Yunanistan Ateşle Oynuyor
Ülkemizle Yunanistan meselesini nasıl anlamalıyız? Altınoluk dergisi yazarı Bilal Akyol'un kaleminden Türkiye Gündemi...
Geçtiğimiz Haziran ayında yapılan Efes-2022 Tatbikatı’nda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’ı “Bir kez daha Yunanistan'ı gayri askeri statüdeki adaları silahlandırmaktan vazgeçmeye, uluslararası antlaşmalara uygun davranmaya davet ediyoruz. Şaka yapmıyorum, ciddi konuşuyorum.” sözleriyle net bir dille ikaz etmesi Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki hâkimiyeti meselesini tekrar Türkiye gündemine taşıdı.
Adaların Kıta Sahanlığı
Yunanistan, hâkimiyeti altındaki adaların kıta sahanlığı olduğunu iddia ederek bu adalar üzerinden münhasır ekonomi bölgeler (MEB) belirleme hakkı olduğunu iddia ediyor. Böylece Türkiye’yi, Ege ve Akdeniz’de felce uğratmak, Antalya körfezine hapsetmek istiyor. Bunun çarpıcı örneği ise Meis Adası. Yunanistan’ın tezlerine göre; Anadolu’ya 2 km, Yunan ana karasına ise 580 km uzaklıktaki 10 km2 yüzölçümlü Meis Adası’nın, 40.000 km2 genişliğinde kıta sahanlığı var. Hâlbuki adaların kıta sahanlığı olmadığına dair birçok Uluslarası Adalet Divanı kararı bulunuyor. Bu kararlar, Yunanistan’ın iddialarını çürütüyor.
Karasuları
Yunanistan, Adalar (Ege) Denizi’nde 6 mil olan kara sularını 12 mile çıkararak Adalar Denizi’ni bütünüyle hâkimiyeti altına almak istiyor. Böyle bir durumda Türk askerî uçakları Adalar Denizi üzerinde serbestçe uçamayacak, tatbikat yapamayacak, balıkçılar avlanamayacak, deniz ulaşımında sorunlar oluşacaktır. Türkiye 1995’te Yunanistan'ın Adalar Denizi’nde kara sularını tek taraflı genişletmesini “savaş sebebi” sayacağını resmen ortaya koydu.
Hava Sahası
Yunanistan 1932’de hava sahasını 6 milden 10 mile genişletti. Yunanistan, Türk savaş uçaklarının Adalar Denizi’ndeki 6-10 mil arasında kalan bölgedeki uçuşlarının kendi hava sahasını ihlal ettiğini iddia ediyor. Türkiye ve NATO ülkeleri, hava sahası genişliğini, karasuları kadar, yani 6 mil olarak tanıyor.
Adaların Silahlandırılması
Yunanistan’ın da taraf olduğu uluslararası antlaşmalarda Doğu Ege Adaları (Doğu Ege Adaları” ya da yaygın adıyla “Oniki Ada” isminin çağrıştırdığı gibi 12 değil 14 adadan oluşur) için gayri askerî statü hükmü verilmişti. Buna göre, adalarda ve adaların karasularında herhangi bir üs, tahkimat kurulamaz; askerî hava, deniz ve kara araçları bulunamaz, tatbikat yapılamaz. Adalarda yalnızca kolluk kuvveti görevi görebilecek sınırlı sayıda emniyet gücünün bulunmasına izin vardır.
Bu rağmen Yunanistan, adaları silahlandırmakla kalmayıp bunun “kendini savunma hakkı” olduğunu ileri sürüyor. Hâlbuki meşru müdafaa hakkı, muhtemel gelişmelerden ziyade mevcut bir saldırıya bağlı bir durumdur.
Kıta sahanlığı: Bir ülkenin kıyılarına bitişik olan –200 m. derinliğe ya da bu sınırın ötesindeki su derinliğinin doğal kaynaklarının işletilmesine elverişli olduğu noktaya kadar, karasularının dışında kalan denizaltı bölgelerinin deniz yatağı ve toprak altındaki kısımların tamamıdır.
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB): Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca bir devletin deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında su ve rüzgâr enerjisi de dâhil olmak üzere özel haklara sahip olduğu deniz bölgeleridir.
Adalar’ı Nasıl Kaybettik?
1911-Trablusgarb Savaşı başladı. İtalya Oniki Ada’yı işgal etti.
1912-Uşi Antlaşması imzalandı. İtalyanar Oniki Ada’dan çekilmeyi taahhüt etti.
1912-13-Balkan Savaşı başladı. İtalyanlar geçici olarak Adalar’a çıktı.
1913-Londra Süfera (Büyükelçiler) Konferansı ile Oniki Ada İtalya’da kaldı.
1914-18-I. Cihan Harbi boyunca Adalar, İtalyanlar’ın elinde kaldı.
1920-Sevr Projesi ile Osmanlı’nın Akdeniz’deki haklarından vazgeçmesi istendi.
1923-Lozan Antlaşması imzalandı. 15. Maddeyle Oniki Ada İtalya’ya bırakıldı.
1939 -1945- II. Cihan Harbi esnasında ve sonrasında Almanlar, Bulgaristan sınırındaki bazı yerleri ve adaların bir kısmını Türkiye’ye teklif etmişler ancak dönemin tek parti yönetimi olan CHP ve Cumhurbaşkanı İnönü bu tekliflere çekimser kalmıştır.
1946- Paris Konferansı’na Adalar konusunda Türkiye iki defa davet edildi. Ancak bizzat İngiliz Büyükelçisi tarafından yapılan bu davetleri Ankara reddetti.
1947- İtalya dâhil 21 devlet tarafından imzalanan İtalyan Barış Antlaşması’nın 14. maddesiyle Adalar Yunanistan’a geçti.
10 Bin Dar Gelirli Aileye Kurban Eti
Aziz Mahmûd Hüdâyi Vakfı, bu Kurban da hayırseverlerin bağışlarını ihtiyaç sahiplerine uzak yakın demeden ilk elden ulaştıracak. Afrika, Asya, Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Uzak Doğu gibi farklı coğrafyalarda, 40 ülkede keseceği kurbanlarla yüz binlerce ihtiyaç sahibini sevindirecek olan Vakıf, bayram günleri İstanbul’da da 10 bin dar gelirli aileye kurban eti dağıtacak.
Vakfın yurt dışı kurban organizasyonu hakkında bilgi veren Serdar Eryılmaz, “Kurban hizmetlerimizi başında kendi Türk personelimizin olduğu müesseselerimizle veya yerelde güvenilir paydaş kuruluşlar aracılığıyla gerçekleştiriyoruz. Kurbanlık hayvan alımından, kesimine ve etlerin ihtiyaç sahiplerine dağıtımına kadar tüm aşamalarında; ibadet şuuruyla, kurban esaslarına uygun bir şekilde büyük bir hassasiyetle ve sorumluluk duygusuyla hareket ediyoruz. Vekâletlerini aldığımız kurbanları, bağış sahiplerinin isimlerini tek tek okuyarak, ilgili ülkelerde Hüdayi’nin vakıf kültürüne sahip ve vacip kurban ibadeti hassasiyetini iyi bilen kendi Türk personelimiz nezaretinde kesiyoruz. Ayrıca kurban kesimlerinin sorunsuz bir şekilde yerine getirildiğini teyit etmek amacıyla, 90 kişilik gözlemci ekibimizi de kurban kesimi yaptığımız ülkelere göndererek güven tazeliyoruz.”dedi.
Gençler Sapkınlığa Geçit Vermedi
Geçtiğimiz Haziran ayında Beyazıt meydanında emr-i bi’l mâruf nehy-i ani’l münkerin güzel bir örneği yaşandı. Cuma günü Beyazıt Camii çevresinde toplanıp etkinlik yapmak isteyen LGBT’li grup öğrenciler tarafından protesto edildi. Etkinlikleri iptal olan LGBT üyeleri, sosyal medyadan 'Tehdit edildik' paylaşımlarında bulundu. Bunun üzerine Genç Hareket grubu mensubu bir genç şu açıklamayı yaptı: “Biz bir dernek, bir camia, bir cemaat fark etmeksizin tuğyanı engellemek için geldik. Kavga etmek için gelmedik. Tehdit ediyorsunuz dediler, biz tehdit etmedik. Cuma gününü seçeceksiniz, caminin yanını seçeceksiniz, Beyazıt'ı seçeceksiniz, biz de bakacak mıydık? Biz kavga etmeye gelmedik. Fakat gördük ki zaten kavga edecek adam yokmuş ortada. Daha önce de anlattık, yine anlatıyoruz. Bu insanların adı Ahmet'tir, Ali'dir, Ayşe'dir, Ebrar'dır, Fatma'dır. Bunlar müslümandır. Anaları babaları müslümandır. Bunlar bizim çalınmış kardeşlerimiz. Biz bunları geri istiyoruz. Ama, velev ki bunların içinde bir azınlık da olsa, bu memlekette tuğyan için koşan, ahlaksızlığı yayan, nesli ifsad edenler varsa, Müslümanlar da burada! Bu açıklamaların ardından eliyle İstanbul Üniversitesi'nin giriş kapısındaki Osmanlı tuğrasını gösteren genç konuşmasına devamla: “Bize, "Buraya sahip çıkacağız" dediğimiz zaman dediler ki, babanızın tapulu malı mı?" İşte tapu!” dedi.
Kaynak: Bilal Akyol, Altınoluk Dergisi, Temmuz-2022, Sayı:437