yakınlaşacak” diye manşet atan İngiliz The Guardian gazetesi de aynı görüşteydi.
Bir başka İngiliz yayın organı The Times gazetesinin yazarı Roger Boyes ‘Türkiye ve Rusya’nın mantık evliliği’ başlıklı makalesinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin’in yakınlaşarak bölgedeki kuralların yeniden yazıldığını belirtiyor, bir anlamda Batı’nın bu yakınlaşmadan duyduğu endişeyi dile getiriyordu.
“Tarihi değiştirecek denen suikast, Türkiye ile Rusya’nın arasını bozmayı hedeflerken tam aksi bir sonuç doğurarak Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıp Rusya’ya daha çok mu yaklaştıracak?” sorusu gündemdeki yerini koruyordu.
BÜYÜKELÇİ SUİKASTİ İLE İLGİLİ FARKLI TEZLER
Farklı yaklaşımlar ve tezler de yok değildi. Mesela; Katilin suikastı Nusra adına işlediği algısı üzerinden Türkiye’ye bir şeye mecbur bırakılmak istenmiş olabilir miydi?
Rusya’nın tezlerine, Esed’in geleceğine ve İran’ın yayılmacılığına ses etmemesi gibi mesela. Ya da muhaliflerin teslimi, nüfuz-nüfus terazisinde Rusya-İran ne diyorsa razı olması gibi… Bu teze göre de “O zaman bu suikastın arkasında İran olabilir mi?” sorusunu akıllara getiriyordu…
Kuşkusuz suikast ile neyin hedeflendiğine ilişkin pek çok tez ileri sürmek mümkün. Nitekim sürülüyor da. Ancak bu tezlerin hangisinin isabet kaydettiğini söyleyebilmek için ulaşılması gereken pek çok karanlık nokta var. Öncelikle bu karanlık noktaların aydınlatılması gerekiyor. Bunun için de zamana ihtiyacımız var. Belki de hiçbir zaman o karanlık noktalar aydınlanmayacak ayrı mesele.
Ancak bu suikastı kim hangi amaçla işlemiş olursa olsun ortaya çıkarttığı ve hemen hemen herkesin ortak kanaati şu ki bu suikast Rusya’nın bölgesel hedefleri anlamında elini güçlendirmiştir.
Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 371. Sayı
YORUMLAR