Yol İçinde Yol Vardır Gül İçinde Gül
Yol içinde yol vardır gül içinde gül. Hayat mevsim gibidir; baharı, yazı olsun. Muhabbete geldiniz, Hak sizden razı olsun. İyilik düşleyelim, kötüyü dışlayalım; sizler de hazırsanız sohbete başlayalım.
Hayat Navigasyonu
- Ey akıl! Yol içinde yol, dil içinde dil varmış. Bizi biraz aydınlatır mısın?
- Yol içinde yol aramaya ne gerek var kardeşim? “Akıl için yol birdir.” Karışık konulara girip de aklınızı karıştırmayın lütfen! Bir adres arıyorsanız ve güzergâhı bilmiyorsanız ilim onu da çözdü, haberiniz olsun. Navigasyonu açıyor, tarife göre gidiyorsun. Bunda anlaşılmayacak ne var?
- Yani yol için bir yol gösterici veya navigasyon gerekli, diyorsun. Bak aklıma ne geldi? Hayat yolu için de bir navigasyon gerekmez mi? Yani Allah (CC) insanı başıboş yaşasın diye yaratmış olamaz…
- Şey, söylediklerin çok mantıklı arkadaşım. Bu sefer sana itiraz etmeyecek ve bu konuyu derinlemesine düşüneceğim. Neyse sorunun ikinci bölümüne geçelim. Dil, insanların anlaşmasını sağlayan en önemli araçtır. Af edersiniz, atalarımız ne demişti: “Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşırlar.” Eğer konuşamasaydık sıkıntıdan patlardık. Düşünsene, dünyanın yuvarlak olduğunu biliyorsun ama kimseye söyleyemiyorsun! Dil aklın tercümanıdır. Dil içinde dil var, dersen buna çok şaşırırım. Dil, aklın emrindedir; o ne isterse dil de onu söyler. Sadece karşıdaki yanlış anlayabilir. Buna da dil içinde dil diyemem ki. Mevlana Hazretleri ne güzel söylemiş: “Senin anlattığın, karşıdakinin anladığı kadardır.” Allah (CC) akıllılara yardım eylesin!
- Ey nefis! Neden susuyorsun? Bir sözün yok mu bu konuda?
- Olmaz olur mu arkadaşım? “Her yol Roma’ya çıkar.” demiş eskiler. Yanlış söylemişler! Gerçekten haberleri yok herhâlde. Her yol bana çıkar. Eğer bana çıkmıyorsa ben de ona yol demem. Dil konusuna gelince… Her dilde bir gizli özne vardır. O da “ben”dir. Beni anlatmayan ve beni anlamayan dile zaten dil demem!
Yol da Kısmete Bağlı
- İşler karıştı gönül kardeş. Biraz yardım etsen!
- Eyvallah azizim! Gönül dilimin yettiği kadar anlatayım. Bir yolculuğa çıkıyorsun ama sonuç senin istediğin gibi olmuyor her zaman. Arabanın tekeri patlıyor, yolda kalıyorsun. Sen çok dikkatli gittiğin hâlde karşıdan gelen sana çarpıyor ve öbür dünyaya gidiyorsun! Onun için atalarımız, “Gelin binmiş deveye, gör kısmeti nereye?” demişler. Allah (CC) yolumuzu da menzilimizi de hayırlı eylesin!
Dilden de Sorumluyuz
Dile gelince, “dil”in aynı zamanda gönül anlamına geldiğini bilirsiniz. Bir kazan, nasıl içindekini taşırırsa dil de gönülden geçeni söyler. Bu sebepten, “Dervişin fikri neyse zikri de odur.” demişler. Dili iyilik ve güzellik yolunda kullanmalıyız. Çünkü: “Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.” Aziz dost, davranışımızdan, sorumlu olduğumuz gibi dilimizden de sorumluyuz.
- Anlayamadım efendim, biraz daha açar mısınız?
- Memnuniyetle… Atalarımızın uyarısıyla devam edelim isterseniz: “Bıçak yarası geçer ama dil yarası geçmez.” En büyük hatalarımızı, belki de farkında olmadan, dilimizle yapıyoruz. Eğer dikkat etmezsek başımıza çok iş alırız. “Dilin kemiği yok.” demiş ârifler. Ardını önünü hesap etmeden aklına geleni söylüyor mübarek. Sonra gücün yetiyorsa ayıkla pirincin taşını.
Çok yanıldığımız diğer bir konu da gıybet. Birine “Gıybet ediyorsun.” denildiğinde hemen şu cevabı veriyor: “Ama ben yalan söylemiyorum ki anlattıklarım doğru.” Kurban olduğum, zaten gıybet denen şey, tam da budur. Anlattıkların doğru değilse buna iftira denir. Hâsıl-ı kelam, “dil içinde dil” deyince gönlüme şu düşüyor: Dili bıçak gibi kullanıp gönülleri yaralayacağımıza, merhem gibi kullanıp yaraları saralım. Allah (CC) esirgesin, gönül kırığı, cam kırığı gibidir.
Gül İçinde Gülü Bilmek
- Gülün sırrı nedir ey gönül?
- Ne olsun azizim? Allah’ın (c.c) bir mucizesidir. Kara topraktan rengârenk güller, mis gibi kokular çıkıyor. Güzelliğiyle gözümüzü gönlümüzü fethediyor. İnsan sormaz mı kendi kendine? Gül, bu kadar güzelse onu yaratan ne kadar güzeldir?
Bülbülden ders almaz mı insan? Gülün yanından bir saniye ayrılmıyor, pervane gibi dönüp duruyor etrafında. Biz de gülün sahibinin huzurunda olduğumuzu bilip ona göre davranmalıyız. Şunu da unutmayalım, diken de gülü sevmeye dâhildir. Hayat yolunda karşılaştığımız dikenlerden şikâyet edeceğimize sabırlı olmalıyız. Seher vakti bülbüllerle beraber “Hak, Hak…” diye şakımalıyız.
Sözün kısası makbuldür azizim. “Güle can ver,/ Bülbül ol, güle can ver./ Gül senden can isterse/ Sen güle güle can ver.” Öyle yaşa ki emanetin sahibi senden canını isteyince güle güle verebilesin. Bunun için de insanlığın Efendisi gül Rasûl’ün yolundan ayrılmayasın.
Gül İçinde Gül’ü Bilsem
Deli dolu gezer miydim?
Yol içinde yolu bilsem!
Bu kadar çok yazar mıydım?
Dil içinde dili bilsem!
Hem arıya hem peteğe,
Ders verirdim kelebeğe.
Konar mıydım her çiçeğe?
Bal içinde balı bilsem!
Gönül başlar bir savaşa,
Aklı vurur taştan taşa.
Öyle akar mıydım boşa?
Sel içinde seli bilsem!
İster fazla ister noksan,
Ne gelirse O’ndan ihsan.
Eder miydim derde isyan?
Hâl içinde hâli bilsem!
Bülbül gibi uyanırdım,
Yaprağına dayanırdım,
Kokusuna boyanırdım,
Gül içinde gül’ü bilsem!
Goncasını dermez miydim?
Kurtuluşa ermez miydim?
Uğruna can vermez miydim?
Gel içinde gel’i bilsem!
Kaynak: Bestami Yazgan, Altınoluk Dergisi 2020 Temmuz, Sayı:413
YORUMLAR